Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ekim '10

 
Kategori
Öykü
 

Tencereden Al Haberi-4

Tencereden Al Haberi-4
 

Bu tencere çok kaynatıyor, çook..


Selam dostlarım.

Bugün kendi reklâmımı yapmadan doğrudan konuya gireceğim. Çünkü anlatacak o kadar çok şey var ki…

Ama siz n’olur bunları anlatıyorum diye beni dedikoducu zannetmeyin. Aksine ben dedikodan nefret ederim! Maksat muhabbet olsun canım.

Hem ben bütün gördüklerimi, duyduklarımı anlatmıyorum. Sansürden geçiriyorum. Eğer bildiklerimin hepsini anlatsam cinayet çıkar valla cinayet!..

**

Dün akşam yemeği sırasında beni de masaya getirdiler. İçimdeki tavuklu bezelyeyi tabaklara dağıttıktan sonra da orada unuttular. Yemek yendi, sofra silindi, ama beni oradan alıp mutfağa götürmeyi kimse akıl etmedi. Ya da akıl etti de “biri nasılsa götürür” düşüncesiyle boş verildi.

Bu durum tabii ki benim işime çok yaradı. Bulunduğum yer oldukça rahattı. Salonun her tarafını görebildiğim gibi konuşmaları da duyabiliyordum.

Konuyu açan Şehnaz hanım oldu:

-Oğlum Şeref, bizim şirket işi nasıl gidiyor?

-İyi gidiyor babaanne. Maliye ile ilgili biraz daha iş var.

Bu konuşmayı duyan Şekip bey oğluna sordu:

-Şirket mi? Babaanenin şirketle ne işi olacak?

-Baba, biz bir şirket kuruyoruz. Finansman kısmı tamam, ama biraz bürokratik işleri var. O konularda da sen bize yardım edersen…

-Oğlum ben bu güne kadar birçok şirket kurma işini yaptım. Bu ciddi bir iş, şakaya gelmez.

-Şaka yaptığımız yok Şekip. Torunumla birlikte kuracağız şirketimizi. Dosta düşmana inat olsun diye, yapacağız bu işi.

-Şeref oğlum, bu kadıncağızı da kendini de kandırma. Bu tür işleri de çocuk oyuncağı gibi görme!

-Ama baba, baksana her şirket kuran köşelik oluyor. Alıyor dünya kadar krediyi, yapıyor yatırımını. İthalat, ihracaat derken katların, yatların sahibi oluyor. Biz de ithalat, ihracaat ve tekstil alanında faaliyet göstereceğiz. Aklıma yeni geldi, paranın bol olduğu bir başka sektör daha var: Reklamcılık. Buluruz birkaç oyuncu, çekeriz reklamı.

-Ben bile oynarım o reklamlarda oğlum. Elaleme yedirmeyelim paramızı.

-Oynarsın, oynarsın babaanne.

Son sözler Şenay hanım’ın kahkası ile kesildi. Şehnaz hanım bu duruma çok sinirlendi:

-Gülün siz, gülün! Son gülen de biz olacağız. Meğerse ne kadar çok bizi kıskanan varmış!

-Anacığım kıskanan filan yok. Bu işler hayalle olmaz. Şirketi kurmak çok para ister. Kurarsın istediğin zaman hemencecik kapatamazsın. Kapatırsın, yıllarca devlete birikmiş vergi borcu ödemek zorunda kalırsın. Oğlum Şevket, istersen sen benim yanımda biraz çalış. Hem bu işler nasıl yapılıyor öğrenirsin, hem de bana yardım edersin.

Şeyda hemen ekledi:

-Abiciğim hem de “turp elle mi sökülüyor belle mi” görürsün.

Şeref sinirden kıpkırmızı kesildi, fakat bir şey söylemedi.

Koridordaki ev telefonu çalmaya başladı. Birkaç gündür gece bu saatte çok telefon gelmeye başladı. Bedava mıdır ne? Sahi “akşam 7’den sabah 7’ye kadar bedava konuş” diye bir reklam duymuştum. Aramaların çok olmasının nedeni bu olmalı.

Şeyda telefona bakmak için kalktı. Biraz konuşup annesini çağırdı. Yarım saat kadar konuştuktan sonra Şenay hanım içeri girdi.

-Amma da muhabbet ettiniz gelin hanım! Arayan kim?

-Kardeşim.

-Hangisi, o hayırsız olan mı?

-Neden hayırsız olsun?

-Telefonda sen söyledin az önce “seni hayırsız seni” dedin.

-O lâfın gelişi anne.

Konuyu kapatmak için Şenay hanım bir şey bulmak ister gibi etrafa bakındı. Buldu da. Anlayacağınız gene kabak benim başıma patladı:

-Şeyda, o tencere kaç saattir orada duruyor? Al onu oradan!

Dedi sertçe.

Şeyda isteksiz bir şekilde yerinden kalktığı sırada Şehnaz hanım:

-Tencerem kaynarken, maymunum oynarken herkes benim dostum.

Dedi. Bunu birisini iğnelemek için mi söyledi, yoksa benden söz edilmesi mi bu sözü çağrıştırdı, doğrusu bilemiyorum. Bu sözdeki kaynadığı söylenen benim, onu anladım; ama şu maymun işine aklım ermedi. Yoksa bu ihtiyar eve bir de maymun mu alacak? Diyelim aldı. O maymun nasıl oynayacak? Kafam karıştı valla. Başımıza bir de maymun belası musallat etmesin şu Şehnaz hanım!

Şeyda beni masa üzerinden aldı, doğru mutfağa götürdü. Ocağın üzerine öyle sert bıraktı ki dibim çıkacak zannettim. Bu kız çok agressiv çoook. Aman bir an önce birisini bulup gitse de şundan kurtulsak! Hem bu yaptığın yanına kâr kalacak zannetme Şeyda hanım. Ben de Tencere Çelik’sem bir gün mutlaka bunun intikamını senden alırım. Bekle ve gör…

Ses tâ salondan duyulmuş olmalı ki Şenay hanım bağırdı:

-Yavaaaş. Beni oraya getirtme!

-Elimden kaydı anne, elimden kaydı.

**

Biraz sonra Şekip bey, mutfak balkonuna oturdu, sigarasını yaktı. Evin içinde sigara içmek yasaktı. O da canı istedikçe buraya gelir, küçük bir plastik tabure üzerine oturur, sigarasını tüttürürdü. Birkaç nefes çekmişti ki Şenay hanım yanına geldi. Öfkesini Şekip beyden çıkarmaya kararlıydı.

-Şekip, lütfen küllerini yere atma.

-Atar mıyım karıcığım. Bak, kül tablası elimde.

-Balkona ev terliklerinle mi çıktın yoksa?

-Hayır hayatım. Onlar eşiğin yanında, balkondakiler ayağımda.

Kararlıydı, bir kusur bulacaktı.

-Aaaa, aaaa!

-N’oldu?

-Bu tülün hali ne böyle?

-Ne varmış tülün halinde?

-Baksana!

-Yanlışlıkla sigara değmiş. Azıcık yanmış.

-Ne azıcığı, kocaman bir delik açılmış.

-Üzülme canım, yenisini alırız.

-Alırız da daha dikkatli olmalısın.

Dedi ve söylenerek mutfaktan çıktı.

O çıktıktan hemen sonra Şeyda içeri girdi. Babasının boynuna sarıldı.

-Babacığım senden bir ricam var.

-Söyle güzel kızım, söyle.

-Çift hatlı yeni bir telefon istiyorum.

-Senin telefonunun yeni sayılır kızım.

-Bıktım ondan. Ben yenisini istiyorum. Eskisini de babaanneme veriririm. O da özeniyormuş cep telefonuna.

-Babaannen kullanamaz cep telefonunu. Onun telefonu olursa başımıza iş açarız. Fatura ödemekten bıkarız. Onun aklına böyle bir şey sokmayın sakın.

-Biz onun aklına sokmadık baba. Geçen gün “herkesin bir cep telefonu var. Bir tek benim yok. Burada ayırımcılık yapılıyor. Referandumdan sonra zaten herkes beni düşman belledi.” Diyordu.Alacaksın değil mi babacığım?

-Peki, bakarız.

-Bakarız deme baba. Öyle dediğinde o iş olmayacak anlamı çıkıyor. Lütfen baba, lütfen!

-Tamam, tamam. Hemen alamam, ama birkaç aya kadar alırım sanıyorum. Bir fabrika ile görüşüyorum. Anlaşırsam hemen alacağım, söz.

-Teşekkür ederim babacığım.

Dedi ve o da gitti. Fazla vakit geçmeden Şeref geldi.

-Baba bana bir pantolon lâzım.

-Alalım öyleyse.

-Ne zaman alırız?

-Yarın benim yanıma gel, büronun yanındaki alışveriş merkezinden alalım.

-Orada kaliteli mal yok. Hep tapon mallar satıyorlar.

-Sen yarın gel, istediğin yere gider bakarız.

-Teşekkür ederim.

Şeref de çıktı. Şekip beyden istek ve şikayette bulunmak için gelmeyen sadece Şehnaz hanımdı. Gelmemesi imkansızdı. Neler konuşulduğunu öğrenmeden duramazdı. Nitekim mutfak kapısından kafasını uzattı, içeri baktı. Kimse olmadığını görünce girdi ve kapıyı da kapattı.

Şekip bey, onu görünce bir sigara daha yakması gerektiğini düşündü. Ayağa kalkıp cebindeki çakmağı aramaya başladı.

-Ne o, beni görünce kaçmaya mı karar verdin?

-Neden kaçayım anacığım? Çakmağı arıyorum.

-İçme şu zıkkımı! Sabahları senin öksürüğünden benim uykularım kaçıyor.

-İçmesem iyi olur da, kendimi engelleyemiyorum işte.

-Herkes gelip gelip gitti yanına. Neler konuştunuz bakalım?

-Önemli bir şey yok.

Dedi ve sigarasını yakıp bir nefes çekti.

-O karın olacak çenebazın bağırışları geliyordu tâ içeri kadar. Gene benden mi yakındı sana?

-Senden söz edilmedi anacığım. Yanlışlıkla sigarayı mutfak tülüne değdirmişim. Tül yandığı için söylendi biraz.

-Ona ne oluyormuş? Tülü alan da sensin, yakan da. Yanarsa yansın, senden kıymetli mi? Canın sağ olsun.

-Daha dikkatli davranmam gerekirdi. Kadıncağızı üzdüm istemeden.

-Amaaan, üzülürse üzülsün. Boş ver! Geçende bazı şeyler duydum. Haberin olsun diye söylüyorum. Bunlar Şeyda’yı birilerine vermeye uğraşıyorlar.

-Olur mu öyle şey? Bir şey olsaydı bana da söylerlerdi.

-Söylemezler, söylemezler. Önce kendi aralarında fiskos yaptılar. Ben duymuyorum ya, ben sağırım ya! Gelin “aman yavaş konuşun, bir duyarsa valla ortalık karışır” diye uyardı arkadaşlarını ama ben gene de duyacağımı duydum.

Tam bu sırada Şeyda’nın çığlığı ile irkildiler. Şeyda hızla mutfağa girdi:

-Ne oldu kızm?

-Deprem oldu baba. Duymadın mı?

-Ben hiç farketmedim. Demek ki küçük bir depremmiş.

-Küçük olur mu? Bayağı salladı. Çok korkuyorum baba.

-Korkma kızım, bir şey olmaz.

Son sözü Şehnaz hanım söyledi:

-Korkacağınıza imana gelin! Bunlar hep birer uyarı. Ders almasını bilene tabii… Şimdiki ufaktı, yola gelmezseniz büyüğü de yakında. Daha anlamadınız mı bu dünya kimin yüzü suyu hürmetine ayakta duruyor?

(Devam edecek)

 
Toplam blog
: 1081
: 980
Kayıt tarihi
: 30.07.10
 
 

Uzun yıllar çeşitli sitelerde Oruç Yıldırım adı ile yazı yazdım. Dört tane romanım ve çokca da de..