Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

12 Ekim '07

 
Kategori
Dünya Şehirleri
 

Tiflis

Tiflis
 

Aşkla anlatılacak bir şehir değil Tiflis... Mesela Prag veya Moskova öyle anlatılabilir. İnsanın yolunun eskaza düşeceği yerlerden olan bu şehir, bir Kafkas ülkesi olan Gürcistan'ın başkenti. Çocukken lambalı eski tip radyomuzun kadranında gördüğüm bir isimdi ''Tiflis'', çağrışımları çocukluğuma ait bu yeri görme imkanı doğunca kaçıramazdım ve gittim.

İlkokuldayken duvarda asılı Türkiye haritasının sarı boyalı kocaman komşusu S.S.C.B.'de kabuğu açılınca dağılan bir sürü nar tanesi gibi ülke ve şehirden birisi olan Tiflis, aslında Türkiye sınırına ne kadar da yakınmış. Gitmek söz konusu olunca haritadaki yerini de tesbit ettik. İstanbul'dan yaklaşık iki saatlik uçuşla iki saat öncemizdeki bu şehire vardık.

Dar ve dolambaçlı sokakları, insani ölçekteki binalarıyla etkileyici bir şehir bu.. Oldukça eski bir yerleşim yeri, tarihi İ.S.458'e kadar iniyor. Yapılar hep bezemeli. Sövesiz penceresi, ferforjesiz balkonu olan bina nadir. Yolların genişlikleri her iki tarafı rahatça algılayabilecek ölçekte. Yer yer bozuk olan asfalta rağmen, çamurlu sokak, su birikintisi hiç yok.

Engebeli bir araziye oturan bu şehir, Kura Nehri kıyısında kurulmuş. Amasya'yı andıran bir görüntüsü var. Nehir kıyısındaki yamaçlarda yer yer yapılaşmalar olmuş. Pek çok eski tarihli yerleşimlerde olduğu gibi burası da bir su yatağının iki yakasına yerleşmiş. İki yakadaki tepelerin üzerine çıkıldığı zaman, şehrin bir vadi görünümünde olduğu dikkat çekiyor.

Biz Ankara'da kışı bırakıp geldik ama burada hava oldukça ılık. Çam ağaçları hala acı yeşil bir renge sahip, yapraklarını döken ağaçların üzerinde ise tek tük yapraklar göze çarpıyor. Çok büyük ölçekli, insan figürlü heykeller şehrin dört bir köşesinde aniden karşınıza çıkıyor. Vadinin bir yakasından , karşıdaki bir heykeli tüm haşmetiyle algılıyabiliyorsunuz. Simgesel bu anıta Kartlis Deda "Gürcistan'ın Anası" diyorlar.

Şehrin en önemli mesire yeri ağaçlık bir tepenin üzerindeki krater gölü kıyısı. Yazın buradan göle giriliyormuş.Biz buraya dolambaçlı bir asfalt yoldan gittik ama çok yıpranmış bir teleferikle de ulaşılabiliyormuş. Tepede en hoş sürpriz Türk Kahvesi oldu. Aroması biraz daha farklı, çok daha ince çekimli ve özenle köpüklü pişirilmiş bu kahve gittiğimiz her restoranda aynı kalite ve kıvamda karşımıza çıkınca üstelik Türk Kahvesi adı altında menülerde de yer aldığını görünce doğrusu biraz buruldum, niye bizde de böyle değil diye...

Gürcü mutfağı oldukca zengin (Rusya'ya göre mesela). Peynir çok çeşitli ve bol. Bizi etkileyen peynir çeşitleri oldu. ''Sulguni'' adı verilen özel bir peynir türü var. Hele yufka kalınlığında ve görüntüsünde bir peynir var ki sanırım bizim damak tadımıza çok uygun.

Şarapçılık çok yaygın (her anlamda). Güzel şarapları var. Şarap boynuz şeklindeki kadehlerle içiliyor. Bunun anlamı şu: İçkiyi bitirmeden kadehi elden bırakamıyorsun. Yiyecek alışverişi bir pazar yerinde yapılıyor. Bir iki süpermarket kılığında yer var ama kesinlikle bizdeki alışveriş merkezleri gibi tarif edilemez. Pazar yeri sürekli kalabalık. Ürün bazında gruplaşmalar oluşmuş. Satıcılar, aynı zamanda üreticiler gibi geldi bize... Portakaldan üzümden, ıspanağa birçok sebze ve meyve bu pazarda mevcut. Bir de meyve sucuğu çok yaygın hani bizde cevizli sucuk diye bilinen ürün...

Yiyecek - içecekten bahsederken ‘’Hingali’’den bahsetmemek olmayacak. Bir çeşit mantı olan bu yemek mendil büyüklüğünde açılan çok sıkı ve esnek bir hamurun içine koyun kıyması konarak yapılmış. Sipariş edildikten sonra haşlanarak servis ediliyor. Bir torba görüntüsünde olan hamurun içindeki kıymalı harcı ve suyunu dökmeden yemek bir beceri gerektiriyor. Kişisel olarak benim açımdan bu mutfağın en vahim eksiği ''tatlı'' oldu.

Kafeterya, restoran türü yemek yenen yerlerin hemen hemen hepsinin gece servislerinde canlı müzik var ve birkaç kişilik müzisyen grubu orkestra enstrümanları ile klasik müzik yapıyor. Bu bize çok iyi geldi tabii ki…

Tiflis'te karakteristik başka bir özellik de ahşap oyma işçiliği. Elde tahta oyarak yapılmış ve cilalanmış ürünler öyle yaygın ki... En popüler şey, bu şekilde yapılmış şarap kadehi ve şamdan. Kaldığımız evde ahşap büfe ve dolapların üzerindeki kabartma kahraman figürleri ise bir evden ziyade müzeye yakışır
cinstendi. Ahşap işlemeciliğine olan bu düşkünlük bir çok binanın balkon ve saçaklarında da kendini gösteriyor. Oya gibi işlenmiş bu ahşap elemanların yanısıra ferforje işçiliği de oldukça fazla.

Her ne kadar eski yıpranmış ve bakımsız olsa da binalar özellikle küçük ve dar sokaklarda insanın üzerinde hoş bir etki bırakıyor. Adeta bir eski masalın mekanlarında gezinir gibi oluyorsunuz. Sanırım kar yağdığında tam bir Kibritçi Kız masalı ortamı oluşuyor.

Türkiye'ye her yurt dışı dönüşümde kocaman bir inşaat şantiyesine gelmiş gibi olurum. Tiflis'te de inşaat yok denecek kadar az. Ekonomiyle belki yakından ilgili bir konu olsa da ben de böyle artık yapılmış ve bitmiş bir şehirde yaşıyor olmayı isterdim.

Her biri tarihi eser olacak güzelim binalarla dolu bu şehirde elbette sakalet anıtı gibi duran sosyal mesken türü yapılar da var. Ama sokakları oluşturan yapılar bunlar değil. Doğrusu bana çarpıcı gelen yaşlı ve kocaman ağaçlarla dolu caddeleriydi. Ağaca ne kadar özlem dolu olduğumu anladım ve bizde otopark yeri için kesilen ağaçları acı acı andım.

M.Şeyda / 2001

ANABrittanica'dan:
Gürcüce TBİLİSİ, İ.S.458'de kurulmuş.
1921'de Gürcistan Cumhuriyeti başkenti yapılmış.
Nüfus (1989) 1.260.000.

 
Toplam blog
: 93
: 1712
Kayıt tarihi
: 12.12.06
 
 

Ununu elemiş, eleğini henüz asmamış bir ''Mimar''ım. Hep özel sektörde çalıştım. Yoğun çalışma yılla..