Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Mart '15

 
Kategori
Öykü
 

Tırlatan Muhasebeci

Tırlatan Muhasebeci
 

TIRLATAN MUHASEBECİ


Her şey Özal’la başladı diye düşündü.

Sözde Avrupa Birliği’ne girecektik. Maliye açısından Avrupa Birliği’nde kdv olduğu için Türk Ekonomisine de katma değer vergisinin getirilmesi gerekiyordu. Önce kdv beyannameleri üç aylık olarak verilecekti. Sonra da aylığa dönüştürülmüştü. Aylığa dönüşmesi, önceleri yılda bir seferde işlenen gelir giderlerin artık her ay defterlere işlenmesi demekti. İşler artmaya başlamıştı, her ay esnafın belgelerinin alınıp işlenmesi lâzımdı.

Sonraki yıllarda geçici vergiler, mükellef bilgi bildirimleri, ba-bs formları gırla gelmeye başlamıştı.

Herhalde; maliye, nasıl olsa bilgisayarlar yaygınlaştı, bunların üzerlerine atıverelim bütün işleri diye düşünmüştü. Tahakkukları bile muhasebeciler alacaklardı artık.

Öte yandan sigorta, bağ-kur, belediye, ticaret odası, esnaf sanatkârlar odası, bankalar esnafın başına bir sürü iş çıkarıyordu. Çoğu angarya olan bu işler muhasebecilerin başına patlıyordu.

Peki, muhasebecilerin ücretlerini alabilme hususunda devlet arkalarında mıydı? Maliye arkalarında mıydı? Hayır… Devlet bu mesleği ister yap ister yapma bizi ilgilendirmez, diyordu… Muhasebeciler devletin gözünde noterler kadar olamamışlardı.

Muhasebeci Seyfullah büroda oturmuş bunları düşünürken bir müşteri içeriye daldı:

- Hayırlı işler, elektrik faturaları lâzım onları bir kontrol edelim üstad!

Seyfullah dosyayı çıkarmaya çalışırken iki dakikada bir çalan telefon yine kendisini arıyordu:

- Seyfullah Bey bizim şirketin son üç yıllık mizan, kurumlar vergisi ve geçici vergileri lâzım. Bankaya göndermemiz gerekiyor. Bizim imza sirküleri ile vergi levhasını da gönderiverin lütfen!

Bu bankalar da çok oldu diye söylendi Seyfullah, günde otuz kez bankalar tarafından aranılıyoruz, bankalara mı bakacağız, defter mi işleyeceğiz yahu!

Arka arkaya müşteriler gelmeye başlamıştı.

- Sigorta prim kâğıdım lâzım!

- Bağ-Kur aylık ödemem kaç para oldu?

- İlân reklamı belediyeden sorduruver!

- Su paramız nereye yatacak?

- Bizim şirketin genel kurulu var!

- Kdv alacağımız ne kadar?

- Şunu bir fotokopi çekiversene Seyfi?

- Geçici vergiler ne kadar çıktı!

- Stopaj tahakkuk fişimi almaya geldim!

Seyfullah, her ay periyodik olarak kdv, stopaj, damga vergisi, ba-bs gibi beyannameleri yetiştirmek zorundaydı. Gününü geçirirse müşterileri ceza yiyecekti. Üç ayda bir de geçici vergiler, muhtasar beyannameler yapılmalıydı. Her ay esnafın gelir-gider evrakları takip edilmeli, defterler işlenmeli, vergileri çıkarılmalıydı. Öte yandan her Allah’ın günü çıkarılan tebliğler, genelgeler, kararnameler, yasalar internetten ve dergilerden takip edilmeliydi.

Seyfullah, her gün ekranlara uzun süre bakmak zorunda kalıyor, gözlerinde şimşekler çakıyor, beynine ağrılar giriyor, elleri yoruluyordu. Bizim kazandığımız para helâl çünkü çok emek sarf ediyoruz diye düşünüyor ancak bedeninin ve zihninin gün geçtikçe çok yıprandığını fark ediyordu.

Sosyal hayatı son derece zayıflamıştı. Gezmek için zor zaman bulabiliyordu. Ailesine, çoluk çocuğuna gereken ilgiyi gösteremiyordu.

Devlet, her ay gönderilmesi zorunlu olan beyannamelere yeni yeni bölümler ekliyor, eskiden iki dakikada yapılan beyannameler on dakikalık sürede zor yapılabiliyordu. Nasıl olsa elektronik ortam vardı ya, kolaydır bu işler, yapsın muhasebeci, başka ne işi var!

Seyfullah, yapılan bazı şeyleri çok lüzumsuz görüyordu. Neden bunları yaptığını anlayamıyordu. Mesela beş bini geçmeyen faturalar için boş ba-bs bildirimlerini yapmaya ne gerek vardı?

İşlemek için fişlerin bir tanesinin olmayışı nedeniyle o işyerine gidip araştırma yapıyor, müşterilerin kaybolan fatura defterlerinin kendisinde olduğu iddia ediliyor, üç gün sonra müşteride olduğu anlaşılıyor, ancak sıkıntısı yine muhasebeciye kalıyordu.

- Yazar kasam bozuldu abi şuna bir bakıversene!

- Bu kadar sigorta primi olur mu yahu?

- İşçim üç gündür işe gelmiyor ne yapacağız?

- Bana ön muhasebeye bir adam buluver!

- Dükkân sahibiyle şu kontratı bir düzenleyiverelim.

- Defter tasdiklerine bu kadar para gider mi yahu?

- Bu otuz lira damga vergisi ne parası, benim işyeri geçen ay kapalıydı ki zaten!

- Biz sigortadan hâlâ rapor parasını alamadık, muhasebecinin yüzünden diyorlar!

-Abi benim arabanın motorlu taşıtlar vergisi ne kadar tutar?

Öte yandan Seyfullah’ın birçok şahsi ödemeleri vardı. Dükkân kirası, ev kirası, kredi kartları ödemeleri, işçi ücretleri ve sigortaları, motorlu taşıtlar vergisi, belediye ilân-reklam, katı atık vergileri, oda aidatları, çocuk servis paraları, bilgisayar sistem ödemeleri, elektrik, telefon ödemeleri, maliye vergileri, banka kredi ödemeleri, işhanı aidatları, site aidatları, araba vize ve sigortaları… Bunları aklına getirdikçe kafayı üşütecek gibi oluyordu. Zaten son zamanlarda çok unutkan olmuş, neyi nereye koyduğunu bilememeye başlamıştı. Stresten ve endişelerden dolayı bazen kendi kendine konuşur olmuştu. Zaman zaman kendi kendine şarkılar söylüyor, bağırıp çağırıyor, kimi zaman da dakikalarca susuyor, hiç konuşmak istemiyordu. Sürmenaja mı yoksa depresyona mı girdiğini kendisi de anlayamıyordu.

Yeterli vakti olmadığından düğünlere, açılışlara, sünnetlere, toplantılara, eğlencelere gidemiyordu. Bazen de hiç tahmin edilmeyecek şekilde boşluk bulduğundan sosyal bir faaliyette bulunuyor, insanları şaşırtıyordu. Anormal bir hayat yaşadığı belliydi.

35 yıllık muhasebeciydi, başlangıçta bu mesleğin çok suçlayıcı bir meslek olduğunu okuyarak bu işi kabullenmişti. Ama son yıllarda suçlamalar o kadar artmıştı ki fena halde bunaldığını hissediyordu.

Emekli olmuştu ancak, geçimini sürdürecek maaşı alamıyordu. Bu nedenle çalışmasını sürdürmek zorundaydı. En çok tuhafına giden şeylerden biri de işyeri sahibi olduğu için emeklilik maaşından kesinti yapılmasıydı. Hâlbuki personel çalıştırarak devlete istihdam sağlıyor, işsizliğin azalmasına katkıda bulunuyordu.

Müşterinin belediyede işi bitmemişse “muhasebecinin yüzünden” diye suçlanıyordu.

Maliyede iş bitmezse “muhasebecin yanlış yapmış.”

Sigortada problem çıkmışsa “muhasebecine sor.”

Ticaret Odası ? “muhasebecin yapsın!”

Bağ-Kur ? “muhasebecin bildirmemiş!”

Muhasebeci! Muhasebeci! Muhasebeci!

Seyfullah bu angaryalar, bu işkenceler, bu suçlamalar, bu günah keçiliği ne zamana kadar sürecek diye saçını başını  yoluyor, sıkıntıdan artık kendisinde beyin kalmadığı için sumatiği açık bırakıyor, önündeki çayı içmeyi unuttuğundan dakikalarca dolu bardak önünde duruyor, bazen anahtarları kaybediyor, bazen de cep telefonunu gittiği yerde unutuyordu. Resmi kurumların bürokratik saldırıları esnafı şaşkına çevirdiği gibi muhasebecileri de şaşkına çevirmişti.

Bir sabah kalktığında Seyfullah büyük bir değişim yaşadı. Sanki Seyfullah o Seyfullah değildi. Büroya geldiğinde bir dilekçe hazırladı. Maliyeye verilmek üzere bir yazıydı bu. Muhasebeciliği bırakıyordu. Kapanış dilekçesi verildi. Tutanaklar tutuldu. Seyfullah personelini işten çıkardı ve büronun kapısına kilit vurdu.

Ancak bir hafta sonra çarşıdan yeni bir büro tutmuştu. Vergi Dairesine haber vermeden kapıya küçük bir levha astı. “Angarya İşler Bürosu”

-İstediğiniz dilekçe yazılır.

- Elektrik, su paralarınız yatırılır.

- Cep telefonu ve sabit telefon ücretlerini yatırabiliriz.

- Belediye işleriniz takip edilebilir.

-Sigorta, Bağ-Kur işleriniz yapılabilir.

Eski müşterilerine defterlerini geri vermeye başlamıştı ama onlar Seyfullah’ın muhasebeciliği bıraktığını zannetmiyorlardı. Tekrar defter getiriyorlar ama o reddediyordu.

Seyfullah’ın yeni dükkânında neşesi yerine gelmişti. Şarkılar söylüyor, bazen televizyonu çok yüksek sesle açıyor, etrafındaki esnafları rahatsız ediyordu. Çevresindekiler ilk zamanlardaki anormallikleri anlayışla karşıladılar ancak birkaç dengesiz hareketi onları endişelendirmeye başladı.

Bazen kafayı kazıtarak işe geliyor, bazen kış gününde kısa pantolon giyiyor, bazen büronun önünde davul zurna çaldırtıp çalanlarla birlikte hoplaya zıplaya oynuyordu. Geçenlerde onu büyük bir köpekle büronun avlusunda dans ederken görmüşlerdi.

Dükkânın önünden gelen geçenler camda tuhaf yazılar yazıldığını görüyorlardı.

- İstediğiniz siyasi partiye kayıt yaptırabiliriz!

- Arabalarınızı değiş-tokuş edebiliriz!

- Eskiler alabiliriz!

- Her türlü şikayetleriniz değerlendirilir!

- Pasolig kartı satılır!

- Evinize su gönderilebilir!

-Bilgisayarınıza format atılır!

-Ehliyet işleriniz takip edilir!

- İçki ve sigara siparişi verilebilir!

- Kuş eti satılır!

- Psikolojik danışmanlık yapılabilir!

- Güzellik yarışması tertip edilebilir!

- Dolar, euro bozdurulabilir!

- Tüp gaz siparişi verilebilir!

- Çerez siparişi alınır!

-Parfüm satışına başlanılmıştır!

Seyfullah’ın akıl sağlığını kaybettiği biraz geç anlaşıldı. Ne zamanki büroya etek giyip geldi ve çay makinesi alıp çarşıya tepsiyle çay dağıtmaya başladı, arkadaşları onun tırlattığını anladılar. Ayrıca, üç-dört günde bir havaya ateş açması hiç hoş bir durum değildi.

Şikayet üzerine iş yerine gelen polisler, Seyfullah diretip kendini yerlere atmasına rağmen, onu önce en yakın hastaneye, oradan da Manisa’da bulunan akıl hastanesine sevk ettiler.

Eşi, çalışanları, akrabaları, komşuları, eski meslektaşları, olaya inanamadılar ama durumu hiç iyileştirilemeyecek kadar kötüydü.

Muhasebecilik dünyasından bir yıldız kaymıştı.

Yılların muhasebecisi Seyfullah tırlatmıştı…

 
Toplam blog
: 137
: 158
Kayıt tarihi
: 09.03.14
 
 

1958 yılında Söke'de doğdum. Esnaf çocuğu olarak ilk, orta ve lise eğitimimi Aydın ili Söke ilçes..