Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '21

 
Kategori
Kültür Turizmi
 

THE ARCHITECT, THE MASTERPIECE

TARİHİN, SADAĞINDAKİ PÜRÜZLÜ OKU EŞLİĞİNDE
TÜRKLER’İN BÜYÜK MEDENİYET YÜRÜYÜŞÜ :

ORTA ASYA’DAN ANADOLU’YA
GÖÇEBELİKTEN YERLEŞİK HAYATA
ÇADIRDAN SARAYA
STEPLERDEN ZİRVEYE

ORANTI, AHENK, BÜTÜNLÜK VE GÖRKEM’İN
AZİZ HATIRASI
OSMANLI’NIN ŞAHİKASI
KLASİK ÜSLUBUN BAŞYAPITI

SELİMİYE

Geçen hafta 5 günlük İstanbul turunu Edirne ve Selimiye ile taçlandırdık. Coğrafyanın kıvrımlarını, tarihin izlerini, tabiatın soluk alış verişlerini izledik. Son zamanlarda merak sardığım Osmanlı tarihi, özellikle Tanzimat dönemi nedeniyle yakınlaştığım, bütünleştiğim tarihi şahsiyetler ve eserlerin izlerini takip etmek keyifli bir serüvene dönüştü. Beyazıt’ta bir türbede Tanzimat döneminin üç önemli ismine, II. Mahmut, Abdülaziz, II. Abdülhamit,  rastlayıvermek, o şahsiyetler ve yaptıkları hakkında edindiğim bilgiler sayesinde, yapmaya çalıştıkları şeylerin anlamını ve bugüne yansımalarını az çok kavradığım ve onların isimlerinde cisimleşen tarihsel sürekliliğimin ve bağlarımın farkına vardığım için heyecan verici bir deneyim haline geldi.

Topkapı Sarayı İstanbul’un fethinden sonra yapılan ve 300-400 yıl boyunca kullanılan ilk saray. Baldırı çıplak, kültürü, duyarlılığı gelişmemiş, daha köylü (çiftçi bile olamamış) Osmanlı’nın Doğu Roma’nın merkezinde medeniyet sahnesine yerleşmesinin simgesi. Bana, görgüsüz ve cahil bir köylü olarak başladığım ve iflah olmaz bir küçük burjuvaya dönüştüğüm kişisel maceramı anımsattı. Boğaza, Bizans’a (Batı’nın doğusuna) hakimiyetini simgeleyen konumu dışında hemen hemen hiçbir özelliği yok, yapıdan bahsediyorum, içindeki eşyalar ise değişik dönemlere ait sanırım ve çok da fazla ilgimi çekmedi.

Dolmabahçe, Beylerbeyi ve Yıldız saraylarını da gezdik. Hepsi de Tanzimat döneminde yapılmış. (Tanzimat döneminden kastım, Batı’yı örnek alarak çöküşe ve dağılmaya karşı çareler aradığımız ve İlber Ortaylı’nın “İmparatorluğun En Uzun Yüzyılı” diye adlandırdığı  dönem, belki daha fazlası.) Beylerbeyi ve özellikle Dolmabahçe, saltanatın, gücün, ihtişamın ağır ve şatafatlı havasına sahip. Beylerbeyi Sarayı yazlıkmış. Yıldız Sarayı oldukça sade. Benim dikkatimi Abdülhamit’in odası çekti. Son derece ferah. Açık renkler ve açık renkli eşyalar hakim odaya. Benim kişisel tercihlerime de yakın. Rehberliğimizi yapan stajer kız bizi yanıltmadıysa, Beylerbeyi Sarayındaki odasında da aynı hava vardı. Ben bunu padişahın iç sıkıntısına ve kasvetine bağlıyorum. O kadar kuşku, jurnal ve içindeki karanlık ancak dışarıdaki aydınlıkla dengelenebilirdi sanırım. Tabii imparatorluğun ve özellikle saltanatın eski gücünü kaybetmesinin, eski şanlı günlerin geride kalmasının da payı az değil bu gündelik sadeliğin oluşmasında.

Cumartesi ve Pazar gününü Edirne’de geçirdik. Cumartesi günü Daçka’dan bir sınıf arkadaşım bize rehberlik yaptı. Selimiye şehrin içinde olduğu için onu Pazar gününe bıraktık. İyi ki Sinan usta o kadar uzun yaşamış. İyi ki bizim ülkemizde yaşamış. Nefesleri kesen bir güzellik bırakmış geriye. Osmanlı hazinesinin en değerli parçasını, en değerli mücevherinin en kusursuz pırlantasını, imparatorluğun paha biçilemez yüzük taşını bırakmış. Balkan Savaşı’nın yapıldığı yerdeki notlarda Selimiye’nin duvarlarının top ateşinden zarar gördüğü yazıyordu. İyi ki ana gövdeye ve minarelere isabet olmamış. İçim titredi.

Selimiye’nin tek tek bütün parçaları çok güzel. Minareler, ana gövde, içindeki çiniler. Tabii ki bu yeterli değil. Oranların yerli yerinde, parçaların birbiriyle uyumlu olması gerekiyor. Selimiye’de hepsi mükemmel. Minarelerin ve ana gövdenin büyüklükleri, birbirlerine oranı dört dörtlük. Minareler ve ana gövde arasındaki mesafeler bütünlük duygusunun oluşmasına katkıda bulunuyor. Hem güzellik, hem uyum, hem bütünlük hem de yücelik hissi en üst seviyede. İçindeki çiniler ve süslemeler de mükemmel ama (bana göre) dış yapıdaki bütünlük ve uyum içerde yok. Ana gövde üstündeki süslemeler ve kenarlardaki süslemeler farklı havalarda. Ya da bana öyle geldi.

İstanbul’da iken Süleymaniye’ye de gittik. Hala onarımda olduğundan içini gezemedik. O da güzel. Ama ayrıntılı olarak karşılaştıramasam da Selimiye’deki güzellik, uyum ve bütünlüğün olmadığı söylenebilir rahatça. Selimiye ile Mavi Camii’yi (Sultanahmet) resimlerinden karşılaştırdım. Sultanahmet’de bir kargaşa, bir kalabalık, bir fazlalık var. Ortaköy Camii de çok güzel bir cami. Minarelerinin ve ana yapının güzelliğine diyecek yok. Ama orantı, ahenk ve bütünlük eksik. Büyüklüğü de yeterli değil. Tek tek çok güzel parçalardan oluşmasına karşın, bütün olarak Selimiye’nin yanında çok sönük kalıyor.

Hangisindeydi hatırlamıyorum, ilkokul ya da lise kitaplarında, Mimar Sinan’ın, Şehzadebaşı Camii çıraklık, Süleymaniye kalfalık, Selimiye ustalık eserim sözlerini okuduğumu çok iyi hatırlıyorum. Ama ezberci eğitim sistemimiz o sözleri verip geçmekle yetinmiş, görevini kusursuz bir şekilde yerine getirmişti! Ne resim, ne film, ne diğer eserlerle karşılaştırma, ne Osmanlı’nın savaşa ve fetihe dayalı ekonomisinin (altyapı) ulaştığı zirve ile kültürel (üstyapı) zirvesi arasında koşutluk kurma. Hak getire. Osmanlı’nın en büyük padişahları da o döneme ait. Fatih Sultan Mehmet, Kanuni Sultan Süleyman ve Yavuz Sultan Selim. Tesadüf mü.

Sinan Usta’nın sözlerinin anlamına ancak ellili yaşlarda vakıf olabildim. Ve Türk-Osmanlı kültürünün aşılması imkansız güzellikteki klasik başyapıtını ancak bu yaşlarda görme bahtiyarlığını tattım. Siz o kadar beklemeyin. İstanbul’a bir uğradığınızda, unutmayın, Edirne iki buçuk saatlik bir uzaklıkta.

 
Kayıt tarihi
: 29.04.21
 
 

Bilgisayar Mühendisi, Sistem Çözümleyici. Ekonomi, Siyaset, felsefe, psikoloji, sosyoloji, tarih,..