Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Ocak '10

 
Kategori
Güncel
 

Tezgâh iyi işliyor!..

Tezgâh iyi işliyor!..
 

“Direksiyon özürlü” olduğum için araba kullanamıyorum. Özellikle İstanbul’da araba kullananlara sabır diliyorum. Ben sabırlı değilim. İnanılmaz asabi oluyorum. Elim ayağım titriyor. Bu nedenle de toplu taşıma araçlarının havasız, ter kokulu, gürültülü ortamında işkence çekmeye devam ediyorum.

Toplu taşıma araçlarıyla seyahat etmenin faydaları da var elbette. Uzun mesafelerde kitap okuyorum, kısa mesafelerde ise çevremi ve otobüsün içindeki yurdum insanını gözlemliyorum. Bu vesileyle uzun zamandır dikkatimi çeken ve bir türlü yazmaya fırsat bulamadığım bir konudan da bahsetmek istiyorum. Pek çoğumuz için sıradan gibi görünen ama bizce arka plânında çok önemli mesajlar gizleyen bu konu, türbanlı ve türbansız kadınlarımız ile ilgili…

Önce defalarca şahit olduğum olaylardan birkaç kısa örnek vermek istiyorum:

Metrobüsteyim. Hani şu otobüsün uzun olanı… Türbanlı bir kadın ayakta ve hemen yanında oturan bir erkekle samimi bir şekilde sohbet ediyor. Merakla bakıyorum. Öyle ya, kibar bir erkek kalkar kadına yer verir ama burada tam tersi olmuş…

Metrodayım. Üç genç kız bindi. İkisi türbanlı bir tanesi türbansız; arkadaşlar. Derken bir erkek yolcunun yanındaki koltuk boşaldı. Türbanlı kızlar hiç kıpırdamadılar, türbansız kızımız oturdu… Daha sonra oturan kızımızın yanındaki erkek kalktı ve türbanlı kızımız oturdu… Ben yine izlemeye devam ediyorum…

Bir başka gün yine metrobüsteyim. Aynı sahne. Erkek oturuyor, kadın ayakta. Sohbet ediyorlar. Erkeğin yanındaki erkek yolcu kalkıyor ve türbanlı kadın oturuyor.

Erkek yanına oturmuyorlar…

Yine bir gün otobüse bindim. Otobüs dolu, oturacak yer yok. Mecburen ayakta gidiyorum. Bir durakta durduk ve türbanlı bir kadın bindi. Anında bir erkek kalktı ve türbanlı bayana yer verdi. (Bu olaya çok sık şahit oluyorum) Oysaki ben hemen yanında ayakta gidiyorum. Ha bu arada söylememe gerek var mı bilmiyorum ama ben türbansızlardanım…

Ve bu sabah. Otobüse bindim, arkamdan türbansız bir genç kız bindi. Otobüs dolu ve biz ikimiz ayakta gidiyoruz. Derken üç türbanlı kadın bindi ve bizim bulunduğumuz yere doğru ilerlemeye başladılar. Öndeki genç bir kız. Arkasındaki 40 yaşlarında bir kadın. Tam yanımıza yaklaşmışlarken sanki emir almış gibi aynı anda erkek yolcular kalktılar ve türbanlı kadınlara yerlerini verdiler…

Sonuç: Toplumda türbanlı kadınlara yaşlarına bakılmaksızın erkekler tarafından bir yerlerden talimat alınmış gibi saygı gösteriliyor. Türbansız kadınlar ise herhalde namusları sokaklarda gezdiği için (!) cariye muamelesi görüyor. Türbanlı ve türbansız kadınları birlikte gezdirerek “bakın işte ne güzel anlaşıyorlar, herkes dilediği gibi giyiniyor, sorun yok…” mesajı vermeye çalışan zihniyetler diğer tarafta kadınlarımızı işte böyle ayrıştırıp birbirlerine düşman haline getiriyorlar. Başbakanın sık sık sarfettiği “onlar” kelimesi burada da anlamını buluyor… Türbansız kadınlar” onlar” oluyor. Ötekileştiriliyor…

Bazı kişilerin ısrarla dikkat çektiği “Gizli İslamcılık” bu olsa gerek… Millî bayramlarda asar afişini, kutlar bayramı, Ata’yı saygı ve özlemle anar (!), Anıtkabir’deki mozolesine çelenk koyar, İstiklâl Marşı’nı da söylermiş gibi yapar, diğer taraftan verir talimatı, kadınların örtüsü üzerinde bin bir oyun oynar ve sizde sanırsınız ki ortalık güllük gülistanlık!

“Mahalle baskısı” yok, kadınlar ister örtünür, ister örtünmez, diyenlere hak veriyorum. Haklılar. Mahalle baskısı yok, çünkü tutmuyor. Sesli uyarılar, sataşmalar ters tepiyor. Ama yukarıda saydığım davranış şekli, büyük bir plânın sessiz uygulanışı. Yani yandaş medyada yazan bazı anlı şanlı köşe yazarlarının buyurdukları gibi: Sessiz devrim!

Cumhuriyet Gazetesi bir dönem “Tehlikenin farkında mısınız?” sloganıyla çıkıyordu. Bizler farkındayız da kendisine “saygı” çerçevesinde yer verilen kadınlarımız acaba farkında mı?

Türkiye’nin çehresi sessizce değiştiriliyor. Görüntü olarak Arap ülkelerine daha fazla benzemeye başladık. İnanmayan İstanbul’da şöyle bir gezintiye çıksın! Başbakanın her konuşmasında vurgu yaptığı “muasır medeniyet seviyesi” ne böyle mi ulaşacağız?

Ve bir gözlem de İstanbul Kitap Fuarı’ndan. 31 Ekim-8 Kasım 2009 tarihleri arasında etkinlik gösteren fuarda 10 gün boyunca gördüğümüz bazı aile manzaraları oldukça dikkat çekiciydi. Erkek son derece bakımlı, çağdaş giysiler içinde ve traşlı. Eşleri türbanlı ya da kara çarşaflı. (Bazı ailelerde 7-8 yaşlarındaki kız çocuklarına da türban bağlanmıştı.) Erkek ve kadını ayrı ayrı yerlerde görseniz onları yan yana düşünemezsiniz. O derece birbirlerine zıt eşler.

Acaba Türkiye’de yeni bir “aile açılımı” mı yaşanıyor diye sormadan geçemedik!..

Yanlış anlaşılmasın. Her ne kadar siyasî bir simge ya da tek tip bir üniforma olduğunu düşündüğümüz türbanı benimsemesek de, kimsenin örtüsüyle bir sıkıntımız yok. Herhangi bir itirazımız da olamaz. Saygımız sonsuzdur. Bizim itirazımız kadınların siyasete âlet edilmesidir. Örtülerinin çıkar amaçlı olarak kullanılması, saf inançlarının sömürülmesidir…

***

Şimdi de “regl” (halk arasında aybaşı denilen olay) üzerinden oyunlar oynanmaya başladı. Neymiş efendim “regl” olan kadına ayda beş gün izin verme mecburiyeti getirilecekmiş! Çalıştırdığı bir kadın işçisine her ay beş gün izin kullandıracak bir işveren çıkar mı bilemem ama kadını eve kapatma oyununun hain bir parçası olan bu “regl” oyununa yeşil sermaye işverenleri destek verebilir. Böylece kadın iş hayatından soyutlanır ve yobaz düşüncenin istediği gibi eve kapatılmış olur. Bu arada menopoza giren kadınlara da müjde! Onlara sayısız iş imkânı çıkabilir. Malûm, son yıllarda ülkemizde çalışma yaşı otuzlu yaşlara kadar çekildi. Böyle olunca da genç kadınlar eve, menopozlu kadınlar işe…

Nasıl ama tezgâh?!

***

Kadınlar üzerinden siyaset yapanlar, dini siyasete âlet edenler, bir gün rüzgârların yön değiştirebileceğini unutmasınlar! Sonuçta kadınlarımız Cumhuriyet kadınlarıdır. Bir gün elbette tehlikenin farkına varacaklardır…

Bizden söylemesi…

Tülay Hergünlü

İstanbul, 08.01. 2010

 
Toplam blog
: 516
: 1080
Kayıt tarihi
: 09.06.06
 
 

1955 Ankara doğumluyum. Anadolu Üniversitesi İşletme Fakültesi mezunuyum. İstanbul'da uzun yıllar..