Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Mayıs '10

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Temel, Fadime ve de Dursun…

Temel, Fadime ve de Dursun…
 

Her gün araç üzerinde…

Yürümeyi unuttuk anlayacağınız. Oysa kabahat bizde mi? Eskiden evden çıktığımızda işimize yürüyerek giderdik. Birincisi, ev-iş arası yürüme mesafesi kadardı. İkincisi, araç nerede, tabanvay herkesin tabii aracı…

Hal böyle olunca da arada sırada da olsa yürüme ihtiyacı duyuyor insan. Ben de dün akşam öyle yaptım. Akşamın serininde rahat giydim ve yola düştüm, biraz da yürümeli…

Yalnız bir aksilik oldu, yürüme rotasını tam ayarlayamamışım. Uzaktan kulağıma bir türkü sesi geliyor, ama sanki benim duymamı ister gibi.

<ı>Estireyim mi estireyim mi,

<ı>Yavrum sana fistan kestireyim mi?

<ı>(Ah) bir o yandan bir de bu yandan,

<ı>Üç o yandan, beş bu yandan…

Sesin geldiği yöne baktım, bizim <ı>“Çöpçü” kardeş oturmuş kapının önüne, bir uçtan türkü söylüyor bir uçtan da bana el sallıyor. Elbette yanına varmadan olmaz, yoksa yine bir laf atar…

Yaklaştım yanına doğru;

- Hayırdır… Keyfin yerinde maşallah…

- Elbette yerinde.

- Niye ki?

- Dünyayı seyreyliyorum gözlerim kapalı…

- O öyle değil <ı>“İstanbul’u seyrediyorum, gözlerim kapalı” olacak.

- Kim bilecek?

- Bilen bilir…

- Başka?

- Arada sırada döktürüyorum…

- Hayırdır, nazar mı değdi ki?

- Ne nazarı yahu?

- Ne bileyim <ı>“Döktürüyorum” deyince <ı>“Kurşun döktürüyorum” diyorsun gibime geldi…

- Yok… Kurşun döktürmüyorum, <ı>“Blog” döktürüyorum.

- İnşaata mı başladın?

- Ne inşaatı?

- <ı>“Blog döktürüyorum” diyorsun da…

- Bana bak… Hacivat-Karagöz mü oynatıyoruz burada…

- Yok canıııım… O başka yerlerde oynanıyor şimdi…

- Senin boşattığın yeri doldurmaya çalışıyoruz. Hani <ı>“Blog yazısı” yani… Milliyet’te…

- Haaa… E peki nasıl gidiyor?

- Vallaha konu da bol, kaynak da maşallah… Ne yazarsan gidiyor piyasada… Eeee… Sende ne var ne yok?

- Şimdilik hiç bi şey…

- Yazmıyor musun?

- Yok… İçimden gelmiyor…

Şöyle aşağıdan yukarı süzdü;

- İnanmam… Vardır bir hesabın…

- Hesap yok… Hesabı tümden kestik.

- Ama oldu mu ya…

- Olmadı, ama bak bu muhabbeti yazarım…

- Haaa… Bak o zaman ben sana bir fıkra anlatayım, kullanırsın.

Dedi ve anlatmaya hemen başladı…

<ı>Temel hastalanmış, doktora gitmiş. Doktor Temeli muayene ettikten sonra yeni doğum yapmış bir kadının memesinden süt emerse hastalığının iyi olacağını söylemiş.

<ı>Temel kara kara düşünerek doktorun yanından çıkmış Nerden bulacağını kimden isteyeceğini düşünürken aklına arkadaşı Dursun'un karısı Fadime gelmiş. “O yeni doğum yapmıştı, rica ederim” demiş ve kapıya dayanmış.

<ı>Kapıyı Fadime açmış, Temel; “Dursun evde mi” diye sormuş. Fadime “yok” demiş. Temel utana sıkıla derdini açmış. Fadime de “Ne olacak ula altı üstü bir kaç damla süt, hem sevaptır gir içeri” demiş.

<ı>Fadime memesini açmış, Temel memeyi emmeye başlamış. Temel emdikçe Fadime tahrik olmuş. Dayanamaz duruma gelmiş.

<ı>Temel'e “Ula Temel başka bir şey de ister misin” diye sormuş. Temel : “Ayıp olmaz mı” diye yanıtlamış. Fadime ihtiraslı bir şekilde “Niye ayıp olsun” diye cevap vermiş.

<ı>Temel; “İyi öyleyse, bir iki tane de bisküvi ver bari içim ezildi” demiş…

Fıkra bitti…

Yüzüne doğru baktım. <ı>“Ne…” der gibi yüzüme baktı…

- Fıkra tamam da…

- Eeee… Fıkra işte…

- Sen bunu bana boşuna anlatmadın. Şimdi Temel kim, Fadime kim? Bir de evde olmayan Fadime’nin kocası Dursun var…

- Bana ne yahu… Onu da sen düşün, her bi şeyi biz mi öğreteceğiz sana, ban anlattım, bitti…

Dünden bu yana düşünüyorum…

Temel kim, Fadime kim? Bir de evde olmayan Fadime’nin kocası Dursun!…

<ı>04 MAYIS 2010

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..