Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '11

 
Kategori
Deneme
 

Tok öykü: Az zamanda çok “his”

Tok öykü: Az zamanda çok “his”
 

Flash fiction, minimal, kısayoğun, kıpkısa, öykücük gibi isimlerle anılıyor akranları. Biz de ona “tok” ismini uygun gördük. Çünkü samimi, sade, doygun ve içimizden biri olduğunu düşündük. Yeni dönemimizde onu tanıtmak ve örneklerini sunmak istedik.

Şimdi şöyle oluyor.

  • Tok öykü bir aperatiftir. Kendisi de aperatiflerle beslenir.
  • Anlam kapalıdır. Anlam, pek çok yöne seferler düzenlenen şehirlerarası bir terminal noktasıdır.
  • Başı ve sonu belirli değildir. Kendisi bir muallak-severdir. Kısa cümleler sever, kısa keser.
  • Gerçeküstü ve gerçek bir arada yaşar. Her an her şey olabilir. Anlamsızlığın anlamını bağrına basabilir.
  • Tok öykü tasvirlerden çekinir. Okurun hayal gücünü sıfırdan inşa etmesini umar. Zorda kalırsa temel atar.
  • Ekonomik ve ergonomiktir. Tok öykü aslında romantiktir fakat romantizmi sevmez. Sık sık patavatsızlığa ve kabalığa başvurur.
  • Tok öykü; mizahtan, asonans ve aliterasyondan, bir de seciden yararlanır. İstem dışı bir şiirselliği vardır.
  • Birikim kombinasyonu (yaratıcılık) sağlamayı hedefler. Bu yüzden de sembolik olarak harf ve numara birleşiminden oluşan isimlerle gösterilirler (A12, B1Q3, Ğ3).
  • Tok öykü, anlık durumları sever. Olay her zaman azdır, zaman dilimi kısadır. Düşünceler (bilinç akışı) aktiftir.
  • Tok öykü, az zamanda çok “his”ler başarır.

Tok öykü ile bir öğle yemeği yedik. Haliyle kısa sürdü bu görüşmemiz. Biz doyduk, afiyet olsun.* * *


E1960

 

Elinde 1960’lı bir kitap, başı sonu parçalanıp sökülmüş. Gövdesinden koparılmış, yere yatak olmuş bir çekyat. Televizyonsuz, internetsiz, müziksiz, telefonsuz… Varlık düşünceye çok yakın. Akışkan.

Saf bir horultu, baş ucunda defter, kalem, elinde bir fener. Ayakkabı kutusunda sayfalarca karalanmış not oturur, edebî şahsiyet kahrı çekemeyen potansiyellerle doğru orantılı bir şekilde yakıldıklarında sözcük kusacaklar odaya. Kurtarmak isteyecek geri zekalı bir egoist yok. Çok üşürse eğer, usta ve çırağı ve de ilişkilerini yakacak. O çürümüş bodur gelirse onu da…

- Bu g*t kadar odada, bütün dünya umurunda. Sana kaygı verecek tüm pisliği her öğün sömürdü, somurtkanlığı tam da bundan.

- Saçlarının dökülmesi değil hala dökülecek saçları olması delirtti onu. Dökülen saçları sayfalar arasında kuruttu. Sarı dişlerini sen uyurken siyaha boyadı, artık fırçalama derdin yok.

- Savunmasız bir aciz. Tüm acizler gibi. Dört duvar arasında kaldığına mutlu olacakken hayıflanıyor. İsteğin onu buradan çıkarmaksa sallarım ve düşer duvarları. Maskesini de g*tüne sokarız artık.

- Üzgünüm, içindeki köpekler argodan havlıyor. Söylediklerimin yarısını yapıp, yaptıklarımın yarısını söyleseydin bir b*ka yaramazdı ya hoş, olsun; bu, kendi iyiliğin için.

- Merak ediyor kendi dışında bir şey olmayı. Başkası, her zaman daha iyidir zannediyor. Hep daha iyisi var sanıyor ahmak. Bilmiyor ki iyi bile yok. Kötü yarım. Çolak.

“Kötü, kovalayan olmasa da kaçıyor.”

Tanrısal bakış açısına yaklaştıkça konuşmaya ihtiyacı azalıyor. Hepinizi görürken, hepinize birden hak vermemesi mümkün değil. Bu yüzden sizlere müdahale etmiyor, edemiyor. Çaresizlik yada mutlak hakimiyet, ne dersen de. Ben buyum. O, bana doğru geliyor. Şimdi s*çtın, artık özgürsün. Ebenin yardımıyla çıkan sen, alışmışsın medet ummaya. O ise yakıtı bittiğinden mecburi iniş yapmıştı yeryüzüne. Varoluşu ihmalkarlık ürünü.

“bir ideolojinin – herhangi bir ideolojinin- yaratıcı üyeleri, eninde sonunda bağlı oldukları sistemi aşarlar.”

- Dünyayı pas geçmiş fosil profesörlerin anlattığını bir kota alçalttım. Gel sen beni anla, ben de biraz salağım.

- Zamirler ikiniz için, en çok da seni özel hissettiren şair kılıklı pislik için. Adınızı koymayı unuttum. Çok affedersin.

- Ruhu kaplayan vücut konmasaydı yokluğu bilirdik. Asıl istediğimiz ruh çıkarmak, kan değil, organ deşmek değil. Savunma mekanizmanla kandırdın bizleri, korudun, iyi de oldu.

- Ben neler yaşadım, zihin ve para; ben neler çektim, kabullenilmiş fiyasko. Dünyayı bırak, beyni yor. Bu, tam da onun yaptığına benziyor.

Kitabı kapattı. Sene 2000. Okuma yazma bilmiyordu hala. Kulakları karıncaları duyuyordu. İki kardeşiyle üç maymun.

Liman Dergisi, yıl 1, cilt 4, sayı 11 - 11. 11. 2011 / Edebiyat / Emre Jr Öztoprak


 

 
Toplam blog
: 2
: 708
Kayıt tarihi
: 17.01.11
 
 

Ben yazarım. Yazar değilim. Ben yazarım, pek çok insan okumaz. Ben yazarım, pek çok insan yazdığı..