Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Mart '07

 
Kategori
Eğitim
 

Temel hak ve özgürlükler -2-

Temel hak ve özgürlükler -2-
 

Zaman ne kadarda hızlı akıp gitmişti. Bunca yok oluşları, kırık hayatları ve insanların kırılma noktalarını düşündükçe, pek sıra gelemiyordu kendisine bakmaya. Hem nasıl bakabilirdi ki kendisine. Biraz süslense, makyaj yapmaya falan kalksa, apartmanda bir dedikodu alır başını giderdi. Komşularıyla, beraber olmak istemiyordu. Eşinden boşandıktan sonra, dünya kadar kitap okumuştu. Birkaç kez beraber oturmuş, çay içmişlerdi ama, konu hep dedikodu ya da 150, 000 dolar para teklifinin konu olduğu dizi filmdi. Ve buna benzerleriydi. “Ben bunlardan zevk almıyorum” dedi. Bir ara, komşusu, üzerinde yenilip içilen sofra bezini, gidip balkondan dışarı çırpmıştı. Konuşmalara, ve bu harekete, usulünce itiraz etmişti ama, bu diğerlerinin kendisini, daha sonra ukala, olarak isimlendirmesine yol açmıştı. Emekli olduktan sonrada, özellikle olaylara karşı müdahale duyarlılığı daha fazla artmıştı. Artık doğru veya yanlış, her şeye muhalefet etmeye başlamıştı.

Erkekler hep yararlanmak için sokulmuşlardı yanına. Bir keresinde, evlenme teklifi almış, ancak adam, eski kocası tarafından tehdit edildiği için, adamın teklifini bile düşünmeye fırsatı kalmamıştı. “Herhalde bu benim kaderim” diye düşündü.
Faturaları ödemek için dışarı çıkacaktı. Her zaman yaptığı gibi yine “gören komşularım ne der” korkusuyla, kot pantolon giymekten vazgeçti. Kapıdan çıkarken onu, sadece kapıcı görmüştü. Arkasından kapıcının kendisine baktığını düşündü. Telekom binasına doğru yürürken, aklına geçen yıl, ADSL hattını, kapattırırken yaşadığı eziyet geldi. İnterneti bağlarlarken, 1 yada 1, 5 aylık (kampanyaymış) bedava hizmet sunmuşlardı. Buraya, taşındığı zaman, yine aynıdır diyerek interneti nakil ettirmek yerine, kestirmişti. Katlar arasında tam 4-5 kez inip çıktıktan 2 saat, sonra, interneti kestirmeyi başarmıştı. Buraya taşındıktan birkaç ay sonra tekrar bağlatmak istemişti. Ancak bu sefer modem veriyorlardı, (kampanyaymış). İnterneti, nakil etmek yerine, nasılsa aynı hesaba gelir diye düşünmüştü. Nerden bilebilirdi, 1-1, 5 aylık bedava hizmetin kalkacağını. Oysa, şimdi bağlatma parası adı altında, cebinden 50 lira daha çıkacaktı. Çaresiz olarak kabul etti. Nasılsa tekeldiler. Başka şansıda yoktu. “Bir ülkede rekabet yoksa, tekelleşme varsa çaresiz kalırsın, başka şansın yoktur. İstedikleri gibi fiyatlarla, kaliteyle rahatlıkla oynayabilirler. Telefonlarda öyle değimli. Son birkaç yılda, iletişime ödediğimiz ve ödemeye devam ettiğimiz, bu yolla bizden alınan vergiler, gerçek bir soygun değimli” Dünyanın en pahalı iletişimini biz kullanmıyor muyuz? Gelirine göre oranlarsak, var mı bizden daha pahalı “ALO” diyen, memleket. Hukukun ve hukuk severliğin bulunduğu memleketler de, mahkemeye versen, çoktan son bulurdu bu tür soygunlar. Rekabet yok. Bol bol kartelleşme var. Fırıncılar odası bile ekmek fiyatını belirliyor. Berber odaları da saç kesim fiyatlarını belirliyor. Var mı dünyada böyle bir şey? Rekabet üst kurulu ne yapar? Yıllardır lüks lojmanda oturanların maaşlarını biz vermedik mi? Bizim paramızla, bize çile çektirmek hangi vicdana sığar” diye geçirdi, içinden. Yüksek sesle konuşamazdı. Bunu çoktan öğrenmişti. İnternet, kampanyası şimdi tekrar değişmişti. Yeniden 1-1, 5 aylık bedava hizmet veriyorlardı. “Bir gün modem veriyorlar, bir gün 1-1, 5 aylık bedava internet veriyorlar” dedi, kızgın bir sesle. Sinir oldu. Boşu boşuna parası gitmişti. “Halkın ne düşündüğünün ne önemi var ki”, diye düşündü. Hele, geçen yıllarda cezalı su parası ödemişti, belediyeye. Faturayı ödedikten bir gün sonra, ilgili Belediye Başkanı; ödenmemiş su faturalarından, cezaların alınmayacağını açıkladığı zaman, kendini ne kadar aptal hissetmişti. “Neyse” dedi “Buna da şükür, Yöneticiler, herhalde düşünmeden hareket ettiler” diye olumlu düşünmeye çalıştı.

Evine geri dönerken, futbol maçından dönen gençlerin birbirlerine saldırdıklarını gördü. Mertliğe dayanan bir olay değildi bu kavga. Bir kişinin üzerine, 8-10 kişi çullanmıştı. Ayrıca, döner bıçakları ve sallamalar kullanılıyordu kavgada. Birkaç gün öncede, bir maçta, seyirciler arasında kavga çıkmıştı. Futbol terörü iyiden iyiye zıvanadan çıkmaya başlamıştı. Sonra yine, o gıcık soru takıldı aklına ” Acaba, diğer ülkelerde, bu durumlar nasıldı?” Okuduğuna göre, İtalya’da bu tür olaylar çıkmış, fakat İtalyan hükümeti maçların seyircisiz oynanmasına karar vererek ve olay çıkaranları neredeyse, uzun bir süre hapis yatmalarını sağlayarak olayları sıfırlamıştı. Bizde neden olmuyor” diye bir soru daha sordu kendi kendine. Peki, böyle bir isteği vatandaş olarak isteyemezimiydi?. Bu kendisinin en doğal hakkı değimliydi. Vergisini ödemişti. Oğlu da şu anda askerdi. Ülkesini çok seviyordu, hem de herkesten çok. Ama, neden bu kadar yaşamı zorlaştırırlar?

Gelirken hep bunları düşünüyordu. Biraz ilerde eski kocasına benzer birininin, köşede beklediğini gördü. Korkudan ne yapacağını şaşırmıştı. Zaten yeterince rezil olmuştu. “Hayret” dedi. “Hayret, hala beni namusu zannediyor. Sevmesini bilmeyen adi ……….siz. “ Yüzünde, aniden bir gülümseme belirdi. Bu sefer dayak yemeyecekti. Elini çantasına götürdü. Gizli bir şekilde çantasının fermuarını açtı. Elini çantasından içeri sokarak, tabancasının kabzasını tuttu.

 
Toplam blog
: 144
: 899
Kayıt tarihi
: 06.02.07
 
 

Gazete ve kitaplara hep tersten göz atar, daha sonra okumaya başlarım. Bu özelliğim devrik cümlel..