Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Ağustos '07

 
Kategori
Kitap
 

THAIS- Anatole France

THAIS- Anatole France
 

Resim alıntıdır


İşte size yine yeni okuduğum bir kitaptan bahsedeceğim. Fransız Edebiyatı'nın önde gelen yazarlarından Anatole France'nin "Erdemlilik ve İyilik" konusunu işlediği güzel ve felsefi bir kitabı: THAIS. Beğenerek okudum.

Keşiş Papnuce ve ilk gençlik yıllarının aşkı, sonradan hayat kadını olan, keşişin yardımıyla azizeliğe kadar yükselen bir kadın Thais. Olaylar antik çağlarda Kutsal Teb Kenti'nde geçiyor. Hristiyanlığın henüz yayılmadığı ve hristiyanların işkence görüp öldürüldüğü zamanlarda. Kendilerini dünya zevklerinden arındırmak ve huzura kavuşmak için keşişler çölün ortasında çile çekerek ilkel koşullarda yaşarken, diğer taraftan Mısır uygarlığının şaşalı dönemleri; içkinin su gibi tüketildiği, ahlaksızlığın toplumun her bölümünü ahtapot gibi sardığı, insani zevklerin bolca yaşandığı bir dönem. Bu keşişlerden en sivri ve tutkulu olanı kitabın başkahramanı keşiş. Keşiş çile çekerken sık sık rüyalarına konuk olan ve onu rahatsız eden, güzeller güzeli Thais'i bulup, doğru yola döndürmeyi ve mutluluğa kavuşturmayı aklına koymuş. (Aklıma bizim dindar gençlerin açık kızlarla evlenip, onları kapatarak sevap kazanma hayalleri geldi. Gündemle ne kadar uyuşuyor bu kitap:)

Zorlu yolculuklar sonucu keşiş Papnuce İskenderiyeli Thias'i bulur. Thais'in yaşam öyküsü de oldukça çekici. (Tüm hayat kadınlarının öyküsünün aynısı) Annesi paragöz, babası ilgisiz. Sokaklarda büyüyen fakir ve çok güzel, erkeklerin başını döndüren bir kız Thais. Zamanla sonsuz zenginliğe sahip oluyor, ama çocukluk günlerini arayacak kadar mutsuz, çünkü çevresinde dolaşan erkeklerden hiç hoşlanmıyor. O da keşişten etkileniyor ve günahlarından arınmak için manastıra hücreye kapanmayı kabul ediyor. (Ah güzel İstanbul filmindeki gibi.) Bu sefer ona aşık olan ve sürekli rüyalarında gören keşiş, bu güzel kadına asla dokunamayacağının üzüntüsü ve pişmanlığı ile tekrar onu görmeye gidiyor ve ama alışık olmadığı o zor koşullarda yaşayamayan zavallı Thais'in ölüm haberini alıyor.

Yazar aslında din baskısı altında geri plana itilen ve yaşanamayan duyguların, zamanla insanda ne gibi tahribatlar yaptığını ve dönülmez yollara, hezeyanlara neden olduğunu vurgulayarak, bir bakıma dalga geçiyor bu konularla. Antik çağda bu tür konularda yapılan tartışmalar ve görüşlerde ikinci bölümde felsefi bir dille sunuluyor okuyucuya.


Ben beğenerek okudum, sizlerin de okumasını öneririm, beğeneceksiniz.

Kitaptan Seçtiklerim:

İnsanlığın ilk günahını düşünerek, bedenlerini yalnızca zevklerden ve hazlardan değil, dünyevi yaşamın en kaçınılmaz bakım ve tedavilerinden bile yoksun bırakıyorlardı. "Bedendeki hastalıklar ruhumuzu arıtıyor, insan bütün yaraları teninde açan bir çiçek gibi karşılamayı bilmeli, "diyorlardı. Çöl çiçeklerle örtülecek, diyen peygamberlerin sözü bu çilekeş sofularla gerçekleşiyordu böylece. (s.18)

-Hiçbir şey esenliğe karşı değildir ve İblis en büyük utkusunu dindarı yüreğine karamsarlığı soktuğu zaman kazanır. (s.27)

-Zaten iyi ya da kötü bir yaşamın varlığından söz edilemez. Kişinin özbenliğinde hiçbir şey ne utanç vericidir, ne değildir, ne adalet vardır, ne adaletsizlik, ne hoşa giden vardır, ne can sıkıntısı, ne iyi vardır ne de kötü. Nesnelere nicelik veren de yemekte tat veren tuz gibi, insanların kendi düşünceleridir. (s.35)

-Memphis Piramitleri tanyeri ağardığında pembe kozalaklar gibi görünürler, oysa güneş battığı zaman, tutuşan gökyüzü üstünde kara üçgenlere benzerler. Ama onların gerçek varlıklarının özünü kim kavrayabilir? (s.36)

-İnsanlar bir varlık olduklarına inandıklarıda bu varlıktan yoksun kaldıkları için, bir varlığa sahip olduklarında bu varlığı yitirmekten korktukları için, kötü olduklarına inandıklarında kötüye katlandıkları için ıstırap çekiyorlar. (s.39)

-Kör kendini ışıktan yoksun biliyor. Yoğun bir karanlık içinde oldukları halde gözlerim görüyor diye yaygara yapan bu puta tapanlardan ne kadar üstün oysa. Bu dünyada herşey, kıpırdayan bir kumsal gibi aldatıcı...(s.44)

-İnsanların iyilik ya da kötülük yapabileceklerine inanmıyorum. İyilik de kötülük de yalnız düşüncelerde vardır. Bilge kişiye yön veren gelenekler ve alışkanlıklardır. (s.49)

-Nesnelerin ancak bir kısmını görebilen insan için köti kötüdür. Ama herşeyi bilen gören Tanrı için kötü, iyidir. Çirkinlik şüphesiz, güzel değildir, ama herşey güzel olsaydı, güzel olmazdı. (s.128)

-İnsan dıştan bakılınca küçüktür. Tanrının beni yerleştirdiği bu dikili taşın üstünden insanlar karıncalar kadar görünüyor. Oysa insan kendi dünyasında sonsuzdur; evren kadar büyüktür, evreni kendi içinde taşır çünkü. (s.179)

Arkakapak Notu:

Anatole France, "Thais" üzerinde insanlığın sosyal ve kültürel tarihi kadar eski bir soruyu tarihsel figürler üzerinden bir kez daha soruyor: ister Tanrı adına ister bir yaşama tarzı tercihi olarak bedensel haz ve zevklerden vazgeçmek insanı mutlu eder, ona ruh huzuru sağlar mı? Keşiş Papnuce ruhsal huzuru bulduğunu düşündüğü an, bastırılmış olanın rüyalarında geri dönmesi üzerine, kendi maddi varoluşu ile iki ruhu arasına sıkışıp kalır.

Thais: Bastırılmış olanın geri dönüşü...

 
Toplam blog
: 480
: 2046
Kayıt tarihi
: 27.03.07
 
 

Üstkimliği ile insan, altkimliği yeterince kalabalık birisi; Eş, anne, öğretmen emeklisi. Doğa, H..