Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Ekim '08

 
Kategori
Sinema
 

The Other Boleyn Girl

The Other Boleyn Girl
 

www.sinematürk.com


Philippa Gregory’nin, Mary’nin ağzından anlatarak kurgusunu yaptığı 820 sayfalık tarihi bir masal lezzetindeki kitabının 1 saat 55 dakika süren ve oldukça iyi bir oyuncu kadrosu ile karşımıza çıkan filmi 16. Yüzyıla ait tarihi dokuyu, kostümleri, saraydaki aşk ve entrikaları yansıtmasındaki başarı ile bizleri adeta o dönemlere ve olayların içine alıp götürüyor.

Filmin yönetmenliğini Justin Chadwic, görüntü Yönetmenliğini ise Kieran Mcguigan yapmıştır. Mary rolüyle karşımıza çıkan Scarlet Johonsson soft bir makyaj, upuzun saçları ile korseler, danteller , satenler, parlak kadifeler içinde göz kamaştırıcı görüntüsü ile bizi kendisine hayran bırakmaktadır. İngiltere tarihini değiştiren Anne rolüyle karşımıza çıkan Natalie Portman’ın yeşil ve mavi renklerden oluşan kıyafetleri, gözlerinden hiç eksiltmediği hırs ve tutkusuyla adeta kaynaşarak oldukça asil bir görüntü sergilerken film boyunca izleyiciyi esir alıyor. VIII.Henry rolüyle Eric Bana’ın kostümleri ise rengi, dokusu ve kesimleri ile tam bir asalet ve iktidarı yansıtmaktadır.Ayrıca kostümleri tamamlayan mücevherlerin tasarımındaki başarı da tabiki gözlerden kaçmıyor. Bizlere sunulan bu görsel şölen karşısında film boyunca yaşadığımız mekanı unutup 16.yüzyılın içinde yaşadığımızı farkediyoruz.

Filmin konusunu kısaca özetleyecek olursak: İngiltere Kralı VIII. Henry ölümünden sonra çıkabilecek iç ayaklanmalarla kendi çıkarları için çalışan Lordların elinde ülkesinin dağılıp gitmesini engelleyebilmek adına tahtına bir erkek varis bırakmayı istemektedir. Fakat İspanya kralının kız kardeşi olan ilk eşi kraliçe Katherine (Anne Torrent) onun bu isteğini gerçekleştirememiştir. Bunu fırsat bilen Howard Ailesi kraliçeyi saf dışı bırakarak toprak, para, ünvan ve mevki sahibi olabilmek hırsıyla Tudor hanedanlığında gözlerini yükselebilecekleri en tepeye dikip, bu uğurda ailenin iki kızı Mary Boleyn (Scarlet Johansson) ve ablası Anne Boleyn (Natalie Portman) ile Oğulları George Boleyn’i (Jim Sturgess ) hiç düşünmeden harcamışlardır.

Howard ailesi amaçlarına ulaşabilmek için öncelikle Anne’i Kral’ın yatağına göndererek ona istediği erkek varisi verebilmeyi planlarken, Kralın Mary’i tercih etmesi üzerine planlarındaki değişiklikle Mary’i Kralın yatağına göndermişlerdir. 14 yaşında masum bir kız olan Mary güzelliği ve doğallığı ile VIII. Henry’nin aklını başından alırken onun da Kralın ilgisi karşısında başı döner. Mary sarayın taçsız kraliçesi olarak hamileliğinin sonlarında doğum odasına geçtiğinde Kralın dikkatinin başka kadınlara kaymasını engellek için onu oyalama görevi Anne’e verilir. Anne bu durumu çok iyi değerlendirerek Mary’nin karşısına rakip olarak çıkar ve kendi planlarını yavaş yavaş uygulamaya koyarak adeta Kralı büyüler. Hamileliğinin sonunda Mary Kral’a bir erkek varis vermesine rağmen artık Henry’in gözü Anne’den başka hiçbir şeyi görmez olmuştur. Anne hedefine ulaşabilmek için önüne çıkan her engeli yakıp yıkıp yok etmiştir. O evlenmeden yatağa girmeyi reddedip dişiliği ile baştan çıkardığı Kral’a evliliklerine izin vermeyen Vatikanı bile hiçe saydırarak ülkesini dini anlamda bağımsız bir statüye taşıtıp önlerindeki engeli kaldırtmayı bile başarmıştır.

Güzel fakat hırslardan uzak ve iyi kalpli olan Mary’nin tersine güç ve makam olmadan aşkın beş para etmeyeceğine inanan Anne hırsları sayesinde çok kısa sürmüş olsa da kraliçe olmayı başarmıştır. Fakat Anne de Katherine gibi onu dokunulmaz kılabilecek bir erkek Tudor varis vermeyi başaramamıştır ve ihanetlerin entrikaların en alasının yaşandığı bu sarayda tıpkı kardeşi Mary doğum odasına çekildiğinde bunu fırsat bilip Kralı kendine aşık etmeyi başardığı gibi oda doğum odasına çekildiğinde saraydaki nedimelerinden Jane Seymour kralı onun elinden almayı başarmıştır.

Kraliçeliğe giden bu yolda birbirlerinin rakibi haline gelen iki kız kardeş ve bu uğurda harcanan bir erkek kardeş dramatik bir ilişkiler yumağı içinde onca yaşananlara rağmen yine de sadakat ve gücü birbirilerinde bularak var olmaya çalışsalarda, ensest bir ilişkiyle suçlanan Anne, kardeşi Georgio ile birlikte celladın kılıcından kurtulamamışlardır. Çok kısa fakat oldukça fırtınalı bir saltanat süren Anne Krala bir erkek varis veremese de, kızı Elizabeth ülkesini tam 45 yıl boyunca yönetmiştir .

Filmi izlerken kitaptaki birçok önemli konun atlandığı ve romanda önemli olan bazı kişilerin rollerinin yok denecek kadar görmezlikten gelindiği elbetteki dikkatlerden kaçmıyor. Şöyleki; filmde George Boleyn’nin(Jim Sturgess) Saraydaki bu entrikalar içinde üstlendiği role yok denecek kadar çok az yer verilmiştir. Ayrıca Mary’nin ailesinin piyonu olmasından kurtularak yeni bir yaşam felsefesi oluşturmasında etkili olan Kraldan sonraki evliliği ile ilgili olaylara da hiç değinilmediğini görüyoruz. Cardinal Thomas Wolsey’in kral üzerindeki etkisi ve VIII. Henry’nin en yakın dostu, neşe kaynağı olan o dönemin yazar, devlet adamı ve hukukçusu Thomas More’dan da hiç bahsedilmemektedir. Fakat içimizde büyük bir merak uyandırdığı için sayfa sayısının çokluğuna rağmen kitabı çabucak okuyarak eksiklikleri giderebilir ve konuya daha iyi hakim olabiliriz. Belirli bir süre kaygısı taşıdıkları için elbetteki romanlardaki detayı filmlerden de bekleme gibi bir lüksümüz olamaz. Filmi kitabı okuduktan sonra izlenmenin daha da keyifli olacağı kanaatindeyim.

 
Toplam blog
: 17
: 742
Kayıt tarihi
: 22.04.07
 
 

Okumayı ve yazmayı seviyorum. ..