Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Aralık '11

 
Kategori
Anılar
 

Tesadüf müydü?

Tesadüf müydü?
 

1985 yılının sonbaharıydı. Dört sene önce anneme konmuş olan kalp yetmezliği tanısı tüm tedavilere rağmen giderek daha da ilerlemekteydi. Yaşadığımız şehirdeki hastanelerin, o zamanlar, tedavi olanaklarının kısıtlı olması sebebiyle yaklaşık dört ay önce, annemle ikimiz İstanbul’a gelmiştik. Çalıştığım kurumdan uzun süreli izin almış, dört aydır annemin yanında kalarak hem tedavisi sırasında o’na yardımcı oluyor, hem de onunla daha çok vakit geçirmeye çalışıyordum.

Kurban Bayramı’na iki gün kala, annem ‘’Babamı ve kardeşlerimi çok özlediğini memleketimize gidip, bayramı orada geçirmek istediğini ‘’söyledi. Bu yolculuğun o’nun için çok sarsıcı olabileceğini düşünerek, hem tedavi eden doktorumuz, hem de ben annemi yolculuk kararından vazgeçirmeye çalıştık. Annem ise, yolculuk konusunda beni ikna edebilmek için, tedavisi için zaten aylardır evinden ve sevdiklerinden ayrı kaldığını, bu güne dek hiçbir bayramı çocuklarından ayrı geçirmediğini, evine gitmenin hastalığı için de kendisine iyi geleceğini gün boyu bana anlatıp durdu. Sonunda anneme hak verdim ve o’nu eve götürmek için elimden geleni yapacağıma söz vererek hastane odasından ayrıldım. Tedaviyi yürüten doktorumuza sorumluluğu üzerime alarak annemi bayram için çıkartmak istediğimi söyledim. Kendisi annemi anlayışla karşıladığını, ama yol boyunca sarsılmaması için mümkünse trenle ve yatarak seyahat etmemizi önerdi.

Hastaneden çıktıktan sonra asıl sorunun memlekete gitmek değil, memlekete bizi götürecek ulaşım aracını bulmak olduğunu anladım. Kurban Bayramı’nın arifesiydi ve İstanbul gibi bir metropolde tren biletleri bayram için çoktan satılmıştı. Sadece tren değil, otobüs biletleri de tamamen tükenmişti.

Akşam, nasıl bir çözüm bulurum düşüncesiyle hastaneye döndüğümde annem beni, sevdiklerine kavuşacak olmanın tatlı telaşıyla karşıladı. Aylar sonra ilk kez yüzüne bir parça renk gelmişti. ‘’ Oğlum biletleri aldın mi?’’ dedi. Yüreğimin üstüne bir ağırlık çöktüğünü hissettim. Anneme nasıl cevap vereceğimi bilemiyordum. ‘’Bilet kalmamış’’ desem, o an annemin gözlerine oturacak olan hüzün ve hayal kırıklığı bulutlarına dayanamazdım. Bileti aldım desem, bu yalanın altından nasıl kalkacaktım. En iyisi biraz daha yuvarlak konuşmaktı. ‘’Tren biletlerini ayırttım anne, yarın yolculuktan bir saat önce alacağız‘’ dedim. Bu sözler ağzımdan nasıl çıkmıştı bilmiyorum ama, artık geriye dönüşüm yoktu. Annemi hayal kırıklığına uğratmazdım. Bu yüzden onu memlekete, hem de sarsılmadan götürmenin bir yolunu bulacaktım. Neyse ki annem ‘’ Biletleri neden bugün almadın? ’’ gibi sorular sorup konuyu üstelememiş, valizini hazırlama telaşına girişmişti.

Gecenin ilerleyen saatinde ben tüm algılarımı bu yönde çalıştırırken aklıma çalıştığım kurumdan samimi arkadaşım ve arabası geldi. Hemen telefona sarıldım. Durumumu anlattım. Ben daha sözümü bitirmeden ‘’ Yarın sabah bizi alıp, memlekete kadar bırakabileceğini, annemin rahat etmesi için de arka koltuğa bir yatak yapabileceğimizi’’ söyledi. Annem için bir çözüm yolu bulduğuma biraz rahatlamakla birlikte arkadaşımın arabasının annem için yol boyunca yeterli konforu sağlayıp, sağlayamayacağından dair çekincelerim vardı. Üstelik arkadaşımın da bizim için bayram öncesi onca külfete girmesine, gönlüm razı olmuyordu. Bir kez daha içimden tren de yer bulma imkanını diledim. Bu düşünceyle uykuya daldım.

Ertesi sabah, anneme tren garına kadar bir arkadaşımın bizi götüreceğini söyledim. Planım; tren garına gidince anneme, biletlerin satılmış olduğunu söyleyerek yola arabayla devam etmekti. Gerçi, biletleri dün almadığım için bana biraz söylenecek, ben de gerçeği o’na anlatacaktım ama, biraz zaman kazanmak istiyordum. Belki de asıl önemlisi hala, tren bileti bulma konusunda içimde taşıdığım umuttu. Bu umuda nasıl kapılmıştım bilmiyordum ama anneme tren biletlerimizi ayırttığımı söylediğim andan beri, sanki bu umut tohumu da kalbime ekilmişti.

Sevgili dostum, tam da söylediği saatte hastane kapısında bizi bekliyordu. Arkadaşıma arabaya binmeden ‘’Tren bileti ve içimde taşıdığım umut ’’ hikayemi kısaca anlattım. ‘’Tamam’’ dedi. Gar yolumuzun üstündeydi ve şansımızı bir kez daha denemekle kaybedecek bir şeyimiz yoktu.

Annemi Haydarpaşa Gar’ında bir banka oturtup, arkadaşımla son umut bilet satış noktasına gittik. Satış noktasındaki görevli dünkü soruma olumsuz yanıtını yineledi. Bir buçuk saat sonra kalkacak trende yer yoktu ve şu ana kadar da biletini değiştirmek ya da geri vermek isteyen de olmamıştı. Neden olsundu ki, bu bayram arifesinde(!) Omuzlarım çökmüştü. Belki de içimdeki umut tohumlarının beni, bileti bulacağıma dair bu denli inandırmasına öfkeleniyordum. Annemin yanına doğru giderken, arkadaşım kolumu çekiştirdi. ‘’ Şu karşı perondaki subay üniformalı kişi sana sesleniyor’’ dedi. Canım o kadar sıkkındı ki ‘’Hiçbir subay tanıdığım olmadığını ve beni birine benzetmiş olabileceğini ‘’ söyleyerek yoluma devam ettim. Ama ister istemez de o yöne dönüp baktım. Dönüp baktığım anda arkadaşımın yanılmadığını gördüm. Gerçekten de üzerinde subay üniformasıyla üniversiteden çok sevdiğim bir arkadaşım bana seslendiğini gördüm.

Sonraki olaylar adeta bir rüya gibiydi, arkadaşım askerliğini İstanbul’da yapıyordu. Evlenmişti ve eşi Devlet Demir Yolları’nda memur olarak çalışıyordu. Buraya, bu bayram arifesinde o’nu almaya gelmişti. Ve en önemlisi tabii ki, bana memleketime gitmek için iki bilet bulabilirdi. Çünkü demiryolu çalışanlarının bilet konusunda özel bir kontenjanı vardı. Koca bir metropolde, milyonlarca kişinin yaşadığı bir şehirde üniversite arkadaşımla ile aynı zamanda, aynı yerde olmak… Bu bir tesadüf müydü? Yoksa iyilik meleklerimin dün geceki yakarışlarıma cevabı mıydı? Dün gece yüreğime umut tohumlarını, bu gün buraya yeniden uğramam için, iyilik meleklerim mi serpmiş ti?

Bir saat sonra treninin yataklı kompartımanında annem, eve gitmenin huzuru içinde rahat bir uykuya dalmıştı. Ben ise, dudağımda şükür sözcükleri ve yaşadıklarımın yarattığı duygu selinin ifadesi olan yanaklarımdaki yaşlarla, hızla akıp giden manzaraya bakıyor ve hala bu koca şehirde, tam da ihtiyacım olan bir anda üniversite arkadaşımla nasıl karşılaştığımızı düşünüyordum.


Dr.Füsun UYSAL

Yaşam Koçu & NLP

 

 


 

 
Toplam blog
: 8
: 2334
Kayıt tarihi
: 16.12.11
 
 

1989 Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun oldum. 21 yıl tıp doktoru olarak  bir kamu hast..