Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

02 Şubat '12

 
Kategori
Güncel
 

Tin! Tin! Tin!

Tin! Tin! Tin!
 

GEL GİDELİM!

“Kara Tren gecikir, belki hiç gelmez!”

Evet, beklemeyin artık. Bu ezginin peşi sıra düşüp ne bir mektup ne de ses gelir artık. Bitti, düdük sustu ve tren durdu.

Onca hayata, onca aşka, onca derde, onca umuda, onca hüzne, onca acıya ve onca özleme veda etmek zorunda kaldınız.

Haydarpaşa, sessiz ve çığlıksız artık. Son tren de kalktı ve bizler kaçırdık. Hüzünlü, dokunaklı bir duruşu vardı, dün gece vapurdan inip göz göze geldiğimde.

Yangında duran saati, sanki yalnızlığına açılan zamanın ilk göstergesi gibi gözümün önünde. Ben ne çok severim onu, nasıl ayrı bir yeri vardır bende.

Korkar oldum, ondan tamamen koparılmaktan. Onun başkasının olmasından. Bir aşık gibi dibinde durmak, onu seyretmek istiyorum. Sırtımı verip, daha uzun yıllar kahvemi içerken karşı yakayı seyretmek, güneşin batışının yarattığı duygusallığı onunla paylaşmak istiyorum.

Umut vermek, onun için geldiğimi ve onu sevdiğimi hissettirmek istiyorum. Kimi zaman dost buluşmalarıma, kimi zaman hüzünlü anlarıma ve hatta aşk dolu dizelerime paydaşlık eden, yakın dostum. Aşkım Haydarpaşa…

Koltukların bu denli yapışık olduğu zamanlarda, onun başına gelenlerden habersiz, koltukçulara diyecek çok şeyim var.

Eminönün’den aldıkları çeyizleri evlerine götüren yorgun insanların, vapurdan son bir gayretle kendilerini onun kucağına ve koltuklarına attıkları bilsinler istiyorum.

Uzaklardan, Anadolu’dan İstanbul’a gelenin, onun merdivenlerinden şehre baktığı gözlerin içindeki umudu görsünler istiyorum.

İş çıkışı, vapur ve motor yanaşmadan. Araya düşmeyi göze alıp trene koşan insanların telaşını görsünler istiyorum.

Vagonların sessizliğini, susan düdüklerin içlerinden kopan haykırışları duysunlar istiyorum.

Olmuyor, söyledim, yazdım. Kimse duymadı. Haydarpaşa, sessizliğe gömüldü, kendini unuttuğumuzu düşünerek ve kırgın bir dost gibi.

Bahar kovalandı, kış er bastırdı. Rüzgarın gücü feryatlarla yankılandı. Kulaklarda hep acı, gözlerde kanayan sahneler. Her gün yenisi.

Kış, şiddetli bir kış yaşıyoruz. Her kafadan bir ses. Erken çıkılan mesailer. İstanbul’a kar yağdı. Ayaklarımızda botlar, çizmeler. Üzerimizde kalın üstlükler. Yolun bitiminde sıcak evler ve kar! İnsanoğlunun tezatı.

Ya olmayanlar? Var olan kardan, kıştan korkarken. Olmayanları kim düşünecek? Olmayan mı var? Ben da saçmalıyorum bazı. Bolluk ve bereket içindeyken, huzur ve refah katsayımız yükselmişken. Saçmalıyorum işte.

Sabah, daha adımımı atar atmaz toplanıyor bizim mahallenin kedileri. Ne de masumlar. Onlar tanıyor ayak sesimden. Saklandıkları yerlerden fırlayıp geliyorlar, birkaç parça mamanın onlara sunacağı dokluk derdiyle. Biliyorlar da! Kim verir? Kim vermez onlara?

Bakar mısınız? Benim yaptığıma bakın? Olmayanlardan bahsedip, hayvanları besliyorum. Madem öyle, üzülüyorum? Hayvan bakacağıma aç insan doyursam!

Fitneyi fücur, gerisi peynir gemisi. Taht ve asa. Kızak ve naylon torba!

Yok bir farkı aslında. Hepsine bineni gömüyorlar birkaç metre beyazla.

Bir de, pamuk var unutulmamalı!

Pamuk mu? Canım, benim kedilerin dişisi. Pek bir dikkatli hasbam. Yemeğine ve sağlığına. Neresinden kilo almaya başlasa, pat! Hemen rejime giriyor. Hep cillop hep cillop.

Görüntü! Ne de önemli. Hayata bak sen. İçini boş ver botunun markası, örtünün parası…

Hoca Nasrettin geldi aklıma, mekanı cennet olası.

“YE, KÜRKÜM! YE!”

Kış diyordum. Kışın ardı bahar ya! Fena korkar oldum. Bahardan ve baharı getirenlerden. Hem vali, hem de billahi.

Bahar sırası gelenlere bakıyorum, hüzün ve hüsran. Oysa, bahar dediğin canını coşturur insanın. Kanını değil!

Yıkmaz bahar, yeniler. Öldürmez bahar, canlandırır. Kinlendirmez bahar, sevdirir ve sevindirir.

Kafalarda şapkalar, takkeler. Bahar gelecek. Onlar düşüp kel gözükecek.

Karışık, alacalı ve bulacalı!

Ooof, of!

Köşedeki çocuk, sakal bırakmış. Ama garip. Bıyıkları yok, biraz komik. Gülmemek için zor tuttum kendimi, dövünüp.

Nasıl bir şekilcilik bu kardeşim. Nasıl bir imgesel çağrışımlar sinsilesi bu?

Kadınlar çıtır olmalı. 90-60-90. Aşağısı, yukarısı kurtarmaz. Erkek dediğin baklava dilimli olacak. Başkasına bakılmaz.

Kafa mı? O hiç mühim değil artık. Bir gece için kafayı ne yapsınlar! Seksin kafası olduğunu duydunuz mu hiç? Böylece ortada gezen kafasız seksapeller, pek de hoş. Benden uzak, size yakın! Bu da acımasız oldu.

İsteyen alsın, almayan kalsın!

Kendime baktım. Yakamda pembe bir kedi, bıyıkları siyah. Kafamda bir şapka. Hangisine ait bir görüntü bu? Baksan karmaşa!

Ne oraya, ne buraya. Yok bir aidiyetlik bağım şükür, gönül koyduklarımdan başka.

Amaaa, bahar geliyor. Ben dellenirim baharda. Coşar ruhum her cerihamda.

Severim, aşık olurum, koşarım, hatta dallarda çiçek açarım.

Ben, BAHAR’ım.

TİN! TİN! TİN!

GEL, GİDELİM!

 

Sağlıkla ve mutlu kalın 02/02/2012

Gülay Mustafaoğlu

 

 
Toplam blog
: 247
: 709
Kayıt tarihi
: 11.03.09
 
 

Buradayım işte. Yaşamın tam içinde. Her anın benim olduğunu bilerek. Yaşamın sadece "Şimdi" olduğun..