Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Haziran '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

Terör yine terör

Bugünler gündem yine çok yoğun. Dünyanın değişik yerlerinde çatışmalar, kargaşalar almış başını gidiyor. ''Can pazarı'' kurulmuş yine kirli eller tarafından. Diller susmuş, silahlar konuşuyor! Utanın sıkılın; silah üretimi de silah ticareti de artık dursun, diyen yok! Çünkü işin ucu az da olsa kimilerine dokunuyor bu açık. İşin içinde bazı ''duygusal durumların olduğu'' söylenegelen bir gerçek! Çünkü ''geçim dünyası için'' herşeyin '' mübah '' görüldüğü günlere geldik yine. Bu yüzden ''silah ticareti'' de ''sinsice adam öldürülmesi'' de ''tavşan kaç tazı tut'' oyununa dönüşmüş bulunuyor.

Özellikle Kırgızistan dahil içinde bulunduğumuz ''barut fıçısı'' Ortadoğu'da ''ölüm kol geziyor'' heryerde. Mayınlar patlıyor, roketler ateşleniyor, silahlar ''ölüm kusuyor'' yine. ''Rotası'' belli olmayan ''İran gemisi Gazze yolunda'' ilerliyormuş. Gazetelerimiz ''manşet sıkıntısı'' çekmiyorlar. Her yerden, her an bir haber fışkırıyor. İyi haberler var olsa da ''kötü ve acı haberler'' hepsini bastırıyor. Haberciliğin ve gazeteciliğin en zor yönü de bu olsa gerek.

Doğal olanı dillendirmek yerine; ''ölüm'', ''yaralama'', ''saldırı'', ''patlama'', ''ihanet'', ''pusu'', ''baskın'', ''çatışma'', ''operasyon'', ''ayaklanma'', ''terör'', ''mayınlı tuzak'', ''uzaktan kumandalı patlatma'', ''şehit'' ve ''cenaze'' haberleri son aylarda artış göstermeye başladı.

Böylece ''eskinin güzellikleri'', ''dillere destan yiğitliklerimiz'', ''engin hoşgörümüz'', ''tatlıdil güleryüz'', ''işsizliği yenmek için öngörülen hamleler'', ''komşuluk hakkı'', ''din kardeşliği'' ile ''yurttaşlık bilinci'' günden güne unutulmaya başlandı.

Ayrıca ''affedicilik'', ''barışma'', ''uzlaşma'', ''sanatın güzellikleri'', ''müzik etkinlikleri'', ''şaklaşmanın tatlılıkları'' ile çekilenlerin çoğunu mutlu gördüğümüz ''magazin programları'' artık ya ortadan kalktı ya da sayıları o kadar aza indi ki, ister istemez ''dertlenmeye'' başladık. Ne oluyor bize, demeye başladık.

İçinde nice başkaldırma olayları ile ''askeri darbeler'', ''Susurluk'', ''ihaleler ve haraçlar için mafyalaşma ve çeteleşme'' ile ''PKK terörü'', ''koruculuk'' yanında '' ergenekon '', ''balyoz'' ve ''kafes'' gibi adlarla anılan sorunlarımızın ulusal olduğu kadar uluslarası boyutlarının olduğu da açık. Bu kapsamda ''faili meçhuller ülkesi'' olduk çıktık!

Bugün iyice anlamaya başladık ki 11 Eylül 2001 Salı günü ''dünyanın kaderi'' değişmeye başladı. Bir anda yaklaşık 3000 (üçbin) ''günahsız kişinin'' sinsice öldürülmesi sonucu ABD elbette ''haklı olarak'' bunun öcünü almaya kalkıştı. Ege Denizi'nden Yeni Delhi'ye kadar uzanan alanlarda ''terörist avına çıktı Batı'lı Birleşik Güçler ''. Masum insanları gözlerini bile kırpmadan öldürmeyi göze alan ''uluslararası teröre karşı'' girişilen bu haklı tepki sürecinde; ne yazık ki özellikle Irak'ta binlerce değil yüzbinlerce ''masum insan'' hayatını yitirdi. Batı'nın kendi içinden dışarılara doğru kovalamaya başladığı ''azgın terör'' çok acıdır ki ''büyük çoğunluğu Batı menşeli silahlar'' ile, yine Batılı Birleşik Güçler'e karşı saldırıya geçmekten bir an bile yılmıyor. Çünkü ''yanlış giden birşeyler var'' ortada. Diyebiliriz ki ''bir pire için yorgan yakılması'' gibi kaba bir benzetme ile de olsa Batı, her zaman olduğu gibi yine ''bencil'' davranmıştır.

Afrika, Balkanlar ve Ortadoğu'da son elli yıl içerisinde yaşanan olaylarda da görüldüğü gibi her türlü oluşumu yine kendine yontmuştur. Kimi ülkeler için dayatmakta olduğu ''demokrasi'' ve ''insan hakları'' uygulamalarını, bir yana iterek ''astığı astık kestiği kestik'' uygulamaların batağına düşmüştür. Özellikle Kafkaslar'da, Balkanlar'da ve özellikle Filistin'de meydan gelen ''katliamları el yordamı ile'' soruşturmaya açarken ya da sözümona aradabir de kınamaya kalışırken iki yüzlülük yaptığını bilmiyor mu? Kurulduğundan bu yana ''devlet terörü''nden bir adım bile geri atmak istemeyen İsrail ile birlikte Ortadoğu'yu nasıl bir gelecek bekliyor? Çevresine saldırıp duran Saddam HÜSEYİN gitti gider de İsrail'i yöneten ''şahinler'' ne olacak? Biliyoruz ki Batı'daki kimi yürekli gazetecilerin be çizerlerin de ısrarla vurguladıkları gibi Batı ''petrol'' ile ''bazı madenler'' yanında ''yeni egemenlik alanları açmak'' ve ''haritaları değiştirmek'' için kendisine yeni yeni bahaneler bulmaktadır.

I. M. Wallerstein'ın küresel anlamda ''tek dünya sistemi'' peşinde kendilerini kurtarmaya çalışan bu iki süper gücün artı değerler peşinde koşmaktan yana, pek bir rehavete kapılmış olduklarını, söylemek sanırım doğru bir yaklaşım olacaktır. Çoğumuza göre dünya kurulduğundan beri, bu işler böyle gelmiş, böyle gider, demek gibi bir teslimiyetçilik içinde olsak bile insan varlığının diğer çağlara göre daha bir yüceltildiği günümüzde artık; nereden gelirse gelsin ''terör olayları için'' yoğun tepkiler vermek zamanı gelmiştir. Günümüzde yaşayan en önemli toplum bilimciden biri olan Immanuel M. Wallerstein (1930)'a göre: Dünyayı kasıp kavuran ''terör ve terörist'' kavramları ''nasıl'' sorgulaması ile yetinilmeden ''neden ve niçin'' boyutları ile tartşılmalıdır. Bu çerçevede özellikle ''terör ile devlet'' olgularının birbirinden ayrılmaz unsurlar olduğunu da bilmeliyiz. Günden güne küreselleşen dünyada ''terörün de küreselleşmesi'' karşısında, özellikle ''terörle sınıflı sömürücü devletin yeniden gizlice değil açıkça buluşturulduğunu'' biliyoruz. Çok eski çağlarda bile EPİKTETOS (İ.Ö. 55 - 135)'un gördüğü gerçek, bugün nasıl bir durum içinde olduğmuzu anlatmıyor mu? Hierapolis (Pamukkale)'li EPİKTETOS'un sözlerini bir kez daha hatırlayalım: Bütün facialara zemin hazırlayanlar; zenginler, zorbalar ve krallardır. (Immanuel M. Wallerstein: Küreselleşme ve Terör. Çeviren: Mehmet Ali Çivelek. Ütopya Yayınevi 2001)

Gelişen acı olaylara da bakarak artık dünya çapındaki uzmanlarca tartışılmaya başlanılan ''Terör nedir ve terörist kimdir?'' sorgulamasını genişleterek gündeme almak zorundayız. Anlaşılan o ki yalnızca bazı temenniler ve duygusal sözler ile geçiştirilemeyecek kadar önemli bir saldırı ile karşı karşıyayız. Kökü derinlerde olan bu insanlık sorununun değişik boyutları için Noam Chomsky, Temel Demirer, Yücel Demirer, Edward S. Herman, Özgür Orhangazi, Gökçer Özgür 'ün çarpıcı görüşlerinin de bulunduğu ''Terör Ne? Terörist Kim?'' (Ütopya Yayınevi 2000) adlı eseri tarih, sosyoloji, ideoloji ve kişilikler yönünden irdelememiz gerekmektedir. Böylece Osmanlı'dan beri peşimizi bırakmayan ''haramilik, eşkiyalık ve terör olayları'' için kamuoyunun yalnızlığı ve çaresizliği kadar devlet egemenliğinin de sorgulanmasının yapılması gereği ortaya çıkmaktadır. Türkiye Barolar Birliği'nin geniş kapsamlı ve çözüm önerileri de içeren Türkiye ve Terörizm - Rapor (2006) adlı eseri, yasal dayanaklar ve kimi örnekler bakımından okunması gereken eserler arasında sayılabilir. Bu alanda içinde pek çok örnek olayın irdelendiği ve yaşanan olayların toplumsal ve kültürel boyutlarının işlenebildiği eserlerin azlığını ise kimse inkâr edemez. Bu yüzden her türlü bütüncül yaklaşıma rağmen, çözüm önerilerinin ''bataklığı kurutmak'' cehdine matuf olduğunu söyleyebilmek pek mümkün değildir.

İçinde bulunduğumuz bu süreçte özellikle Rusya ile Çin'in uzakta kalmaları da oldukça manidar olsa gerek. Uygurlar'a uyguladığı ''devlet terörü'' ile de ünlenen Çin bu anlamda yargılanması gereken devletlerin başında gelmektedir. Bilindiği gibi Çin'in İnsan Hakları karnesi çok bozuk. Bütün bunlara rağmen küresel ticaretten yana mutluluğunu katlamakta olan Çin bizim ''bana değmeyen yılan bin yaşasın'' deyişimize uygun bir içedönüklüğe kapılmışa benziyor. Rusya Federasyonu ise İran ile gelişmekte olan nükleer alışveriş ile diğer çıkarları yüzünden olsa gerek; ''devlet terörü'' nden bir adım bile geri atmak istemeyen İsrail ile birlikte Ortadoğu açmazlarına oldukça uzak kalmak, yolunu seçmiş görünüyor. O da Çin'in yaklaşımına benzer bir biçimde ''benden uzak dursunlar da ne yaparlarsa yapsınlar'' içerikli bir diplomasi ağını örüyor olsa gerek.

Peki bütün bu olan bitenlere karşılık olarak ''Türkiye'deki terör olayları'' neden elbirliği ile ''ortadan kaldırılmak'' istenmiyor? Değişen, gelişen ve düne göre daha çok küreselleşen insanlık artık ''daha kör, daha anlayışsız'' ve yine güçlünün yanında ''elpençe divan'' mı duracak? Herşeye rağmen ''terörle yaşamaya devam'' mı edeceğiz? Son yıllarda ülke olarak, bir kaç fire vermiş bulunan Birleşik Güçler Ortadoğu'daki kararlı yürüyüşlerini hiç aksatmadan sürdürebilecek mi? Bu süreçte Rusya, Hindistan ve Çin bunca kan barut ve gözyaşına rağmen ''insanlık adına'' hiçbir tepkide bulunmayacaklar mı? Türkiye dahil Ortadoğu son sözünü söyledi mi?

 
Toplam blog
: 570
: 1034
Kayıt tarihi
: 14.09.08
 
 

1974'te H.Ü. Sosyoloji ve İdare Bölümü'nü yüksek lisans tezi ile bitirdim. 1976 yılında yapımcı y..