Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Nisan '09

 
Kategori
Felsefe
 

Tercihlerimiz bizi ve dünyayı belirliyor

Tercihlerimiz bizi ve dünyayı belirliyor
 

Küreselleşme süreçleriyle beraber egemenlik olgusu; iktidarın ve üretimin siyasal, ekonomik ve kültürel biçimleri arasındaki sınırları bulanıklaştırdı.

Siyasal Batı’da iktidar artık sadece normları belirlemekle ve kamusal olayların düzenini korumakla kalmıyor, yaşamın her alanında toplumsal ilişkilerin üretimini gerçekleştirmekle yükümlü. Obama’nın Türkiye’deki hareketleri bu surecin uluslararası örneği.

Elbette Obama’nın güvenlikçi devlet başkanları ile arasındaki farkı göz ardı etmek düşünsel düşüklük olur.

Çünkü:

Nükleer silahlar konusunda önce batının bu silahlardan vazgeçerek örnek olmasını öneriyor. Farklı kültür ve dinlerin diyologunu savunuyor, medeniyetler çatışması tezine zırva diyor. Soykırımlar devrinin kapanmasını istiyor.

Küresel ısınma konusunda samimi; tüm dünyanın iklim değişiklikleri konusunda birlikte hareket etmesini savunuyor.

Ulusal dinsel azınlıkların içinde yaşadıkları toplumun çeşitlilikler olarak algılanmasını eşit hak ve fırsatlara sahip kılınmasını talep ediyor.

Globalleşmenin adil olmasını savunuyor.

Sarkozy’i sevmiyor. (Yıldıray Oğur’un gözlemi)

Bize ezbere karşı durmaktansa, samimi olduğuna güvenmekten ve başarmasını dilemekten başka akılcı yol kalmıyor.

Savaşın siyasetin başvurduğu araç olmaktan çıkması için daha kararlı olmak ve yeni olanakları zorlamak küresel alanda daha fazla mümkün artık.

Artık egemen rıza, teslim ve itaati gönüllü karşılıklı iyileştirmeler ve diyalog ile gerçekleştirmeyi tercih ediyor. Bu elbette ki Bush’un tarzına göre daha tercih edilir. Bu süreç bizde de elbette Ergenekon egemenliğinde bir devlet yerine daha fazla hukuki süreçlerin hâkim olduğu bir devlete dönüşüm anlamına geliyor. Aralarındaki fark al birini vur ötekine denilmeyecek kadar hayati ve henüz gerçekleşeceği dahi meçhul..

Egemen güç ölüme egemen olmanın yanı sıra toplumsal yaşamın da yeniden üretimini gözetmek zorunda.. Çünkü artık ekonomik üretim sadece mal üretiminden ibaret değil enformasyonun, iletişimin ve işbirliğinin üretimini de içeriyor; toplumsal ilişkiler ve düzenin üretimini de içeriyor. Dolayısıyla kültür siyasal düzenin ve ekonomik üretimin önemli bir öğesi olarak öne çıkıyor. Çeşitli iktidar biçimlerinin bir tür buluşması gerçekleşerek egemenlik devam ettirilmeye çalışılıyor.

Küresel düzende bu nedenle sermaye ve egemenliğin tamamen örtüştüğünü söyleyebiliriz. İşte tam bu noktada bir başka dünya mümkün…

Çünkü bu durumda küresel egemenliğin hükmettiği üretken toplumsal faillere tamamen bağımlılığı da kendini göstermekte. Sermaye nasıl emeğe mahkûmsa, küresel egemenlikte yönetenilenlerin rızası ve toplumsal üretkenliği ile var olabiliyor.

Ulusal egemenlikler ve üretim biçimleri daha kolay idame ettirilebiliyordu; sınırlı nüfus, sayısız şekilde bölünebilen topluma hâkim olabilmek kolaydı. Bu kolaylık Anadolu’da yıllardır hüküm sürmekte idi. Bunun kanıtları en son Ergenekon iddianamesi ile ortaya saçıldı. Egemen iktidar genel nüfusu biçimlendirme çabasında yoğun olarak organize olurken, herhangi bir farklı gruptan da vazgeçip onu dışlayarak ortadan kaldırma yoluna gidebiliyordu; bağımsızlık ve iç güvenlik mevzu..

Küresel gelişmeler ise küresel egemenliğin iktidarı için kişilerin sadece üretici değil tüketici veya katılımcı olarak ağın etkileşim devrelerinde yer almalarını gerektirdi. Son kriz de; tüketin tüketmezseniz batıyoruz kampanyasında Batı’da ulusal ucuz alışveriş merkezleri aşıldı, ucuz ülkelerin alışveriş merkezlerine seyahatler gerçekleştirildi.

Küresel toplum karmaşık şekilde işliyor, hala ulusal sınırlarda korkunç insanlık dışı süreçler yaşanıyor. Bir yandan da UCM denilen bir hukuk süreci işletilmeye çalışılıyor. Küresel güç küresel çoklukla arasındaki iktidar ve üretim ilişkisi ile sürekli yüzleşmek zorunda.. Çokluk kendi başına toplumsal örgütlemeyi üretiyor, enformasyon buna olanak sağlıyor. Bu halen egemenlik çökecek anlamına gelmiyor, iktidar çözülüyor anlamına gelmiyor, her bir insanın somut kişisel duruşu ile ağırlık kazanan yeni bir süreç bu.

Yönetenlerin asalağa dönüştüğü ve egemenliğin gereksizliği küresel düzeyde daha açık algılanıyor. Yönetilenlerde kendi başlarına maddi olmayan gönüllü varoluşları ile ortak işbirliği ve iletişim ağlarından beslenerek yeni zihinsel sezgisel, duygusal toplumsal ilişkiler yaratıyor. Bu süreç ekonomik özyönetim olanaklarını da açık seçik yaratıyor yaratacak; çünkü işbirliği ve paylaşım emeğe ilişkin. Bu potansiyel siyasal ve toplumsal örgütlenme içinde geçerli. Emek maddi mallar değil de toplumsal ilişkiler, iletişim ağları ve yaşam biçimleri ürettiği anda, ekonomik üretim dosdoğru siyasal üretime, toplumun üretime işaret eder.

O zaman şöyle diyebiliriz; alın egemenliğinizi de iktidarınızı da, ilişkilerinizi de gönlünüzce tüketin biz bu oyundan çekildik.. Çokluk üretiyor tüm ilişkileri bu siyasete yeni olanaklar sağlıyor. Egemenlik ve iktidar ilişkileri kaçınılmaz değil tercih bizim. Bu açıdan Sevgili Başak Altın’ın yazısını tekrar okumanızı tavsiye ederim; örnek alınacak bir yaşam tercihi.

“Bir Mozaik Emekçisi’nin Ahkâmı”

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=163486

 
Toplam blog
: 444
: 1284
Kayıt tarihi
: 13.09.07
 
 

MB zengin kültürel bir eksen; düşüncelerimizin buluştuğu, tartıştığımız, birbirimizi etkilediğimi..