Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Eylül '16

 
Kategori
Kitap
 

Tesadüf serisi-1 “Ah SEN”

Tesadüf serisi-1 “Ah SEN”
 

Aşk için zihin oyunlarına var mısınız?


7. Bölüm

Ahsen, Arda’nın bu kadar hayat dolu, kendinle barışık ve güzel bir kadını nasıl bıraktığını anlayamadığı bir an yaşıyordu.

Damla gösterişli bir kadındı. Zeki ve ona aşık bir kadın. Hangi ahmak erkek onu reddedebilirdi ki? “Arda bu kadar aptal mıymış?” Dedi içinden.

Damla ile uçağa binesiye kadar uzun uzun sohbet ettiler. Farklı hava işletmeleri ile gitmiş olmaları zaman farkı yaratmadı. Aynı saatte yola çıkıp bir kaç dakika farkla Nice’e ulaştılar. Valizlerin teslim alınması sırasında buluşma yeri de tespit edilmişti.

Damla’ nın evinin giriş katı bahçeye açılıyordu. Bulunduğu sokakta neredeyse hiç bir dükkân olmadığı gibi, pastane dediği işletmesi dışarıdan bir pastane gibi görünmüyordu. Evin içine girdiği zaman evin alt katının dekorasyonu o pastane gerçeği ile buluşturuyordu.

İçerisi rum meyhanesi gibi dekore edilmiş, çeşitli kahve makineleri ile dolu tezgâhın önüne vitrinli bir dolap ile kasa için bir yer yapılmıştı.

Vitrinli dolabın içinde boş tepsiler camın iç kısmında eğlenceli etiketler vardı. Tezgâhın arkasındaki aynada rengârenk damlaların bir şemsiyeden damladığını gösteren resim vardı. Aynanın üzerine renkli ve boyutlu kâğıtlarla yapılmış bir resimdi.cup-cake-susleme-modelleri-78-445x578

Şemsiyenin altında puantiyeli kırmızı elbisesi, saçlarının kurdeleleri havada uçuşan “Çilek Kız” diye bilinen çizgi kahramanın resmi yapılmıştı. Tavandan yere sarkan süsler, fenerler, partiler için düşünülmüş çerçeve figürleri ile döşenmiş bir duvar vardı. Değişik motiflerde, yatay ve dikey fotoğraf çerçeveleri yapılmıştı.

Ahsen, bu küçük şirin pastanede küçülmüştü. Yurttan teslim alındıktan sonra eve geldiği ilk dakikalarda tam da o pastanedeki, heyecan ve hayranlık duygusu ile evin tüm detaylarını incelemişti.

Salonun köşesindeki pikap, Ahsen için dokunulası bir şeydi. Çok eskiydi ve mutlaka Ahsen dokunmalı, geçmiş ile bağ kurmalıydı. İnce parmaklarını üzerinde gezdirirken Damla yanına geldi.

-Yol arkadaşım. Çok geç oldu. Hadi uyuyalım artık. Yarın çok işimiz var. Odan hazır. Çık dinlen hadi.

-Haklısın. Yorgunluktan bittim. Uyumayı deneyelim bakalım.

Merdivenlerden çıkarken tavandan yere sarkan süslü kabaklardan yapılmış Bodrum avizelerini gördü.

-Memleket havası olsun dedin sanırım.

Damla gülümsedi.

-Hayır. Yanlış tahmin. Avizeler evin eski sahibine ait. Bodrum tatilinde alıp üşenmeden buraya kadar taşımış. Yıllardır asılı, benimde işime geldi aslında. Asıl salona çıkınca ne düşüneceksin bakalım.

Salonun giriş kapısına geldiler. Sürgü ile açılan Japon filmlerini anımsatan bir kapıyı açıp içeri girdiler. Salonun üç tarafı camdan duvar ile çevriliydi. Kapının tam karşısında salonu ortalayacak bir şekilde kocaman kare bir masa ve etrafını çevreleyen sedir şeklinde oturulacak alanlar vardı.

Pencerenin önünde kırmızı kadife kumaş ile kaplı dinlenme koltuğu, televizyon izleme koltuğu gibi görünse de evde televizyon yoktu.

Yerde enerji renkleri ile kaplanmış iri minderler, odaya rahatlatıcı detaylar katmıştı. Köşede salonun büyükçe bir kısmını kaplayan beyaz bir piyanonun varlığı salonu eşsiz bir tabloya benzetmişti.

Salonda, Damla’ nın içeri girmesi ile mis gibi tütsü kokularının huzuru yayılmaya başladı. Ahsen, cam duvarların birinin önünde, belli ki güneşin doğuş yönüne doğru hazırlanmış bir meditasyon bölümü olduğunu fark etti.

Salon Ahsen’i yeterince büyülemişti. Odasına doğru yürümeye başladılar. Yere oldukça yakın beyaz mobilyalı yatak, beyaz dolaplar, mor aksesuarlar ile uyuyacağı oda ilk bakışta aitlik hissi yaratmıştı.

Yatak odasında ışık yoktu. Perdesi olmayan duvar kadar geniş bir duvar ile yatak odasının mahremiyetine uyum sağlamayan bir açıklık vardı. Sokak lambası odayı aydınlatıyordu ama asıl aydınlatan duvarların içine oyulmuş bölmelerdeki kokulu mumlardı.

-Şey. Perde?

Damla komodinin üzerindeki kumandaya dokununca tavanda gizlenmiş perde yere kadar indi.

-Ah biz Türkler. Ayyy ne ayıp. Değil mi?

-Aslında çıplaklıktan çok, uykudayken güneşten korunmak için bile perde önemli öyle aslında.

-İşte bende sırf bu yüzden bu perdeleri yaptırdım. Hadi ben doğru odama. İlaç içip uslu bir kız olarak uyumalıyım. Yarın fırın başı görevin var. İyi dinlen. Anlaştık mı?

-Şey. Duş.

Damla, kapıya yakın bir duvarın kapısını hafifçe ittirdi. İçeride yanan ışıklar bir yol oluşturdu. Giyinme odasına girildiğini anlayabileceği koridordan geçip sağa döndüğünde bir banyo ile karşılaştı.

Zemin deniz kumu ve kurutulmuş deniz canlıları ile döşenmiş, üzerine cam bir koruma alanı oluşturmuştu. Deniz kabuklarının içinden gizli ışıklandırmalar yapılmıştı. Küvetin yan duvarında gösterişli bir akvaryum ve içinde rengârenk balıklar vardı.

Ahsen gerçek ile rüya arası bir evin banyo küvetinde dinlenirken, okyanusta yıkanıyor hissi ile son derece gevşemiş ve rahatlamıştı.

Sabah, güneşten daha sıcak ve ev de olduğunu hissettiren kokularla uyandı. Belli ki iyi çekirdekten yapılmış olan mis gibi bir fincan kahve kokusunu ve yanında tam olarak kokusundan anlayamadığı bir patiseri ürününün varlığını hissediyordu.

Koku sırtının üzerinden burnuna geliyordu. Arkasını döndüğünde komodinin üzerinde tam da tahmin ettiği küçük sevimli bir tepsinin içinde bir fincan kahve, iki kruvasan ve minicik bir vazonun içinde bir kaç sap lavanta buldu.

Damla, Ahsen’i ilk misafir sabahında şımartmak istemişti. Tepsinin içinde küçük bir not kâğıdı vardı. “Bu ilk günün diye şımarttım, her gün bu olur diye bekleme. Kahvaltını yap ve aşağıya gel. Sen bunu okurken eminim ben çok yorulmuş olacağım. Bak hala yatakta. Hadiiii.” Yazıyordu.

 
Toplam blog
: 158
: 253
Kayıt tarihi
: 22.08.15
 
 

Karşı kıyıdan kendi topraklarına geri dönmüş bir ailenin İstanbul'daki bolca edebiyat kokan evinde ..