Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ağustos '10

 
Kategori
Sinema
 

The Expendables

The Expendables
 

The Expendables


Şu sıcak yaz günlerinde hele bir de ramazan olunca hafta sonlarının vazgeçilmezi, olmazsa olmazı sinema keyfi oluyor haliyle. Hele ki benim gibi bir sinema canavarıysanız, şu sıralar beyaz perdede izlenmeye değer yapımları görmek mümkün. Geçen haftaki tercihim Sylvester Stallone'nin son filmi The Expendables (Cehennem Melekleri) oldu. Filmin öyle bir kadrosu var ki, Hollywood sinemasının ne kadar aksiyon oyuncusu varsa bu filmde bir araya gelmiş. Jason Statham'dan tutun da Jet Li'ye, Dolph Lundgren'den (Rocky IV'den Ivan Dragon dersem sanırım herkes hatırlar) Steve Austin'a kadar bütün büyük abiler bu filmde buluşmuş, iyiki de buluşmuşlar. Filmin senaryosu çok kuvvetli temellere dayanmıyor açıkcası. Filmin konusu o denli basit ki bir kaç cümleyle özetlemeye çalışsak bile zorlanmayız. Bir grup paralı asker Güney Amerika'nın Vilena Adası'nın diktatörünü devirmek için görevlendirilirler. Ancak işin içinde başka hesaplar olduğunu çok geçmeden anlarlar. Diktatörün kızı onlara yardım etmiştir ve artık ölümle burun burunadır. Stallone ve ekibinin adaya gitmek için artık bir nedeni daha vardır. Sonrasında bol aksiyonla diktatörün kızı kurtarılır ve film burda biter. Ha derseniz ki film izlenmeyecek kadar mı kötü, kesinlikle hayır. Imdb puanı da hiç de azımsanacak gibi değil, şu an 7.6 gibi idare eder denecek bir puanda seyrediyor. Hadi itiraf da edeyim, İnception sonrası bu film bana BMW'den inip Murat 131'e binmek gibi geldi ya neyse. Demek istediğim çok beklentiniz olmadan giderseniz oldukça keyif alırsınız.

Zaten dediğim gibi filmin numarası bol bol aksiyon izlemiş olmanız. Sylvester Stallone'yi çocukluğumdan beri severim. Rocky olsun, Rambo olsun az izlemedik 90'lı yıllarda. Filme gitmem için ilk sebep tabi ki Stallone idi. İkincisi ise tartışmasız Jason Statham olur. Bir adam bu kadar doğal mı oynar aksiyon sahnelerinde. Hele bir de o İngiliz aksanı yokmu, yeme de yanında yat.

Gözüm bir ara Van Damme'ı aradı. O da olsaymış Galatasaray'ın 2000 yılındaki kadrosu gibi olmuş derdim işte. Başka projelere diyelim artık.

Artı bir parantez de Jet Li için açmak istiyorum. "Bir adam bir filmde bu kadar küçük düşürür mü kendini be kardeşim..." derler insana. Diğerleri arasında ufak tefek kalıyor diye sanki grubun maskotu sen ol gibisinden bir rol biçilmiş. Dolph Lundgren'den bir kamyon dayak yedi desem yanlış olmaz heralde. Ha diyeceksiniz ki Dolph Lundgren bu gruptan değil mi, evet ama orası da sürpriz olsun. Yakışmadı Jet Li sana, hem de hiç.

Unutmadan bir cümle de Mickey Rourke için yazmak lazım. Filmin misafir oyuncu kadrosunda bulunmaktalar kendileri. The Wrestler (Şampiyon) filmiyle sinemada ikinci baharı yaşamaya başlayan Rourke, yemeğin üzerine yenen kaymaklı ekmek kadayıfı gibi olmuş. Ufak rolünün hakkını da fazlasıyla vermiş hani. Tabi yönetmen ve yazar Stallone olunca misafir odası da geniş oluyor. Filmde Bruce Willis ve Arnold Schwarzenegger'i de görmek mümkün.

Gittiğinize pişman olmazsınız. Dedim ya havalar sıcak bir de ramazan. İftarı beklemenin en güzel yolu bence. Tabi gündüz seansında film izlemeyi sevmeyenleri bilemem.

Bu blog Sinema sitesinde de yayınlanmaktadır

 
Toplam blog
: 92
: 2632
Kayıt tarihi
: 28.01.09
 
 

Parliament Sinema Klübü'nde yayınlanan filmleri izlemek için çocuk halimle uykudan feragat ettiği..