Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ağustos '20

 
Kategori
Estetik / Güzellik
 

TIPTA YURTDIŞI EĞİTİMİ

Bir gün bir hastam bana mesaj atmış ve şunu sormuş: "Hocam CV nize baktım. Hiç yurtdışına eğitim için gitmemişsiniz.." Hastaların sorularını hiç bir zaman yersiz bulmam. Bilmediğinden soruyordur; ama bu soru gerçekten tepemi attırmıştı. Bu sorunun altında bilmemek değil, "toplumca kollektif olarak duyulan bir aşağılık hissi" var.. Hastam, otomatikman her türlü eğitimin yurtdışında daha iyi verildiğine, bizim yabancı ülkelerden geri kalmış olduğumuza kendini şartlamış. Hastaya şu cevabı yazdım: "Evet yurtdışına eğitim için gitmedim ama yabancı cerrahlar eğitim vermem için benim oralara gitmemi beklemesinler. Gelsinler ben onlara İstanbul da eğitim veririm.." Bu cevabı, emin olun kişisel bir megalomani yüzünden yazmadım. Türk plastik cerrahi camiası adına kızdığım için böyle yazdım. Sadece bana değil, bir çok meslektaşıma aynı düşünce ile yaklaşılıyor. "Yurtdışına gitmiş mi? Falan yabancı ülkede eğitim görmüş mü?".. Belki inanmayabilirsiniz ama Türk plastik cerrahisi, dünya genelinde çok iyi bir yerdedir. Son derece saygın, çok önemli makaleler yayınlamış bir çok meslektaşımız var.  Dünyanın ilk çift kol nakli ve dünyanın ilk rahim nakli (ve bunu takiben nakil rahimle gerçekleşen doğum) nerede gerçekleşti? Almanya mı? Fransa mı? Amerika birleşik devletleri mi? Hayır! Türkiye, Antalya, Akdeniz üniversitesinde! Antalya tıp fakültesindeki ekip (Prof. Dr. Ömer Özkan ve ekibi) dünyada ilk olan bir çok önemli ameliyatı başarmıştır. Penis onarımlarında literatüre "İstanbul flebi" olarak geçen ameliyatı İtalyanlar mı yaptı? Hayır, bu flebi dünya literatürüne "İstanbul" adı ile geçiren kişi Prof. Dr. Mehmet Mutaf tır. Son yılların popüler burun estetiği tekniği "Preservation rhinoplasty" tekniğini kim geliştirdi? Sevgili meslektaşımız Op. Dr. Barış Çakır.. Ülkemizin adını uluslararası platformlarda gururla duyuran bir çok meslektaşımız var. Buna rağmen hastalarımız CV lerde yurtdışında eğitim alıp almadığımıza bakıyor. Bırakın eğitim almayı, bir çok meslektaşım yabancı cerrahlara bizzat kurs vererek onları eğitiyor. Lütfen öncelikle bu aşağılık duygusundan kurtulalım.. Hayranlıkla bakılan bazı ülkelerin adı plastik cerrahi dünyasında hiç geçmez. Mesela günümüzde ünlü, dünyaya yeni bir teknik kazandırmış bir tek Alman cerrah akla gelmez, yoktur çünkü. Almanyada ünlü plastik cerrahi uzmanları kimlerdir biliyor musunuz? Türk cerrahlar! Emin olun yurtdışı dediğiniz ülkelerin bir çoğu aslında ülkemizin çok gerisinde.. 
 
Pandemi karantinası döneminde evde bolca vaktimiz oldu ve bu vaktimizi bolca tıp dergisi ve makale okuyarak geçirdik. Bildiğiniz gibi benim en çok yaptığım ameliyat, erkek genital estetik ameliyatları. Ağırlıklı olarak penis büyütme. Bu konudaki makaleleri okudukça hayretler içinde kaldım. Bir çok makalede çok ciddi yanlışlar vardı; bazıları baştan aşağı yanlıştı, benim gözümde tamamen çöptü; ama dergi editörleri makaleleri değerlendirmiş ve teknik açıdan yayına uygun buldukları için yayınlatmışlar. Halbuki bir çok makaledeki bilgiler, hatta bazı araştırma yazıları temelden, komple yanlıştı. Editör de bu konuda bilgi sahibi olmayınca, makaleyi teknik açıdan değerlendirmiş ve yayına izin vermiş. Benim okuduğum makalelerin en az yarısını ben editör olsam geri gönderir, yayına izin vermezdim. Sebeplerini açıklayayım da, o "yurtdışı" ülkeleri bizim ne kadar, nasıl gerimizde anlayın.
 
Örneğin Güney koreden yapılmış ve Aesthetic plastic surgery dergisinde yayınlanmış bir makale var. Burada anlatılan yağ alma tekniği tamamen yanlış. Teknik ayrıntılara girmek istemiyorum ama sorulursa ayrıntısı ile anlatırım. Sonra kalınlaştırma için enjekte ettikleri miktar çok düşük. Bence hiç bir fayda sağlamaz.
 
Bir çok makalede (özellikle ABD den yapılan makalelerde) penisde sağlanan uzama miktarı milimetrik olarak ölçülmüş. Bunu hiç gerçekçi bulmuyorum. Penisin boyu ancak ereksiyonda (ki o bile kesin ölçüm sağlamaz; penis hafif ereksiyona gelebilir yada taş gibi sert erekte olabilir) ölçülebilir bence. Kitaplarda ölçüm için şöyle yazıyor: "Penisi çekip bırakın.. Cetveli penis dibine dayıyarak ölçüm alın." Bu, bana hiç gerçekçi gelmiyor. Hele makalelerdeki milimetrik ölçümleri görünce artık o makaleyi ciddiye alamıyorum. Penis, öyle bir doku ki, ölçüm yapmamanız için binbir numara çekiyor size.. Bir kere bu organın içinde kemik falan yok. Sert bir doku değil, yumuşak. Hava sıcaklığı ve duygusal durumlardan etkileniyor. Tüm bunların üstüne bir de ereksiyona gelen bir doku.. Erkeğin karşısındaki dişinin güzelliği bile etkiler ereksiyonun sertliğini. Hiç bir şeyi sabit olmayan bu organın boyunu milimetrik olarak ölçemezsiniz!. Bu durumda bilimsel makalelerdeki "27 milimetre uzama sağladık... 32 milimetre uzama sağladık" gibi ölçümler nedir? Ben editör olsam bu kesin ölçümleri görür görmez makaleyi geri gönderirdim. "Bu kadar kesin nasıl ölçtün abicim penis boyunu?" diye de sorardım.
 
Karantina sırasında bir avrupa ülkesinden yapılmış bir makalede "ameliyatla sağlanan uzamanın 2-3 cm olduğu" yazılmış. Bunu yazan meslektaşlarımı ayakta alkışlıyorum; çünkü gerçek bu! Ameliyatla elde edilen uzamayı milimetrik olarak kesin bir şekilde ölçemezsiniz. Gerçekçi olun!. Yukarıda yazdığım sebeplerden ötürü, penisde sağlanan uzamayı ancak "2-3 santim" gibi tarif edebilirsiniz.. Gerçekçi olan budur..
 
Bir de çok garip bir durum var. Dünyada bazı plasik cerrahi klinikleri, penis kalınlaştırma için enjekte edilen yağ dokusunu yaşatmak için bazı çalışmalar yapmış. Bu konudaki makaleler yayınlanmış hatta. Mesela yağa PRP katılmış vesaire.. Ülkemizde de böyle çalışmalar yapılıyordu. Bir çalışmada bana da danıştılar ve çalışmalarını değerlendirmemi istediler.. Ben de sordum: "Neden penise enjekte ettiğiniz yağı yaşatmak istiyorsunuz?" Penise enjekte edilen yağın canlı kalmaması, ölüp, bağ dokuya dönüşmesi gerekiyor. Yağ dokusu canlı kalırsa sonuç kötü oluyor. Penis çok yumuşak oluyor, hasta kilo alırsa penis de kalınlaşıyor, kilo verince inceliyor. Hatta yağ dokusu canlı kalırsa içinden canlı yağ dokusuna bağlı kitleler çıkabiliyor; lipom gibi. Sonuçta olması gereken nedir? Bunu büyük harflerle yazacağım: PENİSDE CİLTALTINDA CANLI YAĞ HÜCRESİ OLMAMASI GEREKİYOR. NEDEN? ÇÜNKÜ DOĞADA DA (NORMAL İNSAN ANATOMİSİNDE DE) YOK DA ONDAN! İnsan vücudunda ciltaltında yağ hücresi olmayan tek yerdir penis dokusu! Hep söylüyorum, bir şeyin doğrusunu görmek için doğaya bakacaksınız. Mesela uçak tasarlarken kuşlara bakıp, onları örnek almışlar. Uçakların kanadı neden, var? Çünkü kuşlar kanatları sayesinde uçuyor. İnsan vücudunda da yağ hücresi olmayan tek yer penis dokusudur. Peki o zaman neden penise enjekte edilen yağ dokusunu yaşatmaya çalışıyorsunuz? Ben cevabı söyliyeyim: "Plastik cerrahi refleksi olarak enjekte edilen yağı yaşatmaya çalışıyorlar." Ama bu yanlış. Penis, çok özel bir doku. Ciltaltında, canlı yağ hücresi olmaması gerekiyor. Peki biz penise neden yağ enjekte ediyoruz? Cevap: "Enjekte ettiğimiz yağ dokusu, ölsün, fibröz dokuya dönüşsün, yani geride kalan yağ dokusunun bağ dokuya dönüşmüş posası, hacim yapsın, böylece penisin kalınlığını artırsın diye.." Böyle ufak bir alana 60 cc hacminde yağ enjekte ederseniz yaşamaz ve ölür. Ölen yağ dokusundan geride kalan bağ doku, penis çapının artmasını sağlar. İşte dünya genelinde plastik cerrahlar sanki yağın canlı kalmasının penisdeki kalınlaştırma etkisinin süresini uzatacağını düşünerek yağı yaşatmaya çalışıyor. Tamamen yanlış, hatalı bir düşünce. Yağın hacimsel etkisinin uzun süreli olmasının en önemli sebebi, hastanın beslenme alışkanlıklarıdır. Yakında bu konuyu son fikirlerimi yansıtarak anlatacağım bir makale ve youtube videosu ile ayrıntılı olarak açıklayacağım. Size hemen özet geçeyim: "Hastanın beslenme alışkanlıkları hayvansal yağdan zengin beslenme şeklindeyse enjekte edilen yağ uzun süre kalıyor.. Eğer bitkisel yağlarla besleniyorsa, penise enjekte edilen yağ bir süre sonra kısmen kayba uğruyor ve 1 sene sonra ek bir yağ enjeksiyonu yapmak gerekiyor." Dünyada bir çok plastik cerrahi kliniği, enjekte edilen yağın kalitesinin hastadan hastaya farkettiğini, hayvansal yağlarla beslenen kişilerde göbekten alınan yağın daha kaliteli olduğunu ve uzun süre erimeden kaldığını bilmiyor. Yağın, penis ciltaltında yaşamaması gerektiğini bilmiyor ve yağı yaşatmak için çalışmalar yapıp makaleler yayınlıyor. Anlatabiliyor muyum, neden bir çok ülkede bu konunun çok anlaşılmadığını, bizim yurtdışındaki cerrahlardan çoook daha tecrübeli olduğumuzu? Peki tecrübe farkımız ve bu konuda dünyanın geri kalanına göre çok daha ileride olmamız nereden kaynaklanıyor? Bunun çok net 2 sebebi var.. Aşağıda madde madde anlatıyorum (okuyunca, neden yurtdışındaki yabancı cerrahlar gelsinler, onlara ben anlatayım dediğimi anlayacaksınız)..  
 
1) İstanbul da; yani tam manasıyla MEDENİYETLERİN BULUŞTUĞU ŞEHİRde çalışıyoruz. Bu ne anlama geliyor? İstanbul da olmanın ne farkı var? Şöyle açıklayayım; avrupada çalışan yabancı cerrahlar, sadece avrupada yaşayan hastaları ameliyat ediyor.. ABD deki cerrahlar ise genelde ABD de yaşayan hastaları ameliyat ediyor. Buralara ülkemizden yada başka müslüman ülkelerden giden hasta varsa da azdır. Halbuki; dedim ya İstanbul medeniyetlerin buluştuğu bir şehir. Buraya hem avrupadan gıdalarla domuz yağı alan hasta grubu, hem de ülkemizdeki hiç domuz yağı tüketmeyen hastalar geliyor. Yıllar içinde gözlemledik ki, bu iki hasta grubunda göbekten aldığımız yağ çok farklı yapıda. Bu konu üzerine saatlerce konuşabilirim ama kısaca, iki madde halinde özet geçeyim..
 
a) Hayvansal yağlarla (domuz yağı, kuyruk yağı, somon gibi yağlı balıklar) beslenen hastalarda (yurtdışından gelen hastalar) göbek yağ dokusu çok kuru geliyor. Patates püresi gibi.. Ameliyatta alınan yağı süzdüğünüzde hiç bir şey süzülmüyor. Bu tipte yağı penise enjekte ettiğinizde bu yağ dokusu beklendiği gibi 3 hafta içinde bağ dokuya dönüşüyor; ama daha sonra erime olmuyor. Çok uzun yıllar erimeden kalıyor. Benim gördüğüm, ameliyattan sonra 3., 5. ve 7. yıllarındaki bir çok hastada hiç erime yoktu. Daha da uzun yıllar erimeden kalacağını düşünüyorum. Genelde avrupadan gelen hastalar (Türkler dahil) bu yapıda yağa sahip.. Ameliyatta göbekten aldığımız yağın kuru olduğunu görüyoruz ve genelde çok uzun yıllar erimeden kalıyor.
  
b) Bitkisel yağlarla beslenen (zeytinyağı, ayçiçek yağı, mısır yağı) hastalarda (yerli hastalar) ise göbek yağ dokusu, ameliyatta alındığında çok sulu geliyor. Süzüldüğünde bir kısmı sıvı olarak akıp gidiyor. Bu tip yağ dokusunu daha çok ülkemizde yerleşik hastalarda görüyoruz. Genelde kayba uğradığı için bir yıl sonra bir yağ enjeksiyonu daha yapılmasını tavsiye ediyorum. 
 
Dünyanın hiç bir ülkesinde cerrahlar bu ayrımın farkında değil! Yayınlanmış hiç bir makalede göbek yağının iyisinden kötüsünden bahsetmiyor; çünkü yabancı ülkelerdeki cerrahlar istanbul gibi çok özel bir konumda olan bir şehirde çalışmıyorlar. Dediğim gibi medeniyetlerin buluştuğu bu şehirde biz gıdasında domuz yağı olan hastayı da görüyoruz, hiç domuz yağı almayan, zeytin yağı ile beslenen hastayı da görüyoruz. Bu yüzden yabancı cerrahların bizim tecrübemize sahip olmaları mümkün değil. Peki bu tecrübeye sahip olmak için sadece istanbulda çalışmak yeterli mi? Aşağıda 2. maddeye bakınız.. 
 
2) 10 senedir tüm ameliyatlarımı baştan sona VİDEO İLE KAYIT ALTINA alıyorum. Bildiğim kadarıyla İstanbulda penis büyütme ameliyatı üzerine yoğun çalışıp, 10 senedir tüm ameliyatlarını video ile kayda alan ikinci bir cerrah yok. "Yurtdışındaki yabancı cerrahların da" böyle bir şey yaptıklarını sanmıyorum. Yukarıda bahsettiğim gibi bazen hastalar 5 sene, 7 sene sonra kontrole geliyor. Bu hastaların video kayıtları olmasa ameliyatta aldığımız yağın nasıl olduğunu hatırlamamız imkansızdır. Kontrole gelen hastaların video kayıtlarını izliyorum, kontrole geldiklerinde de bugün (ameliyattan 5 sene, 7 sene sonra) nasıl sonuç aldığımızı görüyoruz. Bu sayede bu ameliyat konusunda tecrübelerimiz son derece sağlam oldu. Yurtdışı ülkelerdeki cerrahlar daha göbek yağının yapısı ile beslenme şekli ve ameliyatın sonucu arasındaki bağlantıdan habersizler. Yazılan ve tıp dergilerinde yayınlanan makalelerden belli bu. Hastam bana yazmış: "Hocam CV nize baktım. Hiç yurtdışına eğitim için gitmemişsiniz.." Bu sorunun beni kızdırması normal. Milletçe bu aşağılık duygusundan kurtulmamız gerek. Ülkemizde plastik cerrahi her açıdan son derece gelişmiştir. Yurtdışına gidip nereden eğitim alayım? Yok öyle bir yer! 
 
Op. Dr. Oytun İdil
oytunmd@gmail.com
www.peniscerrahisi.com