Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ekim '11

 
Kategori
Güncel
 

Terörle mücadele eylem planı

Terörle mücadele eylem planı
 

NE ANLADIN?


Biz nerede hata yaptık?

Biz, Türkiye Cumhuriyeti vatandaşları 1999 yılında terörist başını yakalayıp (ABD istihbaratı servis etmişti.) kafese koyduğumuzda, terör sorunumuz bitti sandık. PKK’nın sonunu getirdiğimizi düşündüğümüz gün, O insanların neye isyan ettiğini anlayıp, analiz etmek ve tekrar etmemesi üzerine kalıcı çözüm üretmek yerine, önce Marmara depremi, ardından ekonomik kriz çıkınca, en kolay yapabildiğimiz şeyi yaptık ve konuyu unuttuk. Zamanında biz halk olarak uyanık olamadık, tarihi fırsatı kaçırdık. Bugün yine şehitlerimize ağlıyor, çözümsüzlüğün içinde kayboluyoruz.

2002-2011 AKP döneminde neler yaşandı?

2002 yılında AKP’nin iktidara gelmesiyle, terör sorununa yeni bir isim konulmuştur ve ‘Kürt Sorunu’ adını almıştır. ‘Terör sorunu’ ile ‘Kürt sorunu’ kavramlarının farkı bir türlü anlatılamamıştır. 1 Mart 2003 tezkeresinin Meclisten geçmemesi üzerine, bölgede kalıcı kontrol sağlama şansı kaybedilmiştir. Bunun üzerine farklı manevra ihtiyacı hisseden dönemin hükümeti, Sn. Abdullah Gül’ün girişimiyle “Eve Dönüş Yasası”nı 2003 yılının Temmuz ayında TBMM’nden geçirmiştir. Bu girişim kimine göre iyi, kimine göre kötü algılanabilir, fakat terörle mücadele sürecinin sona ermesi için atılması gereken adımlardan biridir ve zamanlaması da oldukça yerindedir. Zaman ilerledikçe süreçte farklı kırılma anları yaşanmıştır. Öncelikle ABD, Irak’ın yönetimini ele geçirip, Kürt lider Talabani’yi Cumhurbaşkanı, diğer bir Kürt lider Barzani’yi de Kuzey Irak Bölgesel Kürt yönetimi lideri ilan etmiştir. Tarih boyunca ikili oynayan bu liderlerin, PKK’nın yeniden alevlenmesi için uygun zemin oluşturmaları, hükümet tarafından durumun öneminin yeterince fark edilmeyişi ve gerekli önlemlerin alınmayışı izlemiştir. 90’lı yıllarda bölgede görev yapmış asker, polis ve istihbarat görevlilerinin, başka bölgelere görevlendirilmesi ile bölgede ki hâkimiyet kaybedilmiştir. 2004 yılına kadar bölgede alan hâkimiyeti kurarak terör örgütüne üstünlük kuran TSK, kışlalara, karakollara hapsedilmiştir. 2009 yılında “Demokratik Açılım” söylemi ile Habur sınır kapsından 34 terörist, mobil sınır mahkemeleri ile yargılanmış, Diyarbakır’a miting düzenler gibi girmelerine izin verilmiş ve siyasi üstünlük kaybedilmiştir. ‘Demokratik Açılım’ sürecinin parçası olan yargısız sınır kapısı geçişleri, halk nezrinde unutulmayacak hasar bırakmıştır. 2010 yılında Oslo’da gerçekleşmiş MİT-PKK görüşmeleri ile planlı silahlı kuvvet operasyonlarının mevcut iktidar tarafından önlendiği MİT müsteşar yardımcısı tarafından itiraf edilmiştir.

Son durumun tespiti;

PKK’nın 19 Ekim 2011 sabahı gerçekleştirdiği hain saldırıların altında yatan mesaj; yalnızca 2 gün önce bölgede kalan Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e işte biz buradayız, burası bizim, sende bizim başkanımız değilsin mesajıdır. Bu saldırılar apaçık gövde gösterisidir ve bölgede ki inisiyatifin tamamen PKK’nın eline geçtiğinin en açık belgesidir. PKK ile mücadeleye savaş demek için cenazelerin farklı ülkelere gönderilmesi gerekmez mi? Terörist cenazeleri çoğu zaman Türkiye’ye geliyor (%90). Bu bir savaş değil, tam anlamıyla terörle mücadeledir.

Bundan sonra ne yapılmalı?

Çözüm; öncelikle unutulmaması gereken en önemli nokta; bir terörist cenazesine 10 bin ile 20 bin arasında vatandaşımız katılıyor, bu topluluktan yalnızca 1’i dağa çıkarsa, terörün sonunu hiçbir zaman getiremeyiz. Dağa çıkaran sistemi yok etmemiz gerekiyor. Çözüm üretirken ilk sıraya bu tespiti yazmazsak, çözümsüzlüğü baştan kabul etmiş oluruz. Bölgedeki üstünlük PKK’dan TBMM’ne kesin olarak geçene kadar, alan hâkimiyeti tamamen sağlanana kadar terör örgütü ile topyekün mücadele edilmelidir. Bu mücadelenin içeriğinde OHAL olmamalı, kanunsuzluk olmamalı, suçsuz ile suçlu birbirinden kesin olarak ayrılmalıdır. PKK’nın korkusundan sinen, çekinen bölge halkına Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin her zaman yanlarında olduğu güveni, hissi verilmelidir. Bu güveni alan bölge halkının desteği, bu mücadelenin kazanılmasında en önemli adımdır. BDP içerisinde ki PKK yandaşları ile baskı yüzünden kısıtlanmış milletvekili ve yöneticiler birbirinden ayrılmalıdır. Kürtlerin içerisinde muhalif hareketin oluşmasına destek verilmeli, muhalifler üzerinde ki korku ve baskı devlet güvencesi ile kırılmalıdır. Üstünlük tamamen TBMM geçtiği zaman, işte burada 1999 yılında yaptığımız görmezden gelme hatasına düşmemek şart, demokrasi muslukları sonuna kadar açılmalıdır. Her görüşün ve kesimin kırmızıçizgileri vardır, bu süreçten sonuç alınmak isteniyorsa kırmızıçizgi ‘Asla özerk bölge imtiyazı verilemez.’ olmalıdır. Özerklik işin içinden çıkılmaz olan boyutudur. Bu hataya ne pahasına olursa olsun düşülmemelidir.Yeni anayasa, kökeni, inancı ne olursa olsun her vatandaşımız için adil ve eşit mesafede olmalıdır. Çözüm yollarının boşluklarını doldurmalı ve her yönden eşit vatandaşlık hakları ve sosyal haklar sağlayan özgürlükçü bir yapı içermelidir.

Ne yazik ki geçmişte yapılan hataların bedelini bugün bizler ödemeye devam ediyoruz. Doğru insanlara yeterli imkân sunulursa, 90’larda yaşanan boyutta olmadan bu süreç doğru raya girer. En kısa sürede kanın durması ve çözümün kalıcı olması tek dileğimiz.

 
Toplam blog
: 43
: 543
Kayıt tarihi
: 03.05.11
 
 

 İsyancı ruhlu, demokrat, kendi çapında yazar... ..