Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Aralık '09

 
Kategori
Siyaset
 

Tepeden inme demokrasinin sancıları yandan olur

Tepeden inme demokrasinin sancıları yandan olur
 

“On beş devlet kurmuşuz, batırmışız ve zor şartlarda kurmuş olduğumuz onaltıncı devleti üzerine titreyerek korumaya çalışıyoruz!” Diyor Sabih Kanadoğlu. Her türlü yapılanmayı devleti korumak adına hayata geçirmenin kaygısını taşıyoruz. Sonuç ise malumunuz ve o devleti koruma hissiyatının yazılı hukuka dönüşmesi hali ile toplumun tüm kesimlerini devleti parçalamanın odağı olarak algılıyoruz.

Anayasanın 3. maddesi aşağıdaki şekildedir.

Madde 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. Bayrağı, şekli kanunda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. Millî marşı «İstiklal Marşı» dır. Başkenti Ankara'dır.

Devletin milleti ile bölünmez bir bütündür ifadesi bir nakarat halini almıştır ve bu ifadenin toplumu nasıl bir baskı altında tuttuğuna her dem şahit olmaktayız. Devletin bölünmemesi adına alınan tedbirlerin tümünün ana çıkış noktası devleti korumak olmasına rağmen bu tedbirlerin her biri vatandaşını potansiyel devleti bölme odağı olarak niteliyor ve demokrasinin evrensel normlar ölçeğinde gelişmesinin önünü tıkıyor.

Devleti korumak adına demokrasiyi bir kenara itince ortaya son derece matah bir durum çıkıyor ve demokratik haklarından mahrum kalan vatandaşlar ister istemez devletin karşısına dikiliyor, bir takım hak taleplerine yöneliyor ve sesini duyuramayınca sesini duyurmak adına başka enstrümanlar kullanmak sureti ile devlete isyan bayrağını açıyor. Devleti böldürmemek adına uygulamaya konulan anti demokratik yasalar bir süre sonra bizatihi devleti bölünmenin eşiğine getiriyor.

PKK’nın ortaya çıkış süreci ve sonrasındaki gelişmeler malumunuz. Bir gün olsun devlet “Kardeşim siz ne istiyorsunuz, derdiniz nedir?” diye sordu mu? Bir kez olsun devlet eline silah alıp devletin karşısına dikilen bu gücü ciddiyetle irdeleme gereksini mi duydu mu?

Çocukluğumuzdan beri zihnimize kazınan “PKK bir terör örgütü belasıdır, devleti ve ülkeyi bölüp parçalamakla meşguldür. Buna müsaade etmeyeceğiz ve teröristlerin kökünü kazıyacağız.”

Gelinen nokta ortada. O teröristlerin ne sonu geldi, nede bu yapının büyümesine engel olunabildi. Devlet kendisini koruma refleksinden hareketle, bir güvenlik ve asayiş sorunu olmayan Kürt Sorununu güvenlik ve asayiş sorunu olarak niteleyip güvenlik ve asayiş eksenli kararlar alıp uygulamaya sokarak kendisini parçalayacak bir sürecin bizatihi parçası yine kendisi olmuştur.

Şimdi durup, düşünüp, sormak lazım. “DTP’nin kapatılmasının ülkenin hal ve gidişatına dair olumlu yönde ne gibi bir katkısı olabilir?”

Kocaman bir “Hiç”.

Evet, aynen böyle. Kocaman bir “Hiç”.

Daha önce denenmiş bu yöntemlerin bir devletin bekaasını sağlayacak ne türden bir katkısı olabilir? Aksine bu güne kadar denenmiş olan parti kapatma kararlarının hiçbir sorunu çözemediği gibi, sorunları dağ haline getirip, ülkenin önüne çözümsüzlüğü dayattığı alenen ortadadır.

Kaldıki parti kapatma yönünde Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararların hemen hemen hepsinin gerekçelendirilmesinde hukuktan ziyade siyasal bakış açısının hakim olduğu somut bir gerçektir. Bakınız Anayasa Mahkemesinin parti kapatma yönündeki gerekçeli kararlarına adeta bir siyasi manifesto gibidir. Hukuk bu gerekçeli kararların hiçbir yerinde bulunmaz. Hukukun olmadığı bu kararları nasıl ciddiye alabiliriz?

Bir başka noktaya dikkat çekelim.

Demokrasi!

Yargıtay Onursal Başkanı Sabih Kanadoğlu şöyle bir ifade kullanıyor. “Türkiye Cumhuriyetini kuran kurucu kadrolar batan onbeş devletten sonra onaltıncısı olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin üzerine bir hayli titremişlerdir.”

Doğru.

Lakin ortada şöyle bir yanlışın olduğunu pek tabiki kabul etmek gerekiyor. Ülkemize demokrasi tepeden getirtilmiştir. Tepeden gelen ve bu gün var olan demokrasi halkın talepleri ile ortaya çıkmış bir demokrasi değildir. Dolayısı ile tepeden gelen demokrasi anlayışı devleti koruma refleksi ile totaliter bir yapıya dönüşür ve dönüşmüştürde. Oysa demokrasi kavramı için “E hadi biz falanca tarihte demokrasiye geçelim”diye bir yaklaşım olmaz. Ama bizde olmuştur. Tek parti rejiminden, çok partili rejime geçişte aynen bu şekilde bir yaklaşım söz konusudur ve bürokratik elit bu hususta belirleyici olmuştur. Ortaya ucube bir demokrasi anlayışı çıkmıştır. Hiçbir zaman şu nokta dikkate alınmamıştır. “Demokrasinin adam gibi bir demokrasi olabilmesi için tepeden değil tabandan yukarı doğru bir yapılanma içerisinde ortaya çıkmış olması gerekirdi”. Aşağıdan yukarı doğru yapılanma şüphesizki ülke siyasetinden bürokratik elitin tasfiye edilmesi demektir ve toplumdaki tüm farklılıkların güvenli bir şekilde yaşamını sürdürmesi anlamı taşırki bundan daha güvenli bir ülke olabilir mi?

Devletin karşısında farklılığından dolayı dikilecek güç ne tür bir talepde bulunarak devletle çatışmaya girecektir?

Bu sorunun yanıtınıda başka bir yazıya bırakalım.

 
Toplam blog
: 1509
: 1145
Kayıt tarihi
: 07.08.07
 
 

Yazarım... Okurum... Öğrencilik yıllarımda çok yazdım... Kompozisyon derslerinde yazdım... Duvar ..