Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '07

 
Kategori
Haber
 

Tohum

Tohum
 

"Hadi arkadaşlar, topluca bir fotoğraf çektirelim" dendiği zaman, boyu birazcık kısa olanlarda nasıl bir panik başladığına siz de şahit olmuşsunuzdur. Aslında bu o kadar doğal bir duygu ki, herkes böylesine önemli bir toluluğun anısı olarak uzun yıllar saklanacak, elden ele, nesilden nesile aktarılacak bir fotoğrafta, şöyle net ve iyi biçimde görünmeyi istemektedir.

Her şeyin bir kolayı ve çaresi var. Bu doğal ihtiyacın da normal şekilde giderilebilmesi, kimsenin kimseye zarar vermeden bu işin halledilebilmesi için, ön sıraya sandalye konup herkesin oturması sağlanır, arkada bir sıra ayakta durulur, onun arkasında da yerleştirilen bir platforma insanlar çıkartılarak, fotoğrafta herkesin düzgün ve eşit şekilde görünmesi temin edilir.

Kuralına uygun şekilde, biraz uğraşılarak, plan yapılarak, emek sarfedilerek toplu fotoğraf çekimi böyle yapılır. Ne yazık ki bu imkânları her zaman her yerde temin etmek mümkün olmaz. Sözgelimi bir gezide, aniden rastlanılan güzel bir manzara önünde toplu fotoğraf çekme fikri ortaya atıldığı zaman böyle bir düzeneği, kim, nasıl kuracak?

Eğer insanlar biraz anlayışlı, kültürlü, bilgili ve en önemlisi de birbirine saygılıysa, ortaya kendiliğinde böyle bir sıralama çıkıverir. Meselâ kısa boylular, bayanlar, ön tarafa çökerler, arkalarında orta boylular yer alır, en arkaya da boyu uzun olanlar geçti mi, iş hallolur.

Peki böyle bir düzen sağlayacak olgunlukta ve anlayışta insanlar yoksa ne olur?

Hepimiz okul yıllarında "deli"kanlılık ruhu ve öğrencilik heyecanıyla çektirdiğimiz fotoğrafları düşünürsek, nasıl birbirimizi çiğneye çiğneye öne çıkmaya çalıştığımızı, kimilerinin başkalarının omuzlarını bastırarak kendini göstermeye gayret ettiğini, bazı arkadaşlarımızınsa arkalarda yüzünün ancak dörtte bir kısmının görülebildiğini kolayca hatırlarız.

Ortalama olarak bizim ülkemizde bir insana uzun boylu denmesi için en az 1.80 civarında olması gerektiğini düşünürsek, herkesin oturduğu ve ayakta olanların da en fazla 1.60 boyunda olduğu bir ortamda, 1.70 boyundaki insan, herkesten uzunmuş gibi görünse de, ona uzun boylu diyemeyiz.

Fakat biz farkedilmeyi hedef aldığımızda, bu görünüm arzuladığımız amacı sağladığı için bize özel bir haz verir. Bu duyguyu farklı alanlarda da tatmak isteyen insanlar, kendilerini ön plana çıkarmanın yolu olarak, hep etrafındakilerin, daha bilgisiz, daha görgüsüz, daha yetersiz, daha daha daha... hep kendilerinden aşağıda olduğu imajını yaymaya çalışırlar.

Birbirimizi gönülden takdir edip yüceltmekte ve herkesin bulunduğu yere hakederek geldiğini kabullenerek saygı duymakta zorlanıyorsak, sebebi budur. Başkalarına verdiğimiz değer, sanki bizim değersizliğimizi ortaya çıkaracak diye ödümüz patlar. Ve onun için mümkün olduğunca herkesi kıskanıp aşağıya aşağıya çekeriz ki, biz biraz yukarıya çıkmış olalım.

Oysa biz gerçekten değerliysek, işimizin ehliysek, başkalarının değer vereceği bir kapasiteye sahipsek, hakettiğimiz övgüyü ve ödülü zaten alacağız demektir. Fakat, bilgiye, emeğe, tecrübeye ve liyakata önem vermeyen toplumlarda, ne yazık ki kendini farklı tanıtarak insanların hiç de haketmedikleri noktalara eş-dost, torpil ve benzeri yollarla ulaşması mümkün olduğu için, düzen bir kere bozulmuş ve bu karmaşık sistem hayatımıza girmiştir.

O kadar ki, kişisel boyutları da aşarak, toplumsal anlamda, dünyaya kendimizi kabul ettirecek bir proje sunamayınca, takdir edilecek bir bilgi birikimi ortaya koyamayınca, hakkımızda olumlu söylenecek bir gelişme de olmayınca, çareyi başka toplumları küçümsemekte, yeri gelince de aşağılamakta bulmuşuz.

Bizim mensup olduğumuz değerlerin dışındaki her değere, yani her millete, her dine, her mezhebe, her fikre, her anlayışa karşı çıkışımızın, onlardan hep olumsuz şekilde bahsedişimizin temelinde bu duygu yatar.

Nasıl ki 1.90 boyu olan bir insan, fotoğraf çekilirken topluluğun neresinde olursa olsun, görülmemek gibi bir endişe taşımazsa, bilgi ve beceri sahibi insanlar ve toplumlar da, kendilerine olan güvenleri dolayısıyla, hiçbir komplekse kapılmadan, başkalarını küçümsemek gibi bir basitliğe tenezzül etmezler.

Evvelki günn MB'da Seagull arkadaşımızın "Ermeni dölü, ya da tohumu" başlıklı yazısını okuyunca, tepemden aşağıya kaynar sular indi. Maalesef insanlık kavramını benliğinde oturtamamış bazı cahil aile çocuklarının bu tür kelimeler kullandığını hepimiz biliyoruz.

Hiçbir şekilde tasvip etmemin mümkün olmadığı bu tür ahlâksız davranışları, insanlık anlayışımla bağdaştıramadığım için, gerçek de olsa burada böyle bir yazının yayınlanarak ayıbımızın yüzümüze vurulmasından büyük üzüntü duydum.

Bu üzntüyü azaltmaya yetmeyeceğini bildiğim halde, yine de bunun bilinçsizce söylenmiş olduğunu ortaya koyması bakımından bir fikir vereceğini düşündüğüm için söylemek istiyorum. Ailece tanıştıkları en yakın arkadaşına bile, sokakta oynarken şakayla karışık "o.... çocuğu" diyebilen insanların bulunduğu bir ülke burası, yalan mı?

Tam bu aşamada dünkü Hürriyet gazetesinde yayınlanan bir haber ilgimi çekti. Haberde hepinizin tanıdığı şarkıcı Fedon, Yunanistan'da kendisine "Türk tohumu" şeklinde küfür edildiğini anlatıyordu. Belli ki bu tür davranışlar, benliğini tam olarak oturtamamış toplumlarda, en azından onların kişiliği gelişmemiş insanlarında rahatça açığa çıkabiliyor.

Bu durum bize bir rahatlık ve gevşeklik değil, tam tersine karşılıklı olarak toplumlarımızın birbirine karşı insanca davranması konusunda daha dikkatli olmamızı sağlayacak bir gayret vermelidir.

Başta politikacılarımız olmak üzere, hepimizin bundan böyle kısa yoldan komşularımızla veya problem yaşadığımız ülkelerele ilgili, hamasi nutuklar çekmek, demogojiye dayalı laflar üretmek yerine, gerçekçi bir barışa, karşılıklı sevgi ve saygı ortamını doğuracak sonuçlara yönelik etkinliklere başvurmaya özen göstermemiz gerektiğini düşünüyorum.

Sevgi ve saygı gibi iki önemli insanî ve ahlâkî özelliğin çocuklarımıza öncelikle ve çok iyi öğretilmesinin şart olduğunu da bir kere daha buradan haykırmak istiyorum.

 
Toplam blog
: 859
: 979
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi mezunu, ekonomik..