Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Ekim '18

 
Kategori
Sinema
 

The Hedgehog

The Hedgehog
 

          Kendinizi ne kadar kaliteli yetiştirmiş olsanız da, kimsenin sizi farketmediğini düşündüğünüz oldu mu? Mona Achache sizin hayatınızı beyaz perdeye taşımış olabilir. The Hedgehog, orijinal adıyla “Le Hérisson”, en çok satanlar listesinde yer almış “The Elegance of Hedgehog” kitabından uyarlanmıştır. Aslında biraz olsun mantığımızla kazıdığımızda bazı eksik yanlarının yüzümüze çarptığı bir film olmasına rağmen, yine de içimizi ısıtacak bir hikayeciğe sahip. Bu kitabın filmi olduğunu duyduğumda çok şaşırmıştım çünkü hikaye olarak çok kısa bir zamana tanıklık ediyorduk. Fakat Achache ilk uzun metraj filmi olmasına rağmen, bu işin altından, kitabın estetik ve duygusal yönlerine dokunuşlar yaparak kalkmış. Bu nedenle Amélie filmi gibi, büyüleyici bir gerçekçiliğe sahip.

          Unutmadan küçük bir not düşmek istiyorum, filmdeki en doğal oyuncu benim gözümde Ariane Ascaride’di. Kendisini daha önce Filmekimi’nde  La Villa filminden hatırlıyorum. Onu bu filmde görmek benim için çok mutluluk vericiydi.

 

SPOILER ALLERT!!!

          Aslında birbirinden tamamen farklı gözüken üç karakter ve hikayesi çok da mühim olmayan bir film. Yavaşlığına rağmen, film hiç sıkıcı değildi, aksine karakterlerin naifliklerinden etkilendim ve bu üç yetenekli aktörün, karakterlerinin sakinliğini bu denli iyi yansıtmalarına hayran kaldım. Bizi ekrana bağlayan ise üç karakterin eksantirik ve bir o kadar da gerçeğe yakın insanlar olmasıydı. Bunu sağlayan ise, film mecazi olarak üç karaktere de burnunun dibinden bakıyordu. Bu 3 karakter diğerleri tarafından garip olarak algılanan, naif ruhlardı aslında.

          Renee kaba ve cahil biri gibi gözükse de aksine gayet kültürlü ve içinde hassas bir ruha sahipti. Filmin başında sessiz ve hareketsiz sahnelerde oynaması karaktere önyargıyla bakmamıza neden olsa da hikaye içerisine güzel bir şekilde harmanladı.

          Paloma dışarıdan bakınca karmaşık bir çocuktu, fakat yakınlaşınca, sadece, derinliğe sahip ve yetişkinlerin boş dünyasından nefret eden çok zeki bir kızdı.  Bulunduğu dünyadaki yetişkinlerin bir akvaryumda olduğunu görmesi ya da en azından büyüyünce kendinin de öyle olacağını düşünmesi bana “Roman Holiday” filmini hatırlattı. Elindeki kamerayı da gayet güzel bir şekilde kullandı. Metaforlaştırdığı akvaryum olayını bir bardağın içine su koyarak ablasını çekmesi durumun güzel bir fotoğrafı oldu denebilir. Bu araya eklemek istediğim bir bilgi var. Paloma İspanyolca’da güvercin anlamına geliyor. Aynı şekilde ablasının ismi (Colombe) Fransızca’da aynı anlamı taşıyor.

          Kakuro Ozu karakterini canlandıran Togo Igawa, Fransızca bilmiyormuş, kendi cümlelerini fonetik olarak ezberlemiş. Kakuro Ozu karakteri ise beyefendiliğin tanımı gibiydi. Saygılıydı ve dokunaklıydı.

          Bu durumda akla, bu kadar iyi özelliklere sahip insanların neden bu kadar dışlanmış olduğu sorusu geliyor değil mi? Bence bu film günümüz kaba ve standardize dünyasına panzehir gibi bir film. Dolayısla sorumuzun cevabı da bu yönde oluyor.

          Filmde garip gelen kısımlara gelirsek en başında Renee ile Paloma karakteri aynı apartmanda oturmalarına rağmen hiç mi tanışmamışlardı? Ayrıca ben bunu büyük bir hata olarak değerlendiriyorum, Renee’nin karakterine aykırı olarak Kakuro Ozu’nun zenginliklerinden etkilenmeye itilmesiydi. Fazla bahşiş vermesi gözüne sokuldu, sade gibi gözükse de lüks dairesi gözüne sokuldu, pahalı ve müzik çalan bir tuvalete girdi senaryo akışınıa hiç uymayan bir şekilde, yemekler hep şaaşalıydı, üzerine kensine bir de pahalı elbise hediye edildi. Bunun yerine sadece kitap satın alınmasından değil daha zekice yöntemlerle etkilenmeliydi karakter. Zekice olmasa bile insancıl hareketlerle mesela yapılan bir iyiliğe denk gelmeyle etkilenmeliydi. Ayrıca Paloma’nın ailesini doğru düzgün irdelemediler babası ve ablası komiklik yapmak için var gibiydi. Kakuro Ozu karakterinin geriye dönük hikayesi çok üstü körü geçildi.Sadece bir yada iki sahnede gözüken torunu tek bir cümleyi seyirciye iletebilmek için mi eklenmişti filme?

          Gelelim filmde sorgulanan olgulara. Daha film başlamadan Paloma çoktan ölüm konusunu aklında iredelemeye başlamıştı bile. Bu sorgulama ne kadar yetersiz kalsa da bunun dış dünyayla konuşulamaz bir durum olmasına yoruyorum. Buna rağmen filmin sonunda bu sorgulamaya bir cevap bulunmuştu bile. “Önemli olan ölümün kendisi değil, öldüğünüz zaman ne işle meşgul olduğunuzdur.” Bunun yanında Asosyallik kavramıyla Medenilik kavramını aynı çatı altında değerlendiriyor. Fakat burada “Kaptan Fantastik” filminin tam aksi bir sonuç çıkıyor.

          Filmin sonu için konuşmak gerekirse Renee’nin ölümü gerçekten gereksiz bir hamleydi ve bence daha iyi bir son seçilebilirdi. Hiçbir şey olmadan bitmesi bile belki bu film için daha güzel bir son olabilidi. Yine de ne kadar üzücü ama aynı zamanda mutlu bir filmdi, değil mi?

Bizi takipte kalın.
-Bulut ve Rüzgar.

 
Toplam blog
: 2
: 248
Kayıt tarihi
: 06.10.18
 
 

birkupaturkkahvesi.blogspot.com .Birbirini tekrar eden pop kültürden usanmış bireylerin sayfası. ..