Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Temmuz '07

 
Kategori
Psikoloji
 

Terapilerim, resimlerim...

Terapilerim, resimlerim...
 

Bir zamanlar ne güzeldi...Yurt hayatım vardı, kah sıkılır kah sinirlenir yeri gelince de geyiğin dibine vururdum....
Şimdi her ne kadar "mazimde bir tarih yatsa" ve "yaşasam" da hatta "ne mutlu olsa da beni sevenlere" özlüyorum o hayatı...Ah Ah...

Neyse...Yurt hayatımın son dönemde beni çok rahatlatan bir uğraşını açıklamak istiyorum size; yeni bir şey değil ama oldukça iyiymiş: Resim Yapmak!

Yetenekli değilim, Güzel Sanatlar'da ya da Resim Öğretmenliğinde okumuyorum; herhangi bir kurs da almadım yalnızca kendime tek amaç edinmiştim o da rahatlamak...Ve bu eylemime de "Terapi" diyordum kendimce...

Çok eğleniyordum, keyifliydi doğrusu...Dikkatimi sinirlenmeme odaklamadığım için ve sinirlenmemden an be an uzaklaştığım için terapi diyordum bu olaya...

Peki, yetenekli değildim de nasıl çiziyordum? Bu sorunun cevabı kolay: Bütünden parçayı ayıklıyordum! Evet Bütünden parça ayıklama...Baktığım şeyi bir bütün olarak değil çizgi olarak görmeye çalışıp yavaş ilerliyordum...Gerçi bu Güzel Sanatlardakilerin ve Resim Öğretmenlerinin kullandığı bir yöntem olmasa gerek fakat ben bu şekilde ne yaptığımı anlıyordum...Tabii bu durumda şu önemli soruyu da sormak gerekiyor: "Neyi ya da kimi çiziyordum?Ve eğer bir kişi çiziyorsam saatlerce nasıl sabitliyordum modelmi? Hemen sizi yormadan cevap vereyim: Fotoğraf çekerek bu sorunu hallediyordum ve genellikle insan çizdiğimden bu en sağlıklı yöntemdi. Ayrıca, guaj boya, peyzaj veya tual gibi masraflı edevatlarım da yoktu. Sadece bir adet çizgili ve telli harita metod denilen defter, kurşun kalem, kalemtraş ve silgi...Hepsi bu!

Buraya kadar güzel de modelimin kim olduğunu da merak ettiğinizi umuyorum. İnsanları şekilden şekle sokup sonra da çizmek zor geleceğinden ve en iyi tanıdığım kişiyi seçmem gerektiğinden (bencillik olsun hatta!) kendimi çiziyordum.

Her hareketim tanıdık olduğundan çizmek de kolay oluyor hatta kapris yapıp "Ay bu bana benzemedi ki!" sözlerinden de uzak kalıyordum...Eee bu durum da işime geliyordu...Hatta yaptığım iş içime sindiği an duruyordum. Gözler, kaşlar, kollar ya da bacaklar önemli değildi; önemli olan içime sinmesiydi ki bana tıpatıp benzeyen bir çalışma bile olsa içime sinmedikten sonra istersem 10 saat harcamış olayım yırtıp atıyordum yaptığım şeyi...

Bu arada dikkat kesildi iseniz hep geçmiş zaman olarak anlatmaya çalıştım size uğraşımı. Çünkü artık yapmaya ne fırsatım ne de bunu yapabilmemi sağlayan ekipmanım var...Sağ olsun Hurda'm (benim zavallı dizüstü'm olur kendisi) istifa etti bu yüzden de çizimlerim durdu...Ayrıca defterlerim doldu, kalemim bitti, silgimi kaybettim, sonra tavşan dağa küstü ayrıca Küresel Isınma geldi çalışamadım...

Burada gördüğünüz resmi ben çizdim ve inanın birebir oldu...Bu bilgisayarda daha "kapalı"sı olmadığından bunu koymak durumunda kaldım..Diğerleri de ne yazık ki Hurda'm' da kaldı....

İnanın bana rahatlayıp dikkati başka bir yere konsantre etmek için çok eğlenceli bir yöntem bu...Tavisye ederim...

Sürçi Lisan etti isem affedin..

Saygılar...

Nonethelessh...

(Bu arada kimse modelin kafasını kesmedi. Yalnızca kafa kısmı model tarafından gergin bir biçimde geriye atıldı hepsi bu, merak etmeyin sanat için cinayet işlemedim...Tekrar saygılar...)

 
Toplam blog
: 58
: 883
Kayıt tarihi
: 24.09.06
 
 

Tuti mucize-i guyem ne desem laf değil, çerh ile söyleşemem ayinesi saf değil! Ne acayip... ..