Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Temmuz '08

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Telefondaki ses

Tuncay: Hayret bir şey yahu! Elin oğlu Mars’ı arka bahçesi yaptı bu herifler hala bıraktığımız yerde otluyorlar abi.

Okan: Ne oldu hacı, kim aradı ki? betin benzin atmış.

Tuncay: Bırak be oğlum, denyonun biri telefonda beni işletmeye çalışıyor sabahtan beri. Hayır bari hadisenin içinde biraz mizah, biraz yaratıcılık olsa canım yanmaz hala kırk yıl önceki ‘telefon idaresinden arıyoruz ahizeye üfler misiniz?’ esprisini yapıyor salak herif. Hala bunlara gülen insanlar mı var memlekette yahu?

Okan: Çocukluğumuzda bu telefon şakalarını biz de tanıdıklarımıza yapardık ama bunlara nazaran düzeyli şakalardı onlar. En eğlencelisi de şeydir hani iki numarayı aynı anda ararsın onlar da ‘sen beni aradın, yok sen beni aradın’ gibisinden şaşırırlar ya, ehe eh harbiden matrak olurdu.

Tuncay: ama birileri eğlenecek diye başkaları eziyet çekmek zorunda değil ki hacan. Mesela bak şu İnternet ortamlarında dolaşan geyiklere. Mizah bu mu allasen? Dakikalarca birbirlerine küfür eden insanları dinleyip gülüyor millet. Sonra bazı radyocular da dinlenme oranlarını arttırabilmek için ne yapacaklarını şaşırdılar. Düşünsene yahu rast gele bir numarayı arayıp ‘karın seni aldatıyor falanca yerde filanca ile görmüşler’ diyorlar adama, sonra da ‘abi biz seni işlettik bilmem ne radyosundan sevgilerle’ diyorlar. Zavallı kurban da ‘iyi o zaman sıradaki şarkıyı eşime armağan ediyorum’ diye kapatıyor telefonu. Böyle bi saçmalık var mı anasını satayım.

Okan: Harbiden lan. Bizim yeğen bir iki tanesini dinletti bana sinir sistemim alt üst oldu. Küfürden başka hiçbir şey yok içlerinde. İnsanlar birbirlerinin annelerine, kız kardeşlerine, eşlerine küfür ediyorlar biz de bunlara bayıla bayıla gülüyoruz. Gülerken güzelleşeceğimize güldükçe çirkinleşiyoruz aslında üstelik yeryüzünde konuklarını ‘güle güle’ diye uğurlayan tek millet olmamıza rağmen.

Tuncay: Geçen gün minibüsteydim, hani şu İsmet paşa caddesinde akıl hastası bir genç var ya, şoförler buna ufak tefek paralar verir o da tüm sevimliliğiyle trafik polisçiliği oynar.

Okan: Biliyorum babacan. İsmen tanıyorum kendisini.

Tuncay: Hah işte. Kırmızı yandı durdu minibüs, bu çocukcağız da geldi kaptana hal hatır soruyor kendince, şoför çocuğa ne dese beğenirsin hafız, ana avrat sayıyor garibe. Minibüsteki müşteriler de gülüyor, çocuk gülüyor sanki aralarında böyle bir gizli mütareke oluşmuş, ‘söv garibin anasına, rahatla’ hesabı . Yani bir akıl hastasının annesine küfür etmek ne demek. Ulan onu bırak bi anne ne demek yahu, bu kadar kolay mı onur kırmak.

Okan: Vay hıyarağası, bak ben olsam tepkimi verirdim orada.

Tuncay: Ben de verdim hacı, ‘bu çocuğun sizin için kötü bir şey düşündüğünü sanmıyorum’ dedim. ‘niye ona küfür ediyorsunuz’ dedim.

Okan: İyi demişsin, şoför ne dedi.

Tuncay: Bir şey demedi, geğirdi ve yola devam etti.

Okan: ... Ya maçlara ne demeli, yüzüm kıpkırmızı oluyor abi. Kendimi bi an için küfredilen futbolcuların, hakemlerin, yöneticilerin yerine koyuyorum da anaaam! Çok tatsız, iğrenç şeyler bunlar yahu.

Tuncay: Yasalar konur ve uygulanır hacı. İstenirse bir günde biter bu işler. Aha bak telefon, gene arıyor bizim sapıklar... Alo! Arkadaşım kendinize başka bir eğlence bulsanıza siz... Ne? Şule sen misin? ehe eh... ya kusura bakma cinsin biri dadandı bizim telefona da o sandım birden, ne iş abi, atlayın gelin evdeyiz biz, tamam kuru pasta falan alırsanız iyi olur, çay sıcak.

Okan: Şuleler mi geliyor babacan.

Tuncay: ‘şuleler’ diyerek Ayşe’yi de kastediyorsan öyle abi. Biraz toparlayalım şu ortalığı ayıp olmasın kızlara.

Okan: Emredersin!

(bir Uygur atasözü der ki ‘misafir gelse kut bolur’)

Ayşe: Bi aralar benim de vardı böyle bi telefon sapığım, aylarca aradı durdu. Bazen hırıldardı, bazen şiir falan okurdu.

Tuncay: Verseydin polise.

Ayşe: Canım öyle düşünmüyorsun ki, nasıl olsa sıkılır bırakır diyorsun, yine de öyle oldu gerçi, bi zaman sonra aramayı falan kesti bu.

Okan: ... Oğlum Tuncay şu çaylara yardım etsene sabahtan beri zekatım gevredi çay şeker taşımaktan.

Ayşe: Canım biz alırdık kendi çayımızı...

Okan: Daha neler canım, misafire çay getirmek Tuncay için onurdur, kaptır hacı yoruldum ben.

Tuncay: Tamam be oğlum alt tarafı çay getirilecek nedir yani. Yalnız kızlar şu girizgah bölümleri bittiyse sebeb-i ziyaretinizi öğrensek diyordum artık.

Okan: Oğlum bizi görmeye gelmişler işte ille bi sebepleri mi olması lazım?

Tuncay: Çok safsın be oğlum. Bu sıcakta su parkı yerine bizim bakımsız bekar evine gelip plastik bardakta bayat çay içecekler ve bunun hiçbir sebebi olmayacak. Ben senin bu salak teorine sadece gülerim Okan.

Şule: İlahi Tuncay. Haklısın aslında. Madem foyamız ortaya çıktı açıklayalım bari. Malum biliyorsunuz Siyaset bilimi dersinden çakozladık (Okan: kaldınız yani) ... çeviri için teşekkürler. Bize bazı konular hakkında birkaç metin gerekiyor ve bunları kendimiz hazırlamamız lazım.

Tuncay: İyi ya işte, hazırlayıverin siz de.

Şule: Öyle demesi kolay ama beceremedik, daha doğrusu yapabilmemiz için çok zaman sarf etmemiz gerekiyor oysa sizin için beş dakikalık iş (Okan: Estağfurullah) yani... Ne diyorsunuz bu işe?

Okan: Yazarız canım ne demek.

Tuncay: Oğlum Okan, hemen coşma anasını satayım kitaplıkta romandan başka bi şey yok, bilgisayar iki de bir kapanıp duruyor, kaynak olmadan nasıl yazacaksın.

Okan: Ben yazarım oğlum kafadan, sen de beni iyice boş adam belledin ha. Verin kızlar başlıkları siz bana, iki güne kalmaz bitiririm yazıları, sonra gelip alın.

Şule: Yaşa be Okan senden de bu beklenirdi. Ee bizim gitmemiz lazım arkadaşlar beklemesin.

Okan: Oturuyorduk ne güzel. Neyse canım siz eğlenceden kalmayın.

Tuncay: Ya Okan sen var ya bu akılla gidersen daha çok...

(Akşam)

Tuncay: Babacan şarap içelim mi?

Okan: Ne şarabı be oğlum, anam ağlamış benim sen şaraptasın rakıdasın. Ya Tuncay bu ‘David Riesman üç ana toplum tipinin üç ana kişilik yarattığını öne sürmüş’ şimdi bu mevzuun açılımı ne hacı, ben iki sayfayı nasıl dolduracağım ki?

Tuncay: Oğlum onu Ayşe’ye yavşamadan önce düşünecektin. Ehe eh.

Okan: Ulan harbiden zor işmiş. Kafayı yiyeceğim şimdi, peki bu Sartori kimdi hacı, filozof muydu?

Tuncay: Olur mu oğlum, İtalya milli takımının sol açığı.

Okan: Hay senin espri anlayışına be. Du bakıyım; ‘ Weber’e göre siyaset kişinin diğer kişiler üzerinde egemenlik kurmasıdır’ eee iyi ya işte, ben bunun nesini açıklayayım anasını satayım. Egemenliğin ulusun olması hadisesinden girip gazı versem mi acaba? Ya da adaletin mülkün temeli olması durumuna asılsam...

Tuncay: Telefona bak Okan, duymuyor musun?

Okan: Alo?

- iyi günler biz telefon idaresinden arıyoruz, lütfen ahizeye üfler misiniz?’

Okan: Yapma etme güzel kardeşim, bak hava serinledi biraz, çık dolaş, yüz gram da tuzlu çekirdek al kendine, iyi gelir. Hadi yavrum hadi canım, uğraştırma milleti...

(gece)

Okan: ‘İngiltere’nin bir ada devleti olması doğal bir savunma oluşturuyordu ve bu sayede Kral bir ordu beslemek zorunda değildi.’ ... Alo!

- İyi günler biz telefon idaresinden arıyoruz, lütfen ahizeye üfler misiniz?

Okan: .........................!

Okan Ünver

 
Toplam blog
: 104
: 489
Kayıt tarihi
: 06.03.08
 
 

1978 doğumlu Antalyalı bir müzisyenim, devamını ben de bilmiyorum..