Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ekim '09

 
Kategori
TV Programları
 

Televizyon yayınlarımız ve bizler...

Televizyon yayınlarımız ve bizler...
 

resim net.ten


Sizi bilmem ama ben, televizyon açmaya korkuyorum. Sakin bir ruh halindeyken  "neler olmuş bir bakayım" merakıyla açıyoruz televizyonu. Bu vatanın evlâtlarıyız ya öncelikle haberlere meraklıyız..

Galiba orada da protokol var. İlk olarak devletimizin başı ve takibeden sıralarla diğer erkân...Parti liderleri, eleştirileri, sataşmaları, karşı cevapları bazen de boyun damarları çıkana kadar, sesleri kısılana kadar bağırmaları...

Gerildiğimi hissediyorum. Sabırla seyretmeye devam ediyoruz. Sıra gelmiş trafik kazalarına. Genelde sürücü hatasından kaynaklanan, toplu ölümlerin olduğu kazalar...Üstleri gazete ile örtülmüş, mozaik görüntülü ölüler...Çevreye saçılmış eşyalar, kan, kan...Kanal spikerinin duygusal okuyuşu, kazazede yakınlarının feryatları....Of ki ne of....Allah kimselere yaşatmasın fevkâlade üzüntü verici bir durum. Acıların en acısı...

Bende (gerilim x 2 )+üzüntü oldu. Sabrımız var , beklerken bu defa cinnet haberi. Kin ve düşmanlık adına yapılan  katliam. Neymiş efendim, cinnet geçirmiş. Soralım psikiyatrlara, "cinnet diye bir şey yok " diyorlar. Ama kişi:

"Kendimi kaybetmişim, şeytana uydum" diyor. Şeytan sensin, pis katil. En kutsal hak, yaşama hakkıdır, O hakkı sonlandırmak sana düşmez. Ama "idam cezası kalktı, asmazlar" diye düşünüyorsun. En ağır cezayı da alsan, avukatın sana öğretecek ve  " duruşmalarda, masum, boynunu şöyle yana eğik dur, kravatlı, düzgün giysili ol" diyecek ki verilecek  karara etkili olacak, "iyi hali görüldüğünden şu kadar indirim!"

"Bir anda oldu"  diyeceksin ki tasarlanmamış, kasıtlı olmadığından, şu kadar indirim.

Son ceza yasasına göre aldığı cezanın bilmem kaçta kaçını yatacaksın, Senin fiilen içerde "hapiste" geçireceğin süre, kırpıla kırpıla kuşa döndü. İçerisi de senin ortamlarına göre rahat, hazır yataklar, kaloriferli oda, yiyeceğin, yemeğin  aşın garanti...Oooooh, bu duruma göre yeni  cinayetlerin  projelendireceksin içerde.

Bende (gerilim x 3) + üzüntüler oldu. Ya sabır.

Karamsarlık oluşturan, toplumun bazı kesitlerinin yaşadığı, istimlak-yıkım olayları, yoksulluk hikâyeleri. Duygusal tarafımız da felç oldu. Dayan Yurdagül, dayan. O sinirler sana, başka sahalarda da lâzım., harap etme kendini. Boşver gitsin de, ama mümkün mü diyebilmek! Bu vatanın evlâdıyız ya. Aslında konular hepimizin konusu. Çünkü, aynı geminin yolcularıyız.

Bu ülkede hiç mi, iyi-güzel bir şeyler olmaz, Başarı hikâyeleri falan. Röportajlarıyla, sergileyin bizlere. Etkileşim olur, teşviklere sebep olur, daha güzel günlere, daha güzel bir geleceğe....Kişide motivasyon yapar bir düşünsenize.....Başarı hikâyelerini bildirenlere, mini ödüller bile verilebilir. (Bir televizyon yöneticisi olsaymışım, kim tutardı beni acaba?)

Haberleri bitirdik, sırada evlere şenlik yerli dizilerimiz var. İlk bölümlerde merak uyandırılıyor, seyirci kitlesi oluşturuluyor. Sonra dizi uzatıldıkça, uzatılıyor. Hatırlar mısınız bir zamanların "KÖPRÜ dizisini. Galiba Ayşe Kulin'in eseriydi, Küçük, ince bir kitaptı. Dizisi, iki sene uzatıldı.

Uzun süre devam eden Halit Ziya Uşaklıgil'in romanından uyarlanan "Aşk-ı Memnu" dizisi var. Aslından uzaklaşılmış, romanından ziyade porno havasına sokulmuş, uzadıkça, uzatılmakta. Neden? Seyrediliyor diye. seyredilmediğini düşünelim, sessiz sedasız yayından çekerler. Rahmetli yazar Halit Ziya  durumu görseydi, yapımcılarını mahkemeye verirdi. Mezarında kemikleri sızlıyordur. Çünkü yapılanlar, O'nun eserine saygısızlıktır. Türk toplumunun ahlâkını bozma yönünde özellikle yapılmaktadır. Çünkü, eğitim yönünden yeterli seviyelere ulaşmamış Türk halkı, kolayca görsellikten etkilenmektedir.

Farklı amaçlarla oluşturulmuş bu gibi yayınları biz seyretmiyoruz. Kendimizi niye kullandıralım? Biz seyrettikçe, bu gibi yapımlar devam edecektir. Halkımız uyanmıştır, farkındadır her şeyin. Kimsecikler, omzumuza basarak yükselmesinler.

Kadın programlarında, evden kaçan kızlarla ilgili sıkça, adeta hergün program yapıldığından olmalı, son zamanlarda evlerinden kaçan kızların sayılarında müthiş bir artış var, Nasıl bir cesarettir ki, yaşları küçük, hattâ ondört yaşındakiler bile evlerini terk edebiliyorlar, bilmedikleri bir geleceğe, derecesini kestiremedikleri bir tehlikeye, belki de batağa doğru...

Burada basınımıza çok önemli yapıcı görevler düşüyor, herşey, toplumsal değerlerimiz reyting uğruna feda edilmemeli.

Dizi oyuncuları ile ilgili, hepimizin aynı noktada birleştiğini tahmin ettiğim görüşleri anımsıyalım. Haftalık bölüm başına dizi oyuncularına, bilhassa başrolde oynayanlara ödenen astronomik ücretler, duyanları isyan ettiriyor. Bölüm başına, 75.000.-TL (eski şekliyle, yetmişbeş milyar lira), 60.000.- TL. En az alanlar 25-30.000.-TL. Aylık düşünüldüğünde, 300.000.- 240.000.- TL, en az alanlar, ayda 100.000.-TL. Milli takım antrenörünün aldığı aylık bile uzun süre yankılanmıştı. O ki, milli takımı çalıştırıyordu. Ülkemizi idare görevini üstlenen Cumhurbaşkanımız, Başbakanımız bile bugün 20.000.- TL. civarında  aylık ücret almaktadırlar.

Dizi oyuncularımızın pekçoğu, yabancı oyuncular gibi aylarca hattâ yıllarca eğitim görmüyorlar. Yapılanlar sanat da olmuyor. Karşılıklı konuşmalar, arkasını dönmeler, bazen tokatlamalar, bele sarılmalar, baygın baygın bakmalar. Bu sanat mı oluyor? Senaryolarda mutlaka bir kötü adam, kötü kadın var, Zan ve sanmalar ile  babası  meçhul çocuklar üzerine kurgulanmış senaryolar, izleyiciye pozitif  bir şey vermediği gibi seyirciye  keyif bile vermiyor. Türk halkının büyük bir kesimi TV dizilerini gerçek yaşam olarak algılıyor  ve kopyalamaya başlıyor. Bu yönden senaryolar çok çok önemli.

Bir de tele-vole yapımlar var, mankenlerin, dizi oyuncularının, özel hayatları sergileniyor. Frikikleri gösteriliyor, sanki kaza olmuş gibi. O frikikleri önceden prova ediyorlar, amaç, gündemde kalmak veya gündeme oturmak. Geç kızım geç, orayı, burayı göstermekle zirveye çıkılmaz, üç gün konuşulur, dördüncü gün unutulursun. Gerçek bir sanatçı isen, sanatınla zirvede kalıp unutulmayanlar arasında yer alırsın.

Yayınları birkaç defa bölen "reklamlar" da sıra. Reklamlar ise başka bir alem. Aklı başında, prensipleri olan kişilerin reklamlardan etkileneceğini düşünmüyorum. Zaten reklamları millet seyretmiyor. . Zaplıyor, başka bir kanala.

Televizyonlarımızda, belgeseller çok az, rastlayabilirsek eğer. Halkı eğitici ve bilgilendirici programlar hiç yok.

Köyde doğmuş Ayşe kızımız... İlkokul, şimdi ilköğretimden başka eğitim olanağı yok. Boş vakitlerinde arkadaşı televizyon. Onda da "hayata dair" tamamlayıcı eğitim  yok. O kız için, hiç bir şey vermiyorsa televizyon, televizyonun ne gereği var, faydalanamıyor çünkü... Televizyonlar, toplumsal kültürün boşluğunu doldurup tamamlayıcı olmalı.

Şehirlerde yaşayanlara da, günlük koşuşturmaların verdiği yorgunluk ve strese karşı antidepresan olmak üzere, tabiat görselli, hayvanları, hayvan sevgisini işleyen yapımlar olmalı. Belgesel veya tabiat, hayvan motifli öyküler, kişilere yaşama sevinci aşılar. Yabancı yayınlarda bunları görmekteyiz. Biz Türk televizyonlarının, para ve reyring amaçlı yavan yayınlarından bıktık. Uyutmayın insanları, zekalarımız o kadar da alt seviyelerde değil yani.....

Lütfen sesimizi duyun TV yöneticileri, yapılan yayınların halkımıza ne verdiği yönünde anketler yapın, pozitif görüşlü kişilerimizin dinamizmini harekete geçirin. Fitili ateşlemek gibi, küçük bir uyarı bekler tertemiz, iyi niyetli halkımız. Lütfen yardımcı olunuz, başarı ve ilerleme hamlemizde basamak olun, girişiminiz, tarihimize altın harflerle kazınsın, istemez misiniz?

Biz çok istiyoruz..Yediden yetmişe Türk halkı, böyle bir girişimi başlatan TV yöneticilerini kucaklar, ellerinden öperler. Biz halk olarak, iyi ve güzel şeylere lâyığız, yalnız sizin motivasyonunuza ihtiyacımız var bilhassa gittikçe yozlaşma eğilimine giren  toplum ahlakımızın düzeltilmesi için yayın açılarında  olumlu yöne sapmanızı beklemekteyiz.

Herkese, ama herkese gönül dolusu selamlar...

Yurdagül Alkan.

 
Toplam blog
: 344
: 1671
Kayıt tarihi
: 09.04.09
 
 

Özel bir finans kuruluşundan emekliyim. Hayatın her aşamasını acısıyla tatlısıyla yaşamış biri ol..