Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

15 Temmuz '07

 
Kategori
Kent Yaşamı
 

Tesettür çılgınlığı

“Eltim çok çılgın, ” dedi Nihan türbanını güzelce bağlarken, “Reina'ya gitmek istiyormuş. Denizden motorla gitsek de mi almazlar diye soruyor. Çok çılgın!”. Türbanlı genç kadınlar için Reina’ya gitmeyi düşünmek imrenilesi ve şaşılası bir çılgınlık.

Sadece Reina olsa iyiydi, biz bu tatilde hakkıyla ne denize gidebildik ne de tepe yamacındaki Rum köyüne. Pazara bile hakkını veremedik, o uzun kollu, uzun etekli giysiler, başa dolanan örtüler, iyice gözlemledim ki, gerçekten taşınabilir hamam etkisi yapıyor. Hele yazlık yerde. Ayağımda şıpıdıklar, sırtımda mayo ve eski bir şortla ben, tatil mahmurluğu ve coşkusuna kapılmış vaziyette yolda gördüğüm her ağacın, bahçenin, çiçeğin tadını fıstıki makamda çıkarmaya çalışırken, hatun bir görevmiş gibi koştura koştura gidiyor, köy pazarının keyfini alamadan, bunu aklına bile getirmeden aynı hızla geri taşıyor torbaları. Bedenini saran kumaşlar ve aklına üşüşmüş hortlaklar keyfe engel.

Eski Rum köyünün tepesine kadar çıkamadık. Nihan niçin otomobili meydanda bırakmışız diye hayıflandı. Her yere arabayla gitmek istiyor. Çünkü uzun kollu bluzu, başına, boynuna doladığı türbanıyla güneş altında pişti, uzun, dar eteği Roma usulü taş döşeli dik patikaları tırmanmasına elvermedi. Oysa kocası dahil hepimiz şortlu ve kısa kolluyduk. Kıyamadım o haline. Taş Rum evlerine doyamadan gerisin geri döndük. Kahvaltıyı Arşipel yerine köy çeşmesinde su içen kedilere karşı yaptık mecburen. Ağaç gölgesi bile battı Nihan’a baktım önce türbanı attı, tülbentle kaldı. Tahta masayı donatan peynirler, ballar, kekikli zeytinyağları, menemen tavalarına girdi tülbentin uçları. Üstelik iki damla ter o kıvır kestane kaçak zülüflerinin ucundan akmak üzere şıpır da şıpır. Bir hışımla benim cart pembe eğreti keten şapkayı kaptı başımdan, kestane saçlarını çarçabuk içine tıktı.

“Örttük işte, bu da aynı vazifeyi görür herhalde!” diye sırıttı elma yanaklarıyla. Memnundu ama tedirgin olduğunu da hissettim. Herkes her zaman hissediyor zaten fakat kimse sesini çıkarmıyor. Türbanı atıp şapka hafifmeşrepliğiyle Allah babayı gücendirmekten korkuyordu. Daha doğrusu içinde uyuyan suları dalgalandırmaktan. Zaten sonra da aceleyle geri taktı türbanını. O anda filmlerde kocasına yakalanmadan sevgilisini evden çıkarmayı başaran kadınlar kadar ferahladı içi.

En fenası plaj sefamızdı. Sahilde insanlar dönüp dönüp ona baktılar. Neredeyse gidecekti, kolundan tuttum. Biz denize girerken şemsiyenin altında oturdu. Her gün aynı şeyi tekrarladık. Denize girmek için akşamı bekliyordu, sahilde erkek sinek bile kalmayana dek. Benim kocam da sudan çıkıp gidene dek. Sanki burada bu kadar güzel ben dururken kocamın onu cazip bulma ihtimali varmış gibi.

Tatillerde yalın ayak, yarı çıplak gezmeyi severim.

Ömrümde hiçbir günümü bu yoğunlukta bedenimin farkında olarak geçirmemiştim.

Kadın kadına fazla açılıyor saçılıyor, erkek sinek gördüler mi bir yerlere kaçışıyorlar. Tatil boyu oramı buramı düzeltmekten, -nezaketen- bir yerim görünmesin diye uğraşmaktan ve ince askılı bluz giymemekten çok rahatsız oldum. Açıkçası bu bana taciz gibi geldi. Yani elalemin adamıyla her an yatağa atlama ihtimali varmışcasına sürekli bedenimizi kollamak.

Yandaki villada türbanlı üç kız kardeş eşleriyle tatil yapıyordu. Kapının önünde üç araba vardı ve her gün bu çiftler ayrı ayrı arabalara binip farklı yönlerde kuytu deniz aramaya gidiyorlardı. Günün her dakikası böylesine cinselliğe endeksli bir yaşam bence çok zor.

 
Toplam blog
: 4
: 1374
Kayıt tarihi
: 02.07.07
 
 

Madem bu kadar ısrar ettiniz, mimarlık eğitimi aldım ama uzmanlık alanım mıdır bilemiyorum. Bana kes..