Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Aralık '07

 
Kategori
İnançlar
 

Tercüme ve meal, gerçekten dine faydalı olsaydı

Tercüme ve meal, gerçekten dine faydalı olsaydı
 

Tabiidir ki dinimizi öğrenmenin yollarından başta geleni yüce kitabımızı öğrenmek, anlamını kavramaktır. Fakat hepiniz de hak verirsiniz ki hiçbir tercüme aslının yerini tutamaz, yerine kullanılamaz. Dini öğrenmek, öncelikle dinin kurallarını öğrenmekle olur. Kurallar ise herşeyden önce iman esasları ve bundan sonra da ilmihal bilgileridir. İlmihal bilgilerinin kaynağı aslında her ne kadar bizzat o dine ait kitap ise de, peygamberler ve onların varisleri olan müctehid imamlardan başkasının bu kaynaktan değerlendirme yapması, dine karşı en büyük darbedir. İctihad yolunun kapanmadığı doğrudur fakat müctehidlik için gereken özelliklere sahip islam alimleri bugün için pek kalmamıştır (bu ileride olmayacağı manasına gelmez. Örneğin Mehdi Hazretleri bunlardan biri olarak gelecektir). Bunun yanısıra, günümüzde hâlâ malesef ictihad mâkamının bile daha ne olduğunu bilmeyen kişiler, bizzat Kur'ân' dan kafalarına göre (belki iyi, belki kötü niyetlerle) hükümler çıkarmakta, nasslarla sabit olan konuları tekrar yorumlama gayreti içine girmektedirler. Biz müslümanlara düşen en büyük görev, yüce dinimiz İslâm' ın kurallarını, zaten bizzat kitabımızın ayrıntılı yorumundan başka birşey olmayan, doğru ilmihal kitaplarından öğrenmek, Resûlullah Efendimiz (sav)' in sünnetlerini uygulamak, hakiki islâm alimlerinin yolundan gitmektir. Unutmayalım ki, onlar bu uğurda bizlerden çok daha fazla meşakkat çektiler ve bizlerden kat kat fazla yoruldular. Kur'ân-ı Kerim' i hakkında daha fazla bilgi için müraccat edilmesi gereken kaynaklar tefsir kitaplarıdır. Bugün için merhum Elmalılı M. Hamdi Yazır (rahmetullahialeyh)' in tefsiri olmak üzere çeşitli (ve hâlâ bu halkaya yenileri eklenen) tefsir kitapları mevcuttur. Merak edenler bunlara başvurabilirler.

Ayrıca Kur’an-ı kerimi tam olarak yalnız Resulullah anlamıştır. Çünkü muhatabı Odur. Kur’an Ona gelmiştir. Ondan başkası tam anlayamaz. Onun için Allahü teâlâ buyuruyor ki:
(İnsanlara açıkla diye Kur’anı sana indirdik.) [Nahl 44]

Açıklamak, âyet-i kerimeleri, başka kelimelerle ve başka suretle anlatmak demektir. Bırakın bizleri, ümmetin âlimleri de, âyetleri anlayabilselerdi ve kapalı olanları açıklayabilselerdi, Allahü teâlâ Peygamberine, sana vahy olunanları tebliğ et der, açıklamasını emretmezdi. Bu ve benzeri âyetlere rağmen, (Resulullah Kur’anı getirmekle işi bitmiştir, o bir postacı idi) diyen mezhepsiz türediler vardır. Eshab-ı kiram, ana dilleri Arapça olduğu halde, bazı âyetleri anlayamayıp, Peygamber efendimize sorarlardı. Resulullah, Kur’an-ı kerimin tefsirini Eshabına bildirmiştir. Eshab-ı kiramın bildirdiğinden başka türlü söyleyenler, dalalete, hatta küfre düşer. Tefsir, yoruma değil, nakle dayanır.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Kur’anı kendi görüşü ile açıklayan, doğru olsa bile, muhakkak hata etmiştir.) [Nesai]
(Kur’ana ehliyeti olmadan mana veren, Cehennemde azap görecektir.) [Tirmizi]
(Kur’anı kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur.) [M. Rabbani]


M. Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
(Bir gün Peygamber efendimiz, Hazret-i Ebu Bekir’e ince marifetleri, onun seviyesine göre anlatıyordu. Yanlarına Hazret-i Ömer gelince, konuşma üslubunu onun da anlayacağı şekilde değiştirdi. Hazret-i Osman gelince, yine konuşma tarzını değiştirdi. Hazret-i Ali de gelince konuşmasını, hepsinin anlayacağı tarzda değiştirdi. Resulullahın her defasında konuşma üslubunu değiştirmesi, oradaki zatların istidatlarının farklı oluşlarından meydana gelmiştir.) [Mek. Masumiyye 59]

Hadis-i şeriflerde (Benden sonra Peygamber gelseydi, Ömer olurdu), (Osman’ın şefaati ile Cehennemlik 70 bin kişi sorgusuz Cennete girecek) ve (Ben ilmin şehriyim Ali de kapısıdır) buyuruldu. Her üçü de bu derece yüksek olduğu ve Arabiyi çok iyi bildiği halde, Hazret-i Ebu Bekir’e anlatılan tefsiri bile anlayamadılar. Çünkü Peygamber efendimiz herkese derecesine göre anlatıyordu.

Bir hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(İnsanlara akıllarına, anlayışlarına göre söyleyin, inkârcı olmasınlar, Allah’ı ve Resulünü yalanlamasınlar.) [Buhari]

Şahsi görüşe göre tefsir yapmanın büyük zararını iyi bilen Hazret-i Ebu Bekir, (Kur’an-ı kerimi kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler) buyurmuştur. (Şir’a)


Bunun gibi birçok delil var iken ehil olmayan cahillerin bu işe kalkışması cahillik değilde nedir ? Bu kadar âlim bu konunun insanı küfre götüreceğini bildiriyorken hangi cahil bu tehlikeli işe kalkışmış ise büyük hata etmektedir.

Mealler hakkında ise aşağıdaki makaleyi okumanızı şiddetle tavsiye ederim.

Vesselam...

Allah-ü teâlanın Rahmeti, Bereketi, Selâmı üzerinize ve üzerimize olsun.
Elhamdülillâhi Rabb'il Âlemîn, Essalâtü Vesselâmü alâ Seyyidinâ Muhammedin
ve alâ âlihi ve sahbihî ecmaîn.

İslâmiyeti Kur'an tercüme ve mealleri ile öğretmeye çalışmak, son derece yanlış ve zararlı bir metoddur. İslâmiyet, ancak ilmihâl, fıkıh kitaplarının okunup öğrenilmesi ile yayılır. Meşrutiyet'ten itibaren, dini, Kur'an tercümelerinden ve meallerinden öğrenme kampanyası başlayınca, bunun dine vereceği zararlar, 1924 yılında Sebilürreşad dergisinde uzun uzun tartışılmıştır. Birtakım Ermeni ve Arap asıllı Hıristiyan yayımcılar tarafından başlatılan Kur'an tercümesi kampanyaları, şiddetli tenkitlere mâruz kalmıştır. Kur'an-ı kerim tercüme ve meallerinin yayılması karşısında, Diyanet İşleri Başkanlığı da hareketsiz kalmamış, Müslüman halkı uyandırmak maksadıyla bir beyanname yayımlamıştır.

Meallerle ilgili uyarılar

Bu uyarılar özetle şöyleydi:
1- Kur'an tercümesi furyası, İkinci Meşrutiyet'in ilanından sonra başlamış zararlı bir faaliyettir.
2- İkinci Meşrutiyet'ten önce, Osmanlı devleti, dini yayınları kontrol altında tutuyor ve ulu orta, yalan-yanlış tercüme ve tefsirlerin neşrine asla müsaade etmiyordu.
3- Müşrutiyet'ten sonra, basın hürriyetinden istifade eden birtakım art niyetli kimseler, gayrı müslimler, dinsizler, sinsi gayelerine uygun Kur'an tercümeleri neşrine başlamışlardır.
4- İlk Kur'an tercümesini Zeki Megamiz adlı bir Hıristiyan Arap yapmıştır.
5- Daha sonra, Cihan Kütüphanesi sahibi Ermeni Mihran Efendi, Kur'an tercümesi basanların öncülüğünü yapmıştır.
6- Türkçe Kur'an demek, küfür sözüdür. Kur'an-ı kerim İlâhidir. Kur'an'ın tercümesi olmaz.
7- Kur'an-ı kerimi Fransızca, İngilizce, Almanca tercümesinden Türkçeye çeviren, Müslümanlıkla ilgisi olmayan Batı hayranları bile çıkmıştır.
8- Müslümanlar arasında dini otorite ve hiyerarşi kavram ve kurumunu yıkarak, sözü ayağa düşürmek, ehl-i sünneti sarsmak, dinin temellerini dinamitlemek isteyen kötü fikirliler, Kur'an tercümeleri vasıtasıyla, İslâm dünyasında bir reform hareketi başlatmak istemişler ve muvaffak da olmuşlardır.
9- İslâmiyeti halka ve gençlere Kur'an tercüme ve mealleri ile öğretmeye çalışmak, son derece yanlış ve zararlı bir metoddur. İslâmiyet, Kur'an tercümesi ile değil, ehl-i sünnet âlimlerinin, halk için yazdıkları ilmihâl (akaid, fıkıh, ahlâk) kitaplarının okunup öğrenilmesi ile yayılır.
10- Kur'an tercümelerinin sonu gelmemektedir. Basanlara, hazırlayanlara sorarsanız, "Hizmet için" diyeceklerdir. Şu bir gerçek ki, belli bir maksat içindir bütün bu çeviriler!
11- Çeşitli maksatlarla kimler Kur'an tercümesi yapmamıştır ki? Mason Ömer Rıza Doğrul... Arapça bilmeyen İsmail Hakkı Baltacıoğlu... Yıllar geçtikten sonra ehli sünnet olmadığını, kendisi ilan eden Abdülbaki Gölpınarlı ve daha niceleri...

Yanlış fikirden kurtulmalı

Şu anda çoklarının kafasına, "İslâmiyeti öğrenip, din kültürü edinmek istiyorsan, alacağın ilk kitap bir Kur'an mealidir" yanlış fikri iyice sindirilmiş bulunmaktadır. Bu fikir dimağlardan mutlaka sökülüp atılmalıdır. Yoksa din eğitimi, din kültürü sahasındaki anarşi önlenmez ve din yıkılır gider.
Anadolu'muzun yetiştirdiği büyük ehl-i sünnet âlimlerinden İmam-ı Birgivî Hazretleri, bu konu ile ilgili olarak şu hadis-i şerifleri bildirmektedir:

"Bir kimse, Allahın kitabını kendi fikri, görüşü ile tefsir etse ve bu tefsirinde isabet etmiş bulunsa, açıklaması doğru olsa bile hata etmiş olur."
"Kim ki, Kur'an hakkında, ilmi olmadığı hâlde, kendi kafasına göre açıklarsa, cehennemdeki yerine hazırlansın."

İlk tercümeyi yayınlayan, Zeki Megamiz isminde, Arap asıllı bir Hıristiyandır. İkincisini ise Cihan Kütüphanesi sahibi Ermeni Mihran Efendi yayınladı. Asırlardır, dinimizin emir ve yasakları fıkıh kitaplarından, ilmihâl kitaplarından öğrenilmiştir. Fakat meşrutiyetten beri, belli odaklar, Müslümanları sinsice ilmihâl kitaplarından uzaklaştırıp, meallere, tefsirlere, tercümelere yönlendirme gayretine girmiş bulunmaktadır.
Bu maksatla, 'Dinimizi esas kaynağından öğrenin, aracıları ortadan kaldırın' gibi sloganlar ortaya attılar. İşin aslını bilmeyen çok kimse de, bu sinsice hazırlanmış tuzağa yakalandılar. Birçok şey alıştıra alıştıra kabullendirilir. Bazı yanlış inanç, fikir, görüş, metod ve kanaatler vardır ki, insanlar onları önce iter, reddeder. Fakat devamlı propaganda, beyin yıkama ve telkin neticesinde, bu itiş ve reddetme, zamanla zayıflar ve toplumun direnişinde gevşeme başlar. Gün gelir, bakarsınız ki, o bozuk ve bâtıl fikir ve metodlar, aynı topluluk tarafından benimsenmiş ve kabul edilmiştir.

Sinsi düşmanlık

İşte, büyük-küçük her Müslümanın, bir adet Kur’an tercümesi edinerek, İslâmiyeti doğrudan doğruya kutsal kitabından veya kaynağından öğrenmesi fikri de böyle olmuştur. Bu, sinsi din düşmanlarının, yıllardır yaptıkları beyin yıkama propagandalarının bir neticesidir. Maalesef zamanımızda Müslümanların çoğu, bu propagandanın tesiri ile, evlerinde bir meal bulundurma, dini buradan öğrenme yanlışlığına düştüler.

Hâlbuki, bizim, dinin temel bilgilerini Kur’an tercümelerinden elde etmemiz, öğrenmemiz mümkün değildir. İslâmiyeti içeriden yıkmak, dinimizin temellerini dinamitlemek isteyen sinsi reformcuların ve inkârcıların, yıllar boyu devam eden teraneleri şu olmuştur: 'Herkes dinini doğrudan doğruya Kur’an-ı kerim’den öğrensin. Bunun için de herkese bir tercüme, yahut meal veya tefsir temin edilsin. Onu okusunlar; eski kafalı hocalar, fıkıh kitapları aradan çıksınlar!..'

Nihayet onların dediği olmuş, bu sinsi oyun, yani dini bilgileri meallerden ve tercüme kaynaklardan almak fikri, doğru olarak kabul edilmiş ve tercümeler, mealler peynir ekmek gibi satılmaya başlamıştır. Neticede ne olmuştur? Çok tahribat ve karışıklık olmuştur. Ehl-i sünnet sarsılmış... İslâmî otorite ve hiyerarşi kavramları yıkılmış... Söz ayağa düşmüş... Bir sürü ukalâ müctehid taslağı türemiş... Dinimizde zararlı reform hareketleri başlamış... Mezhepsizlik yayılmış... Hemen arkasından da dinsizlik yayılmaya başlamış. Zaten mezhepsizlik dinsizliğe bir köprüdür.

Bu reformcular, faaliyetlerinde Luther’in Hıristiyanlıkta yaptığı reformu örnek gösterdiler. Luther, İncillere aykırı olarak faaliyet gösteren papazlara karşı çıkmıştı. İnciller de değişik olduğu için, aslına dönülmesini savundu. Kur’an-ı kerimin tek noktası bile değişmediğine, tahrif edilmediğine göre, İslâmiyette reforma, aslına dönüşe ihtiyaç yoktur. Bunun için Luther’in reformu örnek alınacak bir hareket değildir. Buradan, Luther’in kendine göre iyi niyetli, bizdeki reformcuların kötü niyetli olduğu ortaya çıkıyor.

Meselenin öneminin iyi anlaşılabilmesi için, bu yıkıcı hareket, ne zaman ve kimler tarafından başlatılmış, geçmişine bir göz atalım:
Sebilürreşad Mecmuası’nın 18 Safer 1924 tarihli ve 618 numaralı sayısındaki, 'Yeni Kur’an Tercümesi' başlıklı yazıda, bu konu özetle şöyle anlatılıyor:

İlk meali kim çıkardı?

'Kur’an-ı kerim’i tercüme etmek, basıp yaymak bir müddetten beri moda oldu. Ne gariptir ki, ilk defa bu işe teşebbüs eden, Zeki Megamiz isminde, Arap asıllı bir Hıristiyandır. Fakat isminin duyulması üzerine, tercümeyi neşirden vazgeçti. Daha sonra Cihan Kütüphanesi sahibi Ermeni Mihran Efendi acele olarak, diğer bir tercümenin basımına başladı ve az zamanda sona erdirerek, 'Türkçe Kur’an' ismiyle yayınladı.

'Türkçe Kur’an' tabiri, çok yanlıştır. İslâm âlimleri, Kur’an tercümesine Kur’an demenin küfür, yani kişiyi dinden çıkarıcı bir söz olduğunu bildirmişlerdir.
Tercümenin faydası, zararı bir yana, tercüme diye ortaya koydukları şey baştanbaşa hata ve tahrifat!.. Kur’ana karşı bu ne büyük bir suikasttır.'
Asırlardır, bütün ömürlerini dini yaymakla geçiren, bu uğurda hiçbir fedakârlıktan kaçınmayan İslâm âlimlerinin, Kur’an-ı kerimin tercümesini, meallerini hazırlamayıp da, gayri müslimlerin böyle bir çalışma yapması, bizlere çok şey hatırlatmalıdır...

Netice olarak şunu söyleyebiliriz ki, tercüme ve meal, gerçekten dine faydalı olsaydı, İslâm büyükleri yani Ehl-i Sünnet Âlimleri bu faaliyeti gayrı müslimlere bırakırlar mıydı?

 
Toplam blog
: 27
: 2474
Kayıt tarihi
: 28.02.07
 
 

Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksek Okulu mezunuyum , şu an ev hanımıyım. Doğru itikat bilgilerini islam..