Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ağustos '17

 
Kategori
Haber
 

Telefon Rehberi

Telefon Rehberi
 

Hepsi bu zaten, bir telefonum var,10 yıllık falan.
 
O zamanlar görüntülü cep telefonu yoktu varsa da benim haberim yoktu. Adı üstünde işte tele-fon : konuşma cihazı. Tarihçesini araştırıp da yormayayım şimdi kendimi , Amerikan kökenli bir zımbırtı işte. . .
Bildiğim, konuştuğum ilk telefon 1960'larda okul müdürü babamın masasındaki bej renkli, bir çark üzerindeki tuşlarını parmağımızla tek tek çevirdiğimiz aletti. Gerçi filmlerde zengin muhit insanlarını canlandıran Hulusi Kentmen'in , Vahi Öz'ün ya da İzzet Günay'ın, Ajda Pekkan'ın v.s. bunu kullandığını görürdük.
"Aloo!" derlerdi.
 
Çocukluğumda  şehirler arasında telefonla konuşmak çok özel bir merasimi gerektirirdi. Bir kere, telefon edeceğimiz kişilere önceden haber verilir ,"Falanca gün sizi arayacağız PTT'ye gidin." derdik. Sonra, önce kendi PTT'mizi arar "falanca PTT'ye "bağlanmamızı isterdik. Görevli saatler sonra bize dönerse herkes muradına ererdi...
 
Gün geldi evlere telefon bağlanmaya başlandı. Bunun için kayıt yapılır, bedel ödenir , hatta telefon makinası için de depozito denilen "güvence akçesi de" yatırılırdı. Aklıma geldi, o yıllarda yoğurt alırken de cam kâse ya da bakracı için de bu para ödenirdi. Şimdilerde sanıyorum günlük hayatta içki şişelerinden bu kesiliyor. Ör: bira 7.50 TL şişenin depozitosu 25 kuruş . Hatta bakkala geri verildiğinde 15 kuruş ödeme yapan uyanık tüccarlar da vardır.
 
Evet, eve telefon günü gelir bağlanırdı. Tabii o sokakta bir iki ev bu şansı yakaladığından komşularınızdan "ahbap"sayısı artardı. "
-Ayşe Hanım huu, bir telefon edebilir miyim, jeton kalmamış da !
-Aa komşuma bak hele, tabii , tabii buyurun !
Neyse, bir de bakarsınız krem renkli telefona minik kilidiyle kara bir para kutusu eklenmiştir.
 
Mübarek(!) telefon aboneliği zamanla yatırım aracı oldu. Oğluna , kızına abonelik açtırarak telefonu bağlatmayıp bekletenler , paraya sıkıştığında bunu satarak yolunu bulanlar oldukça çoktu...
 
Ben, çok değil, 1990'larda cep telefonunu gördüm. Orta boy tuğla kadardı. Üzerinde anteni vardı. Taşıyanda bir hava vardı ki görmenizi isterdim. Hatta bizim muhitte komşunun biri -Apo Dayı mıydı ne, - ucuz ekmek kuyruğundan evine " kaç ekmek alayım hanım!" diye telefon etttiğinden dolayı günlerce konuşulan ana mevzu olmuştu.
 
Sonra, sokak başlarına "ankesörlü telefonlar " yerleştirildi.Jeton denilen özel madeni parayla çalışırdı.Medeniyet başka şeydi tabii, telefon etme kuyruğunda sıra beklenirken kalkınmış ülke (!) olmanın sevinci yaşanırdı.
 
1998-99 Adana ve İstanbul depremleriyle birlikte cep telefonu taşıma gereksinimimiz arttı. "Acil İletişim!"
İşte o günlerde ben de bu amaçla bir telefon edindim. Eşe, dosta , Mustafa , Selahattin amcamlara... sonra öğretmen arkadaşlarıma , iş araken CV'ye ve hatta öğrencilerime cep numaramı vermeye, onlardan da almaya başladım . 
"0 5.. ... ...."
 
Aldığım günden beri de birkaç kez pilini, kasasını değiştirdim, o efsane Nokia 1100'un. Elim ayağımdır o.
Telefon benim için -şimdilik- yalnız konuşma ve gerektiğinde birkaç mesaj atma aracımdır. Modern, insan harikası makinalara yönelmedim. Bilgisayarımla rahatlıkla internete girme olanağı bulmuş olmam bunda en büyük etkendir.
 
Bugün bir telefon numarası ekleme gerekti cebime . 
Ekranda bir yazı "Hafıza dolu!"
 
O halde yeni numaralara yer açmalıydım. Tek tek listeyi ekrana aldım. Her numara ruhumda ayrı bir duygu yarattı. Bazıları dolaptaki köselesi kurumuş, modeli geçen bir ayakkabı gibi giyilmeyi bekleyen ancak, hiçbir vakit giyilmeyecek olanlardı.Bir kısmına elimi vermiş , kolumu kaptırmıştım .Tereddütsüz ve üzüntüsüz dolabı onlardan temizledim.
Bazı numaraları silmek için sağ elimin cefakâr başparmağı gitti de geldi, gitti de geldi : "hele dursunlar bakayım! "dedim.
Dedim ya, her telefon numarası birer rakam olmaktan çıkıp bir kişiliğin , anıların, sevincin ya da hüznün sineması gibi ruhuma akıyordu.
 
Bir numara:
"05.. ... .. .." son günlerini bir çırpınışla bana anlatan ona ait. 
-Gözlerim görmüyor artık , yardım et, boğazımdaki ur armut kadar... N'olur filanca huzurevinden yer ayarla ...
 
Bir başkası "05.. ... ...."
-Gazioğlu! demişti ; anlayamıyorum , kan hastanesinde ne işim var, söyleme kimseye kardeşim, dost var, düşman var!..
 
Bir tane daha : 
"05.. ... ...."
-Ben o yoksula yardım etmek için arkadaşlarımdan 10TL istemek zorunda kaldım , yanlış anlaşıldım, kahroldum sevgili Gazioğlu,ben sahtekâr değilim. Çok istedim herkesi görmeyi ama bu lanet illet beni ... üç ayım kalmış, terk ediyorum İstanbul'u! 
Öylesine yürekten anlatıyordu ki .
Ah, işte biri de burda :
 
"05.. ... ...."
-O asker arkadaşımı buldun ya , Allah senden razı olsun yeğenim ! Dünya gözüyle onu da gördüm ya !
İşte bir başkası; sadece ev numarası var listemde; cep kullanmayı hiçbir zaman öğrenmemişti,sahip olmayı ise ömründe bir kez ve öylesine düşünmüştü.O küçük kasabada ne kadar da çok uğurlayanı vardı Kemal Abi'nin.
"0 282 ... ...."
Bu da burada , bu da tüm güzelliğiyle yüreğimde işte :
 
"05.. ... ...."
-Sahi ! demişti , o yıllarda ne güzel dostluklar kurmuştuk , ne güzel oldu yine görüşmelerimiz!
Yok olan gür saçlarının yerini alan pembe tenini görünce donup kalmıştım.
 
Ah, halam !
"05.. ... ...."
 
Listenin son harflerindeydim...
Ah nur yüzlü kadın, hem de iki numarası varmış listemde 
"02.. ... ...."
"05.. ... ...."
-Her kandilde de ararsınız beni Selçuk Bey, Allah sizden razı olsun, demişti.
 
Başparmağımda derman kalmadı. Cebin hafızasında yer açıldıkça suretler bu küçük yüreğime sığıvermişti. İlelebet arayamayacağım bu numaraların yok olması sanki sahiplerine haksızlık yapacağım, vefasızlık örneği olduğum  duygusunu zihnime yerleştirirken başımı kaldırdığımda herkes büyük bir tecessüsle gözyaşlarına boğulmuş yüzüme, bir garip bakıyordu.
 
FoTo ve Deneme 
M.Selçuk Gazioğlu.
03.08.2017
.
 
Toplam blog
: 40
: 956
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Yüreğinize ulaşabilmek ,duygularımı ,deneme , anı , şiir  ve fotoğraflarımı paylaşmak istiyorum ...