Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ağustos '15

 
Kategori
Sağlıklı Yaşam
 

Timüs' ünü Kullan

Timüs' ünü Kullan
 

Google görsel


Çok derinsel bilimsel açıklamalara girmeden, en kestirmeden tanıtmak, tanıyanlara da hatırlatmak amaçlı bahsetmek isterim.

Her zaman derler; ‘’sana senden yakın kimse yok, en iyi dostun yine kendinsindir,’’diye.  Bir kere daha ne kadar haklı olduklarını içimizde ki sevgili organlarımıza yönelerek anlayabiliyoruz.
 

Sinir sistemimizi zapt etmek  pek kolay olmuyor maalesef. Aile, trafik, hava, iş, okul, ev, memleket meseleleri, fatura, çoluk çocuk, manita dertleri gibi bitmek bilmeyen çilelerimiz var. Her çilede sinirlerde bir zıplama, el ayak titremesi, soluk alıp vermede hızlanma, ateş basması, soğuk terler dökme, içine kapanma, çemkirme, ağlama gibi haller başını alıp gider. Sonuç olarak ne edersek önce kendimize ederiz. İşte özellikle böyle durumlarda ağlarken, boş boş sağa sola yada ileri geri sallanmanın bir faydası olmuyor!  
Allah beterinden saklasın ama ''denizde kum, bende dert bitmez'' kafasında olduğumuz için yapacak tek şeyimiz; pes etmiyoruz içimizdeki dosta yöneliyoruz. Peki o içimizdeki dost kim?
 

Göğüs kafesimizin hemen içinde, göğüs kemiğimizin arkasında adı '' Timüs'' olan özel bir lenfoit dokumuz var. Ergenlik çağına kadar artan, sonrasında zamanla küçülen, bağışıklık sisteminin üretildiği, vücut savunmasının önemli bir yapısı olan temel taştır. Uyarıldığında salgıladığı hormonlar, haz ve mutluluk duygusu yaratır çünkü aktif hale gelince bedenimizin kimyası değişir. 
 

Aslında hayatımız boyunca hepimizin karşılaştığı; gorillerin böğürlerine vurduğu ya da Tarzan' dan hatırladığımız ya da derin acı ve üzüntülerde geleneksel hale gelen ağıt yakma durumlarında, ''bam bam'' diye göğsümüze vurmamız biz bilmesekte beynimizin verdiği komuttan ileri gelmektedir. Öyle ki sonunda bir sakinleşme mevcuttur.
 

Oldu ki o an dışarı çıkma durumumuz yok, cebimizde bir çikolata alacak paramız yok, en kötüsü hiç bir şey yapacak halimiz yok. Çökmüşüz öyle bir yere, girmişiz moda, sen aynadakine bakıyorsun aynadaki sana...
 

Bundan sonra aklımıza gelecek ilk şey Timüs' umuz olacaktır. ''Amaannn, olmadıysa olmadı, aslan gibi Timüs'üm var benim,'' deyip bir ''Mutluluk Noktamız'' olduğunu hatırlayacağız. Bundan sonrası için yapmamız gerekenlere gelecek olursak:
1- Gülmektir; gülmek derken öyle zoraki sırıtmayacağız, baya şöyle ağız dolusu kahkaha atmamız gerekiyor. Benim gibi kahkaha atmayı bilmeyen ya da beceremeyenler için zor bir durum olsada, kendimiz için bunu yapacağız.
2- Vurmaktır; ''oy ben ölem ölem,'' diye değil şöyle Allah yarattı demeyip eşek sudan gelinceye kadar dövüyoruz o noktamızı. Böylece beynimiz harekete geçip, bu bezimiz de aktive oluyor. Sonuç olarak artık daha sakin, hatta mutluluğa ilk adımımızı kendi kendimize atmış bulunuyoruz.
 

Mutluluğu dışarıda, çok uzaklarda değil, önce kendi içimizde arıyoruz;)

 
Toplam blog
: 25
: 279
Kayıt tarihi
: 20.07.15
 
 

Hayat bir mikroskoptan bakmak gibi; küçüçük bir şeye yakınlaşmayı bilirsen onu gerçekten görebili..