Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Eylül '07

 
Kategori
Anılar
 

Tiyatrom. Bir numara!

Tiyatrom. Bir numara!
 

Arkası yarınların nesli, televizyonsuz bilgisayarsız internetsiz neler yaparlardı? Üstelik çetsiz ve cepsiz! Vakitlerini neyle nasıl heba ederlerdi! Can sıkıntısından psikologların eşiklerini mi aşındırırlardı?

Kızmabirader, tombala, yakar top, kaydırak! Bağıra çığıra sokakları dolduranların oyunları! O zamanın yolları çok daha geniş ve ferah idi! Dört tekerlekli, Fransızlar Almanlar Koreliler İngilizler iki sıra park halinde, umuma açık alanları henüz işgal altına almamışlardı!

Chevrolet, Dodge, İmpala pek nadir tozu dumana katardı. Faytonları çeken doğal güçler, sık sık atıklarını etrafa serpiştirirlerdi!

Sırtında senelerin yükünü taşıyanların sözleridir ancak ve ancak: Neydi o günler!

Üreme konusunda, insanoğlu da onlarla yarışa girme ihtiyacı hissetmezdi. Herkese yeterince yer vardı! Şimdilerde durum farklı. Ne kadar çok dört teker, bir o kadar beşer! İşte o zamanların en büyük eksiği! Saç saça, baş başa kimse kavga etmezdi, park yeri yüzünden!

Tabii ilginç uyarı levhaları görmek büyük bir şans eseriydi!

“Buraya park edenin, lokması bedava dökülür ve dağıtılır” gibi.

Her babanın harcı değildi, ailesine bir yazlık ev armağan etmek!

Bazı semtlerde oturanlar, Pazar günleri kamyon kasasının arkasına toplaşır, davul dümbelek mahallecek çimmeye giderlerdi! Peder Bey bizleri bu toplu gezilerden her daim mahrum kılmıştı. “Olmaz tehlikeli ” derdi.

Yazlıklardan bihaber, yaz tatillerini İstanbul da babaannemin Eyüp’teki bostanlı evinde geçirirdik! Erik ağaçlarının üstünde!

Vapurla gidilirdi. Lortlar kamarasına memur maaşı yetmediğinden, avam bölümünde uyuklardık.


2o.Ağustos 2o.Eylül Fuar zamanı polisin izni olmazdı. Bu süre zarfında bıktıracak kadar uslu olmaya özen gösterirdik! Ufacık bir hatanın bedeli ağır ödenirdi.”Fuara gitme yasağı”

Kurallara karşı gelmemenin ödülü, bilâistisna her gün fuara gitmekti! Babamızın her akşam nöbeti vardı. Sormayın nerelerde!

Devlet tiyatrosu, Medrano gibi dünyaca tanınmış sirkler, konserlerde nöbet tutardı. Büyükler Kore şehitlerinden söz ederlerdi ama yollara mayın döşendiğini, aklına gelenin bombaya dönüştüğünü ben hiç duymamıştım çocukluğumda, buna rağmen BMW motosikletler asayiş sağlamak uğruna farlarını dört açarlardı!

Adettendi nevale ile gelinirdi Fuara, kuru köfteler haşlanmış yumurtalar börekler kurabiyeler! Her köşe başında fıskiyeli çeşmeler vardı su içmek için. Birde gazoza bayılırdık, Amerikanvari içeceklerle henüz tanışmamıştık! Her adım başında Amerikanvari yiyecekler de satmazlardı!

Nevale tüketim faslı sona erdiğinde, amirler memurlarını görev noktalarına yönlendirirlerdi, babam beni her nedense tanıştırmayı hiç ihmal etmezdi “ Beyim! Bu benim bir numara” deyiverince utanasım gelirdi, adımı diline dolasın isterdim!

Hayatta bir numara olamadım ama çok şükür ne olup olmadığımı idrak edebilecek gücü benden esirgemiyor Yüce Tanrım!

Babam göreve başlamadan (Devlet tiyatrosunda, sirkte, konserde) yerimizi alırdık. Molier’in hastalık hastası ilk aşkım olmuştu. Medrano ile içime ne pahasına olursa uzaklara gitme ateşi düşmüştü! Konserlerde kanunun sesi beni büyülemişti, solo taksimin bitmemesi için içimden dua ederdim.

Tüm anılar şaha kalkmıştı: “TİYATROM” Türkisches Theater Berlin 10969 Alte Jakobsstrasse 12 – tesadüf eseri buluştuğumuz da bu albenisi olmayan kültür mekânı ile. Aralık 2006

Kocaman harflerle Türkçe Almanca yazılar!

Turgut Özakman’ın Deli Bayramı ve Anton Pavloviç Çehov’un Doktor Civanım isimli oyunlarından seçilmiş yedi tabloluk iki bölümden oluşan.. Yöneten: Metin tekin Reji asistanı: Önder Baykul

Dekor: Dieter Rinkes Kostüm: Mirina German Atak

Oyuncular: Tayfun Kalender, Keziban Kalın, Hakkı Krant, Tanya M. Erartsın- Özuzun, Cem Sultan Ungan

Sevinçten birbirine dolaşan elim ayağımı çözer çözmez, iki bilet aldım cumartesi akşamına, biri benim biride babamın oğlu için! Telefonda “Gösteriden sonra Foçalıya fasıl dinlemeye yemek yemeğe gideriz”dedim “ Tamam olur Berlin’de Türk tiyatrosu mu var?” Sorusuna, büyük bir gururla “Yaaa! Evet” Yanıtını verdim.

Bu yanıtın içinde çok daha fazlası vardı! Vatanım beni yaban ellere salıverdiğinde, dağarcığıma yabancılık çekmemem için ne lazımsa koymuştu! Sağlam temeller üzerine inşa etmek zor değil!

Yenilikleri özümseyerek, kendi özgünlüğünü yıpratmadan yapı taşı olarak kullanabilmek! Gurbet beni ülkemle daha da yakınlaştırdı.

Başkalarının güzelliklerini görmezlikten gelmedim örnek aldım kendime uyarladım. Doğduğum yerin iyi olmayan tarafları, onu sevmeme engel olmadı, herkes bilir ki doğrudan veya dolaylı hepimizin payı vardır, yolunda gitmeyen işlerde.

“TİYATROM” Vatandan uzaklarda doğmuş, tanıştığıma çok sevindim! Onu ziyaretimden başka bir katkım olmadı! Hâlbuki onun sevgiye desteğe ihtiyacı var!

Vatana hizmet, Ataya minnet borcu nasıl ödenir?

Not: Beğeninize sunulan resimlerin bazıları aile albümünden: Motosikleti kullanan polis memuru babam Avni Culduz (İzmir Fuarında) yine İzmir Fuarı göl gazinosu kenarında, iki polis memurundan sağdaki, polis kolejinden yeni mezun olmuş doğduğu şehir İstanbul’dan (ilk tayini) İzmir’e gelmiş genç bekâr memur Avni Culduz

Boyu, topu büyükçe kurdeleli kız çocuğu (Alev meisel) Baba, babaannesi halaları ve hala kız ile gül bahçesi İzmir fuarında çekilmiş bir resim. Diğer resimler Berlin’de çekildi( Foçalıdaki ikili: Ben ve karındaşım Culduz)

 
Toplam blog
: 584
: 853
Kayıt tarihi
: 01.03.07
 
 

Dinleyenin olmadığı yerde anlatmanın önemi! Nasıl YAZAN oldum. 'Yalnız doğar, yalnız göçer' eskile..