Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Mayıs '19

 
Kategori
Öykü
 

Temellerin Duruşması

                 Hallacı Mansur’un bütün duruşmaları bir olaydı ama bunlardan ilki tam bir heyecan fırtınası halinde geçmiş, onu sevenleri heyecan ve gözyaşına boğarken, düşmanları öfkeden çılgına çevirmişti.Duruşmaya el ve ayaklarında pranga ve zincirlerle getirilmiş, mahkeme heyetinin tam karşısındaki alçak tabureye oturtulmuştu. Kadılar de gelip yerlerini alınca, Başkadı hemen ithamlara başladı:

                 -Evet Hüseyin Mansur, yıllardır Enel Hak, Enel Hak diye bağırıp duruyorsun. Tam olarak ne demek istiyorsun, ilahlık davasına mı kalktın?

                 Mansur buz gibi bir gülümsemeyle cevap verdi.

                 - Bu ithama sayısız defa cevap verdim.

                 Başkadı yüzünü buruşturdu.

                 - Bir kere de burada söyle. Ağzın kira mı istiyor?

                 Mansur ellerindeki zincirleri kucağında toplayarak,

                 - El ve ayakları zincirlenip, karşınızda böyle aşağılanan biri nasıl ilahlık davası gütsün? diye devam etti.

                 - Evet, Enel Hak dedim ve hâlâ demeye de devam ediyorum.

                 Sözlerinin burasında salonda bir uğultu koptu. Hakaret ve küfürler gırla gidiyordu. Başkadı elini kaldırıp herkesi susturduktan sonra:

                 - Demek itiraf ediyorsun, diye gürledi.

                 - Bu karar vermemizi çok kolaylaştırdı.

                 Mansur sözlerine devamla:

                 - Eğer suçlamada bulunduğunuz gibi ilahlık davasına kalkışıp, kendimi O’na ortak koşsaydım, ömrüm islamı yaymakla geçmezdi. Canımı başımı O’nun yoluna, resülünün yoluna feda etmez, kendim için çalışırdım. Ben Enel Hak demekle Hak’tan geliyorum diyorum.Yaz siz nerden geliyorsunuz?

                 Başkadı gayri ihtiyarı yerinden sıçradı.

                 -Burda soruları biz soruyoruz Mansur. Birtakım kelime oyunlarıyla olup biteni boşuna tevil edersin.

                 Önündeki kağıtları okurmuş gibi yaparak:

                 - Peki şu Hindistan işine ne diyeceksin bakalım? Oraya büyücülük öğrenmeye gitmedin mi? Hâlâ o putperestlerle mektuplaşıyormuşsun.

                 -Biliyorsunuz ben hekimlik de yapıyorum.Hindistan’a gitmişken bu konudaki ilmimi geliştireyim dedim.Mektuplarımın çoğu bu konuyla ilgilidir.Geri kalanı da Müslüman yapmaya çalıştığım insanların hidayet müjdesi…Rabbime şükürler olsun.

                 - Her şeye cevabın hazır, dedi Başkadı alaycı bir gülümsemeyle.

                 -Gelelim yine şu Enel Hak meselesine.. Bu söz tam bir zındıklık alameti. Herkes bunu kabul ediyor. Hatta yanında sözde feyz aldığın mutasavvıflar da..Senden başka böyle diyen var mı Mansur, söyle bana, var mı?

                 Mansur tam da Başkadının alaylı gülümsemesine karşılık verir gibi tebessüm ederek cevap verdi:

                 - Demin Enel Hak söylemimin ne anlama geldiğini dilimin döndüğünce izah ettim. Ancak görüyorum ki sizin anlayacağınız yok. Kendilerinden sözde değil, özde feyz aldığım ululara gelince, onların bu konuda ne düşündüklerini bilemem.Belki benim gibi Enel Hak demediler ama bu konuda şahsımı kötülediklerini duydunuz mu?

                 Anlaşılan Cüneydi Bağdadi ve Bayezidi Bestami konusunda iyi araştırma yapmışlardı.

                 -Seni defalarca uyardıklarını ve hatta sen inadından vazgeçmeyince yanlarından kovduklarını biliyoruz.Şimdi mahkemeye çağırsak bunu teyid ederler.Boşuna o büyük kimselere çamur atma.

                 Mansur zincirlerin elverdiği kadar elini kalbinin üzerine koyarak:

                 - Onların ayağının çamuruyum sadece. Hakkımda ne demişlerse doğrudur.

                 Sonra birden ayağa fırlayarak, nutuk atar gibi konuşmaya başladı. Mansur’un esas savunması şimdi başlıyordu.

                 - Anlıyorum ki, beni yargılamıyor mahküm etmeye çalışıyorsunuz. Adeta kendimi parçalayarak ne olduğumu, aslında ne demek istediğimi anlattım size.Benim kim olduğum belli artık.Ya siz kimsiniz?

                 Allah’ın resülü mescide bitişik iki göz evde yaşarken sizler saraylara, saray yavrusu konaklara sığamıyorsunuz.Hareminiz cariyelerle dolu,gözünüz esir pazarlarında. Sofranız, iftarlarınız yalnızca zenginlere açık.Fakir fukara ne yer, ne içer umurlarınızda.

                 Namazlarınızda bile Allah’ı değil, konaklarınızı nasıl süsleyeceğim, bu gece hangi cariye ile birlikte olacağım derdindesiniz. Benliğiniz şişmiş şişmiş, tüm zihninizi işgal etmiş. Bana gelince, ben tüm bunlardan uzağım.Benliğimi çoktan terk ettim. Ben var değilim artık. O’nun her yi kaplayan varlığında yok olmuş gitmişim.

                 Salonu kaplayan uğultular arasında bir an durup sözlerine devam etti. Mahkeme heyeti dut yemiş bülbüle dönmüş onu dinliyordu. Sesini yükselterek:

                 -Ben yokum O var.Bu nedenle Enel Hak diyorum, dedi.

                 - Sağır sultan duydu siz de duyun artık.

                 Başkadı güçlükle zaptetmeye çalıştığı öfkesiyle:

                 -Bağırma, sağır değiliz!  Diye karşılık verdi.

                 - Attırırım seni dışarı!

                 Mansur buz gibi bir ifadeyle güldü.

                 - Nereye attıracaksın, zindana mı? Ben ordan geldim zaten.Ölürsem ne çıkar?

                 Elindeki zincirleri ileri doğru sallayarak:

                 - Bu zincirlerden başka ne kaybederim ki?

                 Dinleyiciler de öfkeden kudurmuştu,mahkeme heyeti de..Baş kadı  tüm bu gürültüler arasında elini kaldırarak herkesi susturdu ve şahitlerin dinlenmesi için duruşmayı ileri bir tarihe erteledi.

 

 
Toplam blog
: 343
: 446
Kayıt tarihi
: 19.02.11
 
 

Marmara Üniversitesi İktisadi İdari Bilimler Fakültesi mezunuyum. Teknoloji Yönetimi dalında mast..