Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Ekim '19

 
Kategori
Kitap
 

Terapi Odasında Neler Oluyor?

Kitap okumayı her zaman çok sevdim. Okumayı söktüğüm günden bu yana okuyorum desem yalan olmaz. Ortaokul yıllarından üniversiteye kadar kütüphaneden aldığım kitapları okurdum. Ortaokulda en çok kitap okuyan öğrenci ödülünü aralıksız üç sene almıştım. Hiç unutmam edebiyat öğretmenim " Hangi ara bu kadar kitap okuyorsun, sen hiç ders çalışmıyor musun?" diyerek her okuduğum kitaptan sorular sormuş  gerçekten okuyup okumadığımı sorgulamıştı.

Yıllar geçtikçe okuma alışkanlıklarım değişti. Üniversite yıllarımla birlikte kitaplarımı arşivlemeye başladım. Eskiden; okuduğum kitaplarımı rahatlıkla okumak isteyenlere verirken, zaman ile kitaplarımı kimselere veremedim. Aynı kitabı yeniden satın alarak kitapları onlara hediye etmeye başladım. Altını çize çize, dantel gibi işlediğim sayfalara dönüp dönüp baktığım çok olur.

Kitaplar, her zaman baştacımdır. Psikoloji kitapları okumaya en büyük kızımın doğumundan sonra başladım. Kızım bugün psikoloji yüksek lisans öğrencisi :) Onun sayesinde de farklı kitapların dünyasına giriyor ve benzersiz yazarlarla tanışıyorum. 

Klinik Psikolog Mehtap Güngör; kızımın süpervizörüydü (gözetmen). Çok uzun zaman sonra biz tanıştık, iyi ki de tanıştık. Mehtap Hanım; kitabından bahsettiğinde kitap daha son halini almamış, yayınevine bile gitmemişti.

"İlk söyleşinizi ben yapmak isterim" diyerek sözünü aldığım kitap eylül sonunda raflarda yerini aldı. Üç farklı danışanının hikayesine yer verdiği ve EMDR psikoterapi yaklaşımını anlattığı kitabı "Ukde"yi bugün sizlerle paylaşıyor olmak benim için büyük mutluluk. Terapiye gitmiş biri olarak terapi koltuğuna oturmanın ne kadar zor olduğunu biliyorum. Hele yazmanın zorluğunu hiç düşünemiyorum. Ki Mehtap Hanım kitabında tüm terapi süreci ve ukdeleri muazzam anlattığı gibi bize unutulmaz bir süreç yaratıyor. Kitabı okuduktan sonra epey sarsılıyor insan.

Terapi odasından dökülen hikayeleriyle "Ukde" Dünya'da alanında ilk eserler arasında yer aldı bile. Size söyleşimizi aktarırken ikinci baskıya girmişti. Eminim ki daha çok baskısı olacak. Satırlarla çıplak kaldığınız bir kitap "Ukde". Okumak için kendinize en doğru zamanı hediye edin lütfen. Bu arada söyleşi için yeniden terapi koltuğuna oturdum ama sohbet için o koltukta olmak çok başkaymış :) 

TERAPİ ODASINDAN DÖKÜLENLER 

EMDR Terapi Sürecini anlatan kitabınız "Ukde" psikoloji dünyasına hızlı bir giriş yaptı. Kitabı bir solukta okudum. Öyle içten, öyle ince duygularla yazılmış ki... Sizi bu kitaba yazmaya ne itti?

Bu değerli yorum için teşekkür ederim öncelikle. Evet, "Ukde" beklemediğim bir hızla giriş yaptı psikoloji dünyasına. Bu çok heyecan verici. Pek çok insan terapi odasında neler yaşandığını merak ediyor. Terapinin "ne  olduğu" konusunda kafalar biraz karışık. Rahmetli babamın da öyleydi. Merak ediyordu o da. Sağlığında soruyordu sık sık. Bir kaç kez kısaca anlatmaya çalışmıştım, kısaca anlatmaya çalışmıştım, kısaca olmuyor işte. Babamın vefatından sonra, yas sürecimi yaşarken karar verdim böyle bir kitabı yazmaya. Babama anlatır gibi yazdım terapi öykülerini. Kitaptaki o içten, o samimi dil belki de oradan geliyor.

Üç danışanınızın gerçek öykülerine yer verdiğiniz kitabı yazarken diğer psikolog arkadaşlarınızdan "tepki alır mıyım" diye hiç düşündünüz mü?

Düşünmez miyim? Kitapta seanslarımı, orada yaptığım müdahaleleri açık açık anlatıyorum. Terapisti çıplak hissettiren, tedirgin eden bir durum bu. Bu noktada sevgili süpervizörüm, EMDR Avrupa Akredite Eğitmeni Asena Yurtsever devreye girdi. Her aşamasında destek verdi, cesaret verdi bana. Yoğun programına rağmen hikayeleri okudu, değerlendirdi. Klinik editörlüğünü yaptı. Böyle bir ustadan "onay" alınca içim daha rahatladı tabi.

Terapi odasından kitaba uzanan süreçte neler yaşadınız?

Öncelikle hikayelerini ve terapi süreçlerini yazmayı düşündüğüm danışanlarıma anlattım projeyi. Nasıl tepki vereceklerine dair bir kaygım oldu tabi. Öyle güzel geri dönüşümler aldım ki onlardan. Sadece hikayelerimi yazmam için vermediler, desteklediler, yüreklendirdiler beni. Kitaptaki kahramanların isimlerini kendileri koydular. Her aşamasında onlardan teyit aldım. Hikayeler bittikten sonra ise okumalarını istedim onlardan. Rahatsız oldukları, hoşlarına gitmeyen bölümleri birlikte gözden geçirdik. En son onların onayıyla tamamladık. Sonrası yayınevi ve baskı...

Klasik bir soru olacak ama :) neden psikolog oldunuz?

Ben bu mesleği yapmaya erken yaşlarda karar verdim. O sahneyi dün gibi hatırlıyorum. Orta 2.sınıftayım. Yaklaşık 12 yaşındayım yani. Televizyonda gördüğüm bir dizi ya da film karesi beni çok etkiledi. Orada bir seans sahnesi vardı. İzledikten sonra, " ben bu işi yapacağım." dediğimi hatırlıyorum. Sonrasında da fikrim hiç değişmedi. Ama içsel olarak bu kararı vermede hangi dinamikler etkili oldu derseniz, kendimi tanıma, anlama ihtiyacı muhtemelen. Eğer tesadüfi olarak bu mesleği seçmediyseniz, içinizde halletmek istediğiniz meseleler var demektir. 

Kitaptaki giriş yazınız kendi ukdenizle ilgili. Babanızın ölümünden sonraki nasıl geçirdiniz? Kendi travmanız var mı?

Yazarak... Hepimizin içinde travmalar, ukdeler var tabii ki. "Keşke" ler var. Babamın ölümü ailemiz için çok ani oldu. Hastalığının ne olduğu daha tanımlanmadan ölüm haberi geldi. Hepimiz sarsıldık. Sonrasında ben de o yastaki süreçleri yaşamaya başladım. Ölümü içselleştirmek, artık olmadığını kabul edebilmek zaman alıyor. Yas sürecinde, "Keşke babama terapi odasında ne olduğunu anlatabilseydim." noktasına takıldım kaldım. Artık bunu yapamayacağımı bilsem de, bu düşünce ve onun getirdiği tatsız duygular günlerce etkisi altına aldı beni. Sonrasında da bu kitap fikri geldi aklıma. Hem ona, hem terapinin nasıl olduğunu bilmek isteyen insanlara bunu anlatabilirim diye düşündüm. Kitabın ismi de bu sebeple "Ukde" oldu.

Siz terapiye gidiyor musunuz? Yoksa kendi kendinize terapi mi yapıyorsunuz? (gülüşmeler)

"Terapist olmak istiyorsak o koltuğa oturmak gerekir" cümlesini çok duydum hocalarımdan. Kendi içine, kendi derinliğine bakamayan kişi, karşısına gelen danışanın içine bakmakta zorlanır. İyi bir terapist olmak için, terapi almanın gerekliliğine inanıyorum. Bu sebeple ben de o koltuğa oturdum tabii. Terapi sürecinden geçtim yani. 

Terapi sürecimde de geçmiş travmalarımla çalıştık sevgili terapistimle. Bu ülkede büyüyen bir insanın travmalarının olmaması mümkün mü? Enteresan bir coğrafya burası... Hem insanıyla, hem doğası ve kaynaklarıyla, hem travmatik olaylarıyla zenginliklere sahip bir coğrafya. O yüzden "Hocalarım terapi almamızı gerektiğini söylüyor." diye başladığım süreçten, aydınlanarak, kendimi daha iyi anlayarak, tanıyarak ve travmalarımın sebep olduğu ağırlıktan kurtulup hafifleyerek çıktım.

Babamın ölümünden sonra da gitsem mi diye düşündüğüm zamanlar oldu. Ama oturup yazmaya başlayınca ihtiyacım kalmadı. Yazmak, bir nevi terapi etkisi yarattı bende. Ancak ihtiyacım olduğunu hissettiğim bir durum olursa yine tereddüt etmeden terapiye giderim. 

Kitap yazmak çok kişinin hayalidir ( en azından benim :) ). Siz harika bir kitaba imza attınız. En büyük hayaliniz kiyap yazmak mıydı? Yoksa?

Hayallerde zamanla değişiyor sanırım. İlk hayalim terapi yapabilmekti. Bunu yapan insanlarla karşılaştığımda çok heyecanlandığımı hatırlıyorum ilk gençlik yıllarımda. Sonra psikoloji lisans eğitimi almaya başladığımda hayalim kendi danışmanlık merkezimde bu işi yapıyor olmaktı. O zamandan terapi koltuğumun rengine varana kadar düşünürdüm. Ama kitap yazma fikri uzaktı bana. Bu konuda bir yeteneğim olduğunu düşünmüyordum. İyi bir okuyucu sayılırım. Hatta bazı yazarların satırlarını kıskandığım, becerilerine hayran kaldığım anlar çoktur hayatımda.

Şimdiki hayalim de, klasik olacak bir sahil kasabasında, bahçeli bir evde olmak. Hayat telaşının biraz azaldığı bir zamanda bol bol okumak ve yazmak istiyorum.

Pandoranın kutusunu biraz açalım. Biraz sizden bahsedelim. Hayatta en çok neyi seversiniz, sevmedikleriniz neler?

Çok geniş kapsamlı bir soru oldu bu :) Aslında çok hareketli bir yaşamı benimseyemiyorum ben. Kendimle kalmak, ailemle olmak inanılmaz keyif verici benim için. Samimi sohbetleri seviyorum. Sizin gibi samimi insanları seviyorum. Aslında insanı, insana dair olanları, onların hikayelerini seviyorum. Sonra neleri seviyorum? Kapalı havalarda evimde ya da ofisimde kahve eşliğinde okumayı seviyorum. Kahvesiz olmaz ama. Doğayı çok seviyorum. Tarihi, tarihi mekanları seviyorum. 

Sevmediklerime gelince... Çok hızlı yaşamayı, hızlı tüketmeyi sevmiyorum mesela. Samimiyetsizlikten çoğumuz gibi hiç hoşlanmıyorum.

Yoğun çalışma temponuz ve terapi dışında neler yapıyorsunuz?

Sizin gibi benim de kızlarım var. Çalışma dışında kalan zamanımı ailemle ve dostlarımla geçiriyorum genellikle. Sanata, resme, tiyatroya bir düşkünlüğüm var. Fırsat buldukça tiyatro oyunlarına gidiyorum, galerileri gezmeye çalışıyorum. Gidemesem de resim ve tiyatroyla ilgili gelişmelerin sıkı takipçisiyim. Tarihi seviyorum. Yine fırsatım olduğunda tarihi yerleri geziyorum. Kimi zaman kültür turlarına katılıyorum. Bir de aksatmamaya çalıştığım açık hava yürüyüşlerim var.

Terapiye gitmek isteyen ama gitmekten çekinen kişilere önerileriniz neler olur?

Hiç tereddüt etmeden gitmelerini öneririm. Hepimizin bu hayatta duygusal olarak zorlandığı süreçler oluyor. Geçmişimizden getirdiğimiz yüklerimiz oluyor. Yaşamak zaten kolay bir mesele değil... Bir de bu yüklerle ilerlemeye çalışmak çok daha zorluyor insanı. Eğer o yüklerden kurtulmak, süreçlerdeki zorlanmaları rahatlatmak için bir fırsatımız varsa, niye bu fırsatı değerlendirmeyelim ki? 

İçinizde hiç ukde kalmaması dileğimle...

Yeşim Mutlu

http://www.yesimmutlu.com

 

 
Toplam blog
: 127
: 121
Kayıt tarihi
: 25.03.15
 
 

1971 Çanakkale doğumlu, İstanbul'da yaşıyor. Melis, Maya Su ve Mira'nın annesi. Uzun yıllar sağlı..