Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Haziran '09

 
Kategori
Deneme
 

Tez gel, kabuk bağlamadan dudaklarımdaki öpücüklerin.

Tez gel, kabuk bağlamadan dudaklarımdaki öpücüklerin.
 

Alıntı.


I

Darmadağınığım bügün. Sanki içimden bana hayatı emziren, birisi taşındı. Öylesine sessiz, ıssız bir burukluk var ki, yazacağım sözcüklerin harfleri bile, suskunlaşıyor. Daha dün, evet dün aldığım nefes kadar yakındım sana. Seninle gülüyor, sevginle besleniyordum. Belkide son bir kez, erken bir gülüşe tutunmuştum. Ìçimde ayrılıkları biriktirdiğim küllügün, dolu oluşuna aldırmaksızın. Hep eski yaşanmışlıkları kazmıştım defterlerime, ölü harfler mezarlığında kefensiz şiirler var etmiştim, kuruyan su misali. Kurumuş, yosunlu uykulardan uyanmıştım, kan rengi gözlerimi seninle yıkayip. Şimdi gidişinin dününde kaldim, boynu büküklügüme sarılıp. Herşeye rağmen, insan yaşamalı aşkı demiştim. Sabahları durağan kalp çarpıntıları yerine, erken gülüşlü kalp çarpıntılarıyla uyanmıştım. Tek sözcüklü dudak olmuştun benim için.(aşk) Öptükçe susamıştım dudaklarını. Şimdi ayrılığın kutsadığı tek sözcüklü feryad oldun adını kopardığın dudaklarımda. Lakin seni sonlara kurban verdim ulaşamadan busesi katledilmiş vuslata.

II

Bekledim yine bügün seni, sol yanımın uyuşukluğunda öldürüp kalbimi, bekledim. Unutulmuşlar durağında, ellerimdeki kurumuş güllerin dikenlerini batırıp yüreğime, bekledim. Göz uçlarım dokunurken tuzlu yaşlara, sustum çığlık çığlığa. Söyle, hadi söyle; rutubetli gözlerimde tutsak siluetin hangi şiire sığar, hangi fırça çizer seni tuale, ağlak renklerle. Çıkmaz bu ayrılığın lekeli özeti gülüm. Düşmez kağıtlara tükenmiş kalemin ucundaki tutuklu harfler. Yüreğimin yırtığında birikiyor yine gidişlerde biriktirdiğim adın. Sefil bir aldanç içinde tekrar, tekrar ardından haykırmak yine bana düşüyor. Kamçılı bir ayrılığın gümüşünü silkelerken yüzüme, ölü mazi tozlarıyla doluyor gözlerim. Bir molodram ögesi gibi, eğreti duruyorum şimdi kara barutlu kalp atışımın çığlık doldurulmuş kurşununda. Sürek avımdan dönmüş yorgun akşamın göğsüne yaslarken başımı, göz uçlarımla dokunuyorum 17 inçlik bir resimdeki gülümseyişine.

III

Tüm kutsanmış aşklar adına, sana gelişler biriktiriyorum, ilk durağında in diye ayrılığın. Yalvarıyorum tez gel, kabuk bağlamadan dudaklarımdaki öpücüklerin. Yağmur herkese yağıyor, güneş herkese doğuyor şimdi, fakat yanımdan geçip gidenlerin bıraktiği yanlızlık bile içimde karanlık yağmurlar gibi birikiyor. Savurganca harcanan bir aşkın dokunaklı hatırasıyla eksiltirken yanlızlığımı, bir resimde öldürüyorum gözlerimi. Ben öldüm gülüm, amansız, faili meçhul bir ayrılga yenik düştüm. Anladım geçte olsa, oynanmaması gereken bir oyuna doğmuşum, istemsiz. Her günüm yaşamın oyuncak tabancasına sürülen boş kovanmış. Dolusunu sen gidince buldum. Sen gidince patladı içime doldurduğum kuru sıkı hayat. Dedim sana en başta, bir gün gideceksen eğer aşma eşiğimden içeri, serin dur yangınıma. Derin, durmadan ağlayan bir yaralı bir çocuk bıraktın şimdi içimde, söyle hangi ninni uyutur, hangi oyuncak avutur şimdi onu. Giderken kopardığın yollara ağır, ağır, yayılırken geciken ayak seslerin, bir işkencede yıkıyorum tuzlu feryadların dudaklarımda yayılan kokusunu.

IV

Artık koparmalıyım, yırtmalıyım içimin gizli, tılsımlı coğrafyasından seni. Sol yanımın tarifi imkansız acılarının kanını değiştirmeliyim, bana bıraktığın acılı coğrafyadan doğan ırmakların kanlı, bulanık sularıyla. Kurşun gibi dökmeliyim seni yüreğimin sen kalibreli şablonuna. Hiç çizilmemiş resimlere, hiç yazılmamış şiirlere benzetmeliyim kollarımda çoğalan sensizliği. Bugün yazmaliyim, taş olmuş yüreklere balyoz gibi inip, kırmalıyım ayrılık kayasını, unufak etmeliyim, dinamit gibi kendi içimde patlayıp. Ìlerideki dönemeçten saptın ayrılığa, tuzunu sahilinde yıkarken kurumuş gözlerim. Kanatları paramparça bir serce yavrusu gibi düştüm içindeki sevgisizliğin kurumuş duygu denizine. Bugün, evet bügün, edilmiş yeminlerin kurşunu olmalıyım. Cam kırığı gibi batmalıyım çaresizliklere. Bütün hıçkırıkların sarılıp gırtlağına boğmalıyım. Sonuna kadar, köküne kadar gidilmeli acıların bügün.

V

Dönülmez sözlerde yarım kalan tehlikenin kurt kapanı, tutukluk yapan tetikli giz, üşüyen, yarım, tek taraflı gülüşlerimin parçalanmış perdesi. Kana, kana susadım ulan sana. Çiçek kokulu nefesini hüzzam gemilere yükledim. Uğurluyorum şimdi bütün limanlardan, onbin parmakizli yüreklerin ellerinde uçuşan sallayışlarla. Ayrılık bizim payımıza düştü, avuçlarımızca boşaltacağımız bir bulut aramalıyız şimdi. Ketum bir şırdaş olmalıyız ayrılıklar yüklenmiş bulutlara. Ateşlendi birkez dudaklarımdan kurşun sözcüklerim, „seni seviyorum“ dedim. Sahipleniyorum şimdi seni tüm sahipleniciliğimle, artık acılarında benim. Sana ıslanıyor yittiğin yollarda seni arayan gözlerim. Maun bir tabutta gerçekliğin soyuttan soyunmuş ögesi gibi bir ben yatıyor içimde.

VI

Kıyamam sana ben, ya gel tut gidişinin parçaladığı ellerimi, ya da geceye sürgün dolunayda, kurban et beni kör bir bıçağa. Bilmiyorsan öğren, adının her hecesi ihtilaldir dudaklarımda. Seviyorsan at beni yüreğinin zindanına, yargısız bir infazla gözlerinde müebbetimi istiyorum. İstersen vur beni zincirlere, bırakma ne olur beni bırakma öldürmeden. Kıyılmış nefesimde bir uçurum çiçeği solarken, vurgun yiyorum gözyaşlarımın derinliklerinde. Kokun sinmiş, elin değmiş satırlarda ağlaşırken öksüz bıraktığın harfler, sensizlik çağırıyor yine beni haince. Asılı kalıyor bakışlarım, yüreğimin aynasında unuttuğun gülüşlerine. Hiç gülmeyi öğrenemeyen kalbime, farklı bir boyutta ağlamayı öğretiyorum, bozup ezberini. Yavaş, yavaş ölmeliyim, sindire, sindire, tadına vara, vara. Ìçime sinen yalnızlık kokusunun ihanetine kanıksanmış senli hayaller çizmeliyim. Seni unuta, unuta sevmeliyim, hergün yeniden, hergün yeni baştan. Bir gün ay geceye sürgün olduğunda, katledilmiş ışıklarla geleceğim saçlarına. Bekle beni, ellerinde öldügüm kangren ruhlu, yaşama sebebim. Hadi durma, geç kalma kendine, döküp yüregimi aydınlat buzdan gölgelerini. Astarı sökülmüş ruhundan sızmasın yağmalanmış cehennem. Kıyametimde matemler yakıyorum, sensizlik bir mızrak boyu alçalırken. İçimin mahşeri kalabalığında yapayalnızlığımın elinden tutup, seni sana emanet edip, artık ben gidiyorum.

VII

Soğuk suların ürpertisinde üşürken aklım. Bir tomurcuk kurşun gibi patlıyorsun derinde, çok derinde. Ben öldüm gülüm . Çıkmaz bu ayrılığın lekeli özeti, yazmaz hiç bir kalem. Islat artık şimdi yittiğin yollarda gözlerini.

(Bir süre yokum, tatili hak ettim sanıyorum. Dönene kadar ben, kendinize iyi davranın. Kendime döndüğümde görüşmek umuduyla. Hoşçakalın)

 
Toplam blog
: 50
: 901
Kayıt tarihi
: 06.10.08
 
 

    ..