Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Aralık '11

 
Kategori
Ben Bildiriyorum
 

Tilkiyle demleniyoruz güneşte...

Tilkiyle demleniyoruz güneşte...
 

RESİM INTERNETTEN ALINMIŞTIR


Yazmayı düşünmekle yazmak arasındaki durakta takılı kaldım bugün.

Normal akışında yol alıyor görüntüsü veren hayatın çatallaşan dallarını görmezden gelmek istiyor ama yapamıyorum. Gövdeden yukarıya doğru kafamı kaldırınca gökyüzüne ermeden gözüme batıyor. Uçsuz bucaksız gökyüzünde özgürce salınma şansım varken, aklım yoluma çıkan çatallara takılıp duruyor.

 

Yazının nereden başlayacağına karar veremeden tilkilerim koşuyor; kah adliye koridorlarına. Gazeteciler geliyor gözümün önüne. Bölünmüş bütünlük. Zanlı olan, soruşturulan, suçlanan ve hala neden orada olduklarını anlayamadan bekleyen, gözlerinde umutla ve kalplerinde sevgiyle bekleyen insanlar. Karşı tarafta meslektaşları. İçerden haber verebilmek için risk alan. Arkadaşlarının karşısında umutla ve kararlılıkta durup destek olan. Aydınlığa ışık tutmaya çabalayan.

 

Sonra aileler geliyor aklıma. Çocuklarım ve eşimle göz göze geliyorum. Yüzlerinde yaşadıkları şaşkınlığa karşın, sevgi ve özlem dolu bakışlar. Gözlerinde donmuş parlak damlalar, kavuşma gününde patlayacak çığlıklar sanki. Uzattığım elime dokunamayan sevdiceğim ve kucaklayamadığım, kokularına hasret kaldığım kuzularım. Az daha gözüm üzerlerinde kalsa eriyeceğim sanki özlem deryasında. Elim boş, içim kahır dolu. Aklımı selim tutmaya çalışarak ayrılıyorum adliye koridorlarından, kalbimi yanlarında bırakarak ve onlar için korkup dualar ederek.

 

Tilki diyorum, inanmıyorsunuz. Onlar hiç durmadan koşarlar, ben de peşleri sıra. Van’dayım gecenin ortasında. Saat yeni günden çalmaya başlamış çoktan. Soğuk kendini hissettirmeden kokusunu duyuyorum. Burnum sızlıyor. Çocukluğuma Sivas’ın soğuk gecelerine gidiyor bir an aklım. Yanan kuzine sobamız ve gaz lambasının ışığında gölge oyunları. Bir gölge büyüyor içimde, annesine sokulan yavrunun sesine duruyor kulağım. “Soğuk, anne. Çok soğuk.” Anası sarıp sarmalıyor. Üstüne ne varsa bastırıyor ısınsın diye yavrusu. Yok olmuyor. Ne tepelerinde bir çatı var, ne de etraflarında duvar, onları koruyan soğuktan. Çadır dediğin nedir ki soğukla savaşan. Bir bez parçasının direnmesini mi bekliyorum, blok duvarlar gibi kesin kışın ayazına. Annem geliyor aklıma. Sobanın sönme zamanlarında, üstüme yorganı bastırıp üzerinden üflerdi. Şimdi ben de yapıyorum aynını çocuklarıma. Burkuluyor içim. Sevdiğim karın beyazına tercih edeceğim gelmezdi aklıma, is kokulu soba borularından tüten dumanı. Sıcak yuva istiyorum hepsini saracak, tencere istiyorum ocaklarında kaynayacak. Kar istemiyorum, yok gelmesin. Soğukta çadırda olmak…

 

Kulağımda acı bir çığlık. Sesten anlıyorum bağıran bir çocuk. Tecavüz etmişler. Yetmemiş, tecavüz edenlerden biriyle evlendirmişler. Ailesinin rızasına bak. Bu rızaya bir iyilik düşünmeli. Ne oluyorsa ondan oluyor. Korumaya almışlar, üstelik hamile zavallı. Çocuk işte, çocuk. Ne bekler bir çocuk? O da onu beklerdi sanırım hayattan. Şimdiyse beklentisinin olup olmadığını dahi sorma cesaretim yok. En yakını onu tecavüzcüsüyle yaşamaya mahkum edince, başka mahkumiyet aramak istemiyorum.

 

Bunların sayısını ben bile bilmiyorum. Koşarlar, atlar, zıplarlar. Ama kuyrukları değmez birbirine. Sürüklüyor beni. Anlayamadan varıyoruz. Sağıma bakıyorum, soluma bakıyorum. Somon renkli koltuklar, üstlerinde oturan güzel giyimli insanlar. Gecenin bir vakti, bu kadar insan ne yapar? Eller kalkıp iniyor. Oturum, katılanlar, kabul edenler, etmeyenler…Anlıyorum nerede olduğumu. İçim heyecandan sığmıyor yerine. Var benim de beklentim, naçizane. Emeklilik zamanını doldurmuşum. Gün tamam. Yıl tamam. Yaşı bekliyorum. Beklemek de bir nebze. Takmıyorum beklemeye ama, bir de aması var. Her yıl gidiyor emeklilik maaşından, çalıştığım için kesinti yapılıyor. Aklım hiç almıyor. Hem bekle diyor hem kesiyor. Artık anlamışlar sanırım. Yoksa ne işim var, oylama emekliliği yaştan bekleyenlere geliyor. Kulak kabartıyorum. Zam, artış gibi cümleler zikrediliyor. Neyse, bizi değil ama emekliyi sevindirir nasılsa. Artış olacak belli. Zam, maaş. En çok kim şu sıra sahi zamma ihtiyaç. Emekli tabi ki. Oylamanın sonunu göremeden çekiştirip, alıyorlar.

 

Bir de görsem, ne yerdeyim ne gökteyim. Geyiklerin çektiği bir arabada, uçuyorum. Bacalardan aşağı hediyeler atıyorum. Yaşlı adam bağırıyor. Gerçeğim, gerçeğim. Manasız gelse nidası, yanımdan jet hızıyla bir araç geçiyor. Ana, o da ne? Bir uçak. Valla olmuş, işte burada. Üç zaman oldu mu, hayal mi yoksa?

 

Uzun sürmüyor uyanıyorum rüyadan. Vapur düdüğü bölüyor uykuyu. Çok rahat koltuklar bunlar, eve de alsak mı ne?

 

Uyuduğunu da anlamıyor insan, uyuttuğunu da.

 

Sahildeyim, gerçek. Yüzümde güneş ışığı. Önümde süper zeytinyağlı sarmalar. Tavşankanı çayım. Karşımda can dostum. Gülümsüyor, “Neredeydin yine?” tanımış artık beni, alışkın gidip gelmelerime. Karaköy sahilinin güneşe en nazır masasında, şehrin koşuşturan insanlarına ve zamana inat. Demleniyorum güneşte.

 

Sağlıkla ve mutlu kalın 28/12/2011

Gülay Mustafaoğlu

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..