Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '10

 
Kategori
Sinema
 

Titanların Savaşı-Yunan Mitolojisi ve seyre değer bir film

Titanların Savaşı-Yunan Mitolojisi ve seyre değer bir film
 

Clash of the Titans, Hollywood’ın daha önce aynı isimli bir benzerini de çekmiş olmasına rağmen son yıllarda pek el atmadığı bir konu başlığı; Yunan Mitolojisi ile ilgili yapılmış, bu senenin yüksek bütçeli ve en dikkat çekici filmlerinden biri. İzledim ve potansiyeline erişemediğini düşünmekle birlikte filmi beğendiğimi söyleyebilirim.

Filmin girişinde, senaryonun Yunan Mitolojisini kaynak alan öykünün neresinde durduğunu öğreniyoruz.

Titanlar, efsanevi Altın Çağ’da dünyayı yönetmiş güçlü bir Tanrı ırkıdır. Ancak Olimpos dağının tepesinde oturan Olimpos Tanrıları onlarla savaşır ve Titanları yenerler. Ardından, Titanların bir kısmıyla iş birliği yapan babasının elinden idareyi alan ise Zeus olur ve Zeus ile iki kardeşi, Zeus gökleri, Poseidon denizleri, Hades ise yer altını olmak üzere dünya hakimiyetini bölüşürler. Ancak Zeus tarafından yaratılan insanların bir zaman sonra Tanrıların dünyayı ve yaşamlarına kendi oyun alanlarına çevirmesinden duyduğu rahatsızlık iyice artar ve insanlar Olimpos Tanrılarına isyan ederler. Film, insanların Zeus heykellerini yıktığı, onlara “yeter artık” dediği bir ortamda Tanrı Zeus’un aslında sevdiği insanlığa karşı bu isyanı cezalandırmak için kardeşi Hades’e ve onun yıkım güçlerine izin vermesiyle başlıyor.

Hades yine bir isyan toplantısının ortasında kral, kraliçe başta Argos halkına görünüyor ve onlara eğer güzel prenseslerini kurban etmezlerse Argos’un yerler bir olacağı haberini veriyor.

Hades ve onun güçlerine karşı mücadele bayrağını açacak insanlığın yardımcısı ve önderi ise bir Yarı Tanrı: Zeus’un dünyadaki bir kaçamağından meydana gelmiş, Zeus’un oğlu Perseus… Bundan sonra Perseus ve Argos’luların Hades ve diğer kötücül yaratıklara karşı verdiği çetin savaşı izliyoruz.

Filmle ilgili değinmelerimize de buradan başlayalım.

Titanların Savaşı ismindeki filmde konudan görüldüğü üzere Titanlar sonrası döneme ait bir öykü anlatılıyor, filmde Titan yok ve filmin ismi bu bakımdan daha çok deyiş güzelliği bakımından verilmiş gibi duruyor. Yine de İskandinav ve Mısır Mitolojisi ile birlikte en zengin mitolojilerden biri olan, Mısır’dan ilham aldığı gibi Roma’ya da ilham veren Yunan mitolojisi ile ilgili film, kavradığı noktadan kendisine yetecek denli bilgilendirme yapmayı, konuyu oldukça açmayı başarıyor. Senaryonun zayıf olduğu söylenemez. Kendi içinde, seçtiği kapsamdan doğan bir tutarlılığı var ve yeterince sürükleyici. Ancak akışın bazı kısımlarında da düşündürten zayıflıklar olduğu da belirtilmeli. Örneğin Perseus’un filmi sürükleyen intikam meselesinde sebebin iyi açıklanamayıp havada kalmış olması, gelişmelerin çözüldüğü son bölümün fazla aceleye getirilmişe benzemesi gibi.

Filmin görselliği yerinde. Hatta “yerinde” düşük bir tabir olur, çok ciddi bir emek ürünü ve keyif verici cinsten. Başta bizim bugün tamamını Ege olarak bildiğimiz denizler, yer altı ve diğer karanlık atmosferler çok iyi resmedilmiş ve hikayeyi bozan ve içine girilmesini zorlaştıran pek bir açık bırakılmamış. Yalnız bir handikap olarak, 3d teknolojisiyle izlediğim filmde, bazı deniz sahneleri dışında bu teknolojinin fazlaca katkısını göremediğimden söz edebilirim.

Süre bakımından da film biraz kısa gibi. 118 dakika, sonun aceleye getirildiği, mitolojik karakterlerin tasvirlerinin biraz dar kaldığı düşünülürse bir yarım saat daha rahatlıkta artırılabilirdi.

Müslümanlar veya Araplarla ilgili de açık göndermeler var. Çölde karşılarına çıkan ve önce düşman sonra dost olan Cinler, belirdikleri sahnelerde ortaya çıkan müzik, giyim ve konuşma tarzları ile Batılı insanın gözündeki arkaik Ortadoğu savaşçısının tipik bir görünümünü temsil ediyor (liderleri Şeyh Süleyman). Cinlerin kötü ve şeytani bir dış görüntüsünün, hatta kalplerinin olması, şeytana yakın ama şeytan olmayan, yeri geldiğinde çıkarları ölçüsünde insanlarla ortaklık kurup kendilerinden faydalandıran hali yine bugünün Ortadoğu-Batı ilişkilerinde hakim Batı bakışıyla ilgili de bir fikir veriyor.

Zeus rolündeki Liam Neeson Schindler’in Listesi’nde de oyanmış iyi bir oyuncu. Bu filmde de rolünün hakkını verdiği söylenebilir ama Zeus karakterinin görkeminin filmde yeterince yansıtılamadığını, Zeus’un filmde yer yer dünya olaylarından bihaber bir görüntü çizdiği düşünüldüğünde Neeson’ın karakterinde oyuncunun kendisinden kaynaklanmayan bir sıkıntı da varmış gibi görünüyor. En son The Reader filmindeki rolüyle hatırladığımız bir başka önemli oyuncu Ralph Fieness da rolünün hakkını aynı şekilde vermesine karşın karakterinin bir Hades’tan beklenebilecek en üst düzeye taşınmayan görece görkem eksikliğinin sıkıntısını o da yaşıyor. Perseus rolündeki Sam Worthington’ı ise en iyi yakın zamandaki Avatar’dan tanıyoruz. Worthington bu tür filmlerde tercih edilir olmasındaki ciddi etkenlerden saydığım abartısız oyunculuğunu bu filmde de göstermiş ve kusursuz bir oyunculuk sergilemese de rolünde sırıtmamış. Ayrıca Io rolündeki Quantum of Solace ve St Trinians’la tanınan Gemma Arterton ve “And Starring Pancho Villa as Himself” ten hatırladığımız Prenses Andromeda rolündeki Alexa Davalos da oyunculukları ve dış görünüşleriyle filme nefes vermeyi başarıyorlar.

Titanların Savaşı başta da belirttiğim gibi, son zamanların en dikkat çekici filmlerinden biri. Ne bir sinema şaheseri, ne en yüksek düzeyde etkileyiciliğe sahip, Yunan Mitolojisi’ni daha ötesi mümkün olmayan bir yolla anlattığı da söylenemez, ama kendiliğinden farklı senaryosu ve görselliğiyle, fantastik yönüne karşın taşıdığı kültürel referansların önemi ve tabii yerinde seçilmiş oyuncu kadrosuyla izlenmeyi hak ediyor.

 
Toplam blog
: 108
: 2011
Kayıt tarihi
: 22.06.07
 
 

İsmim Burak Çapraz. Buraya başladığımda 21'dim, öğrenciydim. Bir okul bitti ama hala öğrenciyim. İl..