Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Ağustos '10

 
Kategori
Basın Yayın / Medya
 

Televizyona reyting nasıl kazanılır?

Televizyona reyting nasıl kazanılır?
 

Dünya ekranları da Türk ekranları da reyting kapma savaşındalar fakat nasıl olduğu tartışılmalı.


Dünyanın neresinde yayın yaparsanız yapın reyting savaşlarından kurtulmanızın şansı yoktur. Eğer televizyona iş yapıyorsanız reyting savaşlarına da hazır olmalısınız. Bugünkü yazımda önce dünya sonrasında ise Türkiye merkezli reyting nasıl kazanılır başlığı altında görüşlerimi yazarken reytingi nelerin getirdiğini de analiz etmeye çalışacağım. Dilerim yazımımda reytingi bol olur. İyi okumalar.

1. Dünyada reyting:

Reyting, programları ayakta tutan en büyük etkenlerin başında gelmektedir. Hepimizin bildiği gibi reyting alan, yani izlenen programlar hem yapımcısına hem de kanala büyük kazançlar sağlamaktadırlar. Reytingi toplayamayan programlar ise çoğu zaman yayından sessiz sedasız kaldırılır. İşte bu yüzdendir ki tüm ticari kanallar öncelikli hedef olarak reytingi belirlerler. Kaliteli televizyon hedefinin başındaki en büyük sorun da budur. Çünkü kalite mi reyting mi? sorusunu sorarsanız ticari kanal yöneticileri çoğunlukla "reyting" cevabını vereceklerdir. Çünkü kanalların amacı para kazanmaktır. Bu hedefe giderlerken de reyting için her şeyi yapmayı göze alırlar. Bu hem Türkiye hem de dünyanın diğer ülkelerinde de aşağı yukarı aynıdır. Fakat batılı ülkelerde program üretimi çok ve süreleri de belli standardlarda olduğu için bu durum biraz daha kontol altındadır. Batıda özellikle A.B.D'de büyük yıldızların skandalları ve çarpık ilişkilerini konu alan haberler reyting toplamakadır. Son zamanlarda A.B.D'de yayınlanan ünlülerin hayatlarını kameralarla izlemeyi konu olan programların da ana temasını özel hayatların deşifresi oluşturur. Bunun yanında A.B.D dünya eğlence endüstrisinin tartışmasız lideri konumunda ve dünya ekranlarını besleyen üreticisi durumundadır. Bunun yanında İngiltere ve Hollanda'da TV format üretiminde dünya da söz sahibi iki ülkedir.

Tabii ki de tüm programlar reytingi belli planlamalar doğrultusunda hedeflerler. Her pogramın bir kitlesi ve stratejisi vardır. Kanallarında piyasadaki duruşlarına göre yapımları da çeşitlilik gösterir. Eğitim, yaş, cinsiyet ve gelir grubu gibi etkenler programların reytinglerinde büyük önem taşımaktadır. Eğitim seviyesi yüksek izleyici program izlerken daha seçici olmakta, eğitim ve gelir seviyesi düşük toplumlar ise daha çok curcuna havasında geçen programları, dram ve acılı işleri sevmektedirler. Eğitim seviyesi ve gelir düzeyi düşük olan toplumlarda suç ve terör olayları da çok fazla olduğundan haber bültenleri de epey haraketli yayınlar yapmaktadırlar.

Bu reyting mücadelesi süre dursun, spor programları dünyanın her yerinde en çok reyting alan programların başında gelmektedir. Ülkemizde de eğitimli eğitimsiz herkesin konuşabileceği bir konu olması açısından da spor ve özellikle futbol büyük reyting sağlamaktadır. Futbol ile halk kendini avutmakta ve rekabet ortaya çıkarak futbol endüstrisine gelir kazandırmaktadır. Sporun ardından en çok izlenenlerin başında haber bültenleri, diziler, yarışma programları, talk şovlar gelmekte, liste de bu şekilde uzamaktadır.

Benim televizyon programlarında yer aldığım Uzakdoğu yani Tayvan'da da durum çok farklı sayılmaz. Orada da kanallar reyting kazanmak için birçok şov programı yapmaktadırlar. Uzakdoğu daha kapalı bir toplum olduğu için özellikle Çin kültüründe insanların hayatları çok fazla ekran önünde deşifre edilmemektedir. Özellikle Kıta Çin gibi kanallarını hükümetin kontrol ettiği bir ülkede tüm yayınlar belli kurallara göre yayınlanmaktadır.

Tayvan'ı örnek verirsem en çok izlenen programların başında sohbet programları gelir. Hemen ardından da gezi ve yemek programları şeklinde sıralanmaktadır. Tayvan'da sohbet programları içerik olarak çocuksu, oyunlara ve konukların arasındaki şakalara dayanarak seyirciyi ekran başına çekmektedir. Diziler ise 1 saat civarında ve genel konusu aşk üzerine kurulan yapımlardan oluşmaktadır. Gezi programları farklı yerleri gezmek de, yemek programları ise farklı tatları seyirciye aktarmaktadır. Bu tür yapımların yanında Kore ve Japon'ya dan gelen diziler ve Kıta Çin'den alınan tarihi belgeseller yer almaktadır. Ekranların genel yapısına bakılınca ise en çok reytingi ünlülerin katıldığı sohbet programları çekmektedir. Ünlülerin hakkında yapılan sohbetler ve onlara sorulan komik sorular ile programlar seyirciye izlettirilir. Program süreleri yaklaşık 50 dakikadır. Bu yüzden ekran başında uzun saatler geçirmeden kısa kısa programlar izlenebilir. Uzakdoğu'da Japonların başını çektiği yaratıcı oyunlar ve yarışmalar ise büyük ilgi toplamaktadırlar. Japonların yarattığı birçok yapım dünya ekranlarında da yer bulmaktadır. Haber bültenleri ise kötü haberlerden oldukça uzak yayın yapmakta, yapılan haberler halkın moralini bozmadan aktarılmaktadır. Kıta Çin ise sürekli kalkınma, dünya devi olma ve üretim üzerine olan başarı haberlerini yayınlamaktadır. Bunları izleyen halk ise moral bulmak da ve günlük hayatında daha az stres yaşamaktadır. Tayvan için de durum farklı sayılmaz, birçok yemek haberi ve diğer eğlence haberleri ile yayıncılık yapılır. Dünyadan aktarılan haberlerin sayıları hem az hem de süreleri çok kısadır. Böylece halk dış dünyayı pek öğrenmemek de aynı zamanda çok da takmamaktadır. Bu durum Tayvan'da eleştirilere de neden olmaktadır, çünkü halk dünyadan bir haber şekilde yaşamaktadır.

En batıya gidersek A.B.D'de yaratıcılığı ve bütçeleri yüksek diziler son dönemlerde tüm dünyayı sarmış durumdadır. Lost, Prison Break ve Dexter gibi hayal gücünü çalıştıran yapımlar hem çekilmesi hem de kurgulanması açısından oldukça zor yapımların başında gelmektedirler. Bu yapımların dünyaca ünlü olmasının sebebi ise seyirciye hep farklı konuları sunmalarının yanı sıra yüksek kalitede çekiliyor oluşlarıdır.

Güney Amerika kendi program yapımları ve Telenovela diye adlandırılan pembe dizileri ile ün salmıştır. Hatta bundan 10 yıl öncesine kadar ülkemizde de bol bol izlediğimiz Latin Amerika dizileri artık yerini A.B.D dizilerine bırakmıştır. Batıda reyting kazanmak için izlenen programlar ile Uzakdoğu'nun çocuksu program anlayışı bu şekildedir.

Şimdi gelelim dünyanın en zor coğrafyalarından birine konuşlanmış olan Türkiye'nin ekranlarına.

2. Türkiye'de reyting:

Yaklaşık 2 haftadır Türkiye'de bulunduğum için kendim de program yapımızı daha yakından izleme olanağını buldum. Bu 2 hafta içinde ve daha öncesinde yaptığım araştırmaların ardından gözlemlerimi şöyle aktarabilirim.

Türkiye'de izleyicilerin içerisinde dünyada olan biteni çok yakından takip eden kesimlerin olduğunu ve bunların genelde yurt dışından gelen dizileri sıkı sıkıya takip ettiklerini söyleyebilirim. Bu kesimin genç ve eğitim seviyesi daha yüksek kişilerden oluştuğunu düşünüyorum. Bu kesimde yer alan izleyiciler interneti çok daha aktif kullanabildikleri için görüş ve eleştirilerini de daha çok paylaşan kitlelerden oluşuyor. Sözlüklere yorum yazan kişilerde bu kesimin içerisinden çıkıyor. Hatta bu kesim içinde çok entellektüel ve gerçek anlamda kaliteli kişilerin bulunuyor olması ülkemize renk katıyor.

Bu kesimin yanı sıra ülkemize genel olarak bakarsak, Türkiye eğitim seviyesi düşük ve dar gelirli insanların çoğunlukta olduğu bir ülke olduğu için programların içerikleri de bu kitleler baz alınarak oluşturuluyor. Dizilerin içerisinde yaratıcılık düşük ve genelde acı, dram, zengin hayatlardan beslenen hikayeler konu alınıyor. Bunların yanında elbette ki ekranlarımızda yer yer kaliteli diziler de hayat buluyor. Fakat son dönemlerde dizilerin eski roman ve yabancı ülkelerden alıntılar üzerine kurulduğunu görüyorum. Bu yüzden de insanlarımız genelde aynı şeyleri farklı isimler altında izliyorlar. Dizi süreleri çok uzun olduğu için senaryolar zorla uzatılıyor ve her hafta 2 saatlik bir dizi çekmek zorunda olan yapımcılar ise kaliteden uzaklaşıyorlar. Ülkemizde "özet" başlığı altında verilen kısımlar dahi 1saati buluyor ve izleyicilerin yer yer tepkisini alıyor. Bu tür gereksiz uzunlukta olan dizilere konsantre olamayan oyuncu ve set çalışanları gereken performanslarını da ortaya çıkarmak da zorlanıyorlar.

Bunun yanında yarışma programları son zamanlarda en çok reytingi alan programların başında geliyor. Özellikle Var mısın Yok musun? gibi yurt dışından gelen ve Türk izleyicisine göre tasarlanan yarışmalarda seyirciler curcuna havası içinde programa dahil ediliyor. Programa seçilen isimler ise hikayeleri olan ve dram öğelerini öne çıkarabilecek kişilerden oluşuyor. Bir yarışma tam 3 saat gibi bir süreye yayılıyor ki, dünyanın hiç bir yerinde 20-23 arasını bu kadar kitleyen başka bir yapımcılık anlayışı da bulunmuyor. 3 saat boyunca gereksiz dram, ajitasyon ve yapmacık programcılık yüzünden eğitimli kesim programlardan soğuyor ama eğitimsiz ve düşük gelirli insanlar yine de bu programları izliyor. Çünkü fakir halk ekranda hikayesi olan insanların hayatına ortak oluyor, onlara acıyor ve zengin olmalarını bekleyerek programı izliyor. Survivor gibi yine yurt dışından gelen bir yapım da insanların birleri arkasından konuşarak yarışmaları ise toplum yapımızda sorunların çıkmasına, insanların gereksiz gerilmelerine neden oluyor. Bir yapımı başarı sağlayan yapımcı ise yeni projelere girmekten korkuyor ve bunları tekrar tekrar yayınlamayı seçiyor. Reyting listelerine bakınca ise görüyoruz ki programların karşısında rakip olacak yapımlar yer almıyor. En vasat yapımların dahi ilk 100 programa girdiği bir ülke ekranında ise elbette ki daha büyük bütçeli ve para dağıtan yapımlar ön planda yer alıyor.

Bu programların izlenmesinin diğer bir sebebi de gerçek anlamda üretici rakibin pek olmaması, eğer sağlam 3 tane programcı aynı saatlerde program yapıyor olsalar belki de çok daha kaliteli yapımlar izleyebileceğiz. Örneğin yurt dışından bir yapımcının Türkiye'de başarılı olma ihtimali varken(Seyirciyi tanıması gerek) ülkemizden bir yapımcının yurt dışında (Yerel düşündüğü için) başarılı olma ihtimali neredeyse hiç bulunmuyor. Fakat şu anki sistemimizde yurt dışından format bulamayan yapımcılar sürekli kendilerini tekrar etmek zorunda kalıyorlar. Halbuki televizyonculuk gelişmek ve üretmek denen iki odak hedeflenerek oluşturulsa hem izleyicilerimiz daha özgün yapımlar izleyecek hem de yapımcılarımız daha güzel işleri yaratacaklar.

Haber bültenlerimize gelirsek, sürekli sıkıntı ve stresten beslendiğini gözlemledim. Yaklaşık 1 saat süren haber programları içerisinde ülkemizin herhangi bir başarısının yerine sürekli siyaset kavgası, cinayet, kan, terör, kaza gibi haberler yayınlanıyor. Başarı haberlerinin olmaması ve ülkemizin üretenden çok hazıra alışmış durumu yüzünden halkımız da sabah akşam bu haberler ile geriliyor. Bu gerginlikte sokaklara güvensizlik ve kavga olarak yansıyor. Akşam işin yoğunluğundan eve gelen insanlar birde haberleri izleyip daha çok strese giriyorlar.

Tematik kanallar ise yurt dışından gelen onlarca yapıma ev sahipliği yapıyor, özellikle belgesel yayını yapan kanallar da Türkiye'de bolca izleniyor. Bunun yanında elbette ki güzel haber programlarımızın bulunması ekranlarımızın güzel programları olarak göze çarpıyor. Çocuk programlarımız da aynı şekilde yabancı dizi ve programlardan beslenerek gelişiyor.

Tüm bu sebeblerden dolayı biz televizyonla ilgilenenlere ve bu sektöre yatırım yapanlara büyük görevler düşüyor. Hedeflerimizi üretmek ve izleyicilerimize saygı duymak olarak belirlememiz daha sonrasında ülkemiz ekranlarını daha renkli yapımlarla süslememiz gerekiyor. Kaliteli ve severek iş yaptığımız takdirde ne ajitasyona ne de gereksiz drama gerek kalmadan da izleyicilerimizi ekran başına çekebiliriz. Bu yüzden de renkli televizyon olarak Türk televizyon ekranlarını takip etmeye ve alternatif projeler üretmeye devam edeceğiz.

Saygılarımla,

Rifat Karlova

www.rifatkarlova.com

 
Toplam blog
: 180
: 4193
Kayıt tarihi
: 13.11.06
 
 

Kariyerini Uzakdoğu sahne ve televizyonlarında geliştiren  sunucu, şovmen, yazar, oyuncu Uğur Rıf..