Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

25 Mayıs '11

 
Kategori
Gezi - Tatil
 

Tokyo Kazan Ben Kepçe-Japonya Günlükleri I

Tokyo Kazan Ben Kepçe-Japonya Günlükleri I
 

Ginza


8.9'luk deprem ve zalim bir tsunami yaşayan, nükleer santrallerinin radyasyonuna maruz kalan Japonya'da, her zaman ve hala sükunetle duran Japon halkını gördük. Bunca şiddetli bir doğa olayının hemen akabinde Japonya'ya gider misiniz? Bunu bilmem; ama gitmek isteyenler olursa işte benim yaşadıklarım...

Depremden yaklaşık üç ay önce Japonya'daydım. Gitmeden önce Oray Eğin'in Tokyo Günlükleri başlıklı yazılarını okumuş, Tokyo'ya gitmeden önce yapılacaklar listesine uyarak Bir Konuşabilse (Lost in Translation) filmini bir kez daha izlemiş, kimilerince 'Japonya'nın Orhan Pamuk'u' olan sürrealist kurgunun gözdelerinden Murakami'inin Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında kitabıyla Sahilde Kafka'yı okumuştum. Tabi Yengeç Gemisi gibi mangaları da... Dost Kitabevi Yayınları'ndan Berlitz Tokyo cep rehberinden ülke tarihini (Edo, Şogun vb dönemleri), benim de dahil olduğum Ankaralı Gezginler grubunun, Çin ve Uzakdoğu kitabından Japonya mutfağı hakkındaki izlenimlerini öğrendim. Arigato gozaimas, sayanora biraz Japonca da çalıştıysam da ileri (!) düzey Japoncamı İstanbul'dan 12 saatlik direk uçuşta önümde bulunan çok amaçlı ekrandan elde ettim.

Japonya Türklerden 90 güne kadar olan ziyaretlerinde vize istemediği için elimi kolumu sallayarak bir tek pasaportumla geldiğim Tokyo Narita Havaalanı'nda az biraz çile çektiysem de, Paris Hilton'a yaptıkları gibi beni geri çevirmeyip ülkelerine kabul ettiklerinde rahat bir nefes alıyorum. Narita'dan çeşitli büyük otelleri durak olarak kullanan otobüslerden birine 3000 Yen (36 dolar) karşılığında Shinagawa bölgesine oradan da dantellerle süslü ve köhne olmasına rağmen son teknoloji navigasyon cihazı olmasıyla Japonya'daki tipik yeşil taksilerden biriyle (bildiğim kadarıyla Japonya'da yeşil taksilere ek olarak daha lüks olan siyah ve kırmızı taksi çeşitleri var) üç-beş dakika uzaklıktaki Ebisu bölgesindeki otelime 1700 Yen'e varıyorum.

Yemekler ve Japon içkileri

Akşama gelsin yeşil çaylı sobalar (Japon eriştesi), bizdeki Quick China ve Sushico'nunkilerle hiçbir benzerliği olmayan nefis suşiler gitsin tuhaf deniz yosunları... Vee minik sürahilerde servis edilen bazen beyaz şarap kadehlerinde bazense bizdeki likör bardaklarında içilen buz gibi sake! Buz gibi diyorum çünkü sıcağı da var ama pek benlik değil. Sake bilindiği gibi alkol oranı %15 olan bir tür pirinç şarabı. Japonlar ertesi gün işgünü ise sake içmezlermiş, baş ağrısı yaparmış ki orada bulunduğum her akşamı sake içerek geçirdiğim halde bende böyle bir etkisi olmadığı gibi adım sake lady'ye çıktı! Ebisu, Sapharo, Asahi, Kirin gibi bizdeki Efes'ten daha hafif tadı olan biraları ve roçi gibi bir telaffuzu olan yine geleneksel ama tatlımsı bir likörleri var; alkol oranı sakeden yüksek (yaklaşık %40) olmasına rağmen baş ağrısı yapmazmış.

Gezi başlıyor: İlk akşam elegan alışveriş merkezi bölgesi Ginza!

Tokyo'nun 27 hattan oluşan oldukça gelişmiş bir metro ağı ve buna eklemlenen şehiriçi tren sistemi var. Ebisu durağından metroya giriyor yedi-sekiz dakika yeraltı alışveriş şehrini andıran ama hepsi de akşam 6'dan sonra kapalı mağazalar arasından yürüyüyorum. Mesafenin uzunluğu nedeniyle yürüyen zemin bant üzerinde yürüyorum. Durduğum genç bir Japon çiftten 130-190 Yen (2-3 dolar) civarındaki biletlerden almaları için yardım istiyorum. Tümü Japonca açıklamalı ATM benzeri makinelere para atıp bana gideceğim mesafeye uygun gidiş-dönüş biletini alıyor ve bir de elime tren-metro ağının duraklarını gösteren İngilizce bir harita veriyorlar. Dört durak sonra Ginza... Dünyanın en pahalı markalarının göz alıcı ve bir sanat eserinin özeniyle tasarlanmış vitrinlerini görüyorum önce. Ardından bu vitrinler boydan boya ışıklı dev gökdelenlerin. Yılbaşı nedeniyle Ginza'nın ara caddeleri boy boy ve rengarenk yılbaşı ağaçlarıyla süslü.

Ginza'da akşam 9'da açık yerler

Yol boyunca tek açık dükkan Japonca yazılarından ürünlerin ne olduğunu bile pek anlayamadığım bir küçük dükkanı bulduğuma seviniyorum.sakız, ilaç, çay vb ürünler satan bir yer var.

Diğer açık yer ise tam bir bomba! Bembeyaz bir oyun salonu. Gençler ellerinde bagetler davullara vurup sanal ekrandaki yansımalarına bakıyor... Ben de bir fotoğraf kabinine girip Japonların sanırım çekik gözleri nedeniyle pek önem verdikleri anime göz dediğim büyük göz şekillerinden, türlü fon, yazı, figürle süslediğim Japon Pınar fotoğrafları çektim. Kocaman, bol kirpikli, cafcaflı...

Sonunda ara sokak salaş bir meyhane, hem de Ginza'da!

Ginza bölgesinde ünlü SONY binasını görüyor dev saatli bir binayı geçip ortasına modern bir heykel kondurulan parkta duruyorum. Kendi halinde sokaklar bulmalıyım diyorum içimden, üstelik yürümekten yoruldum. SONY binasının iki arka paralelinde Destiny (Kaderim mi bu meyhane:)) diye salaş mı salaş, sıcak bir mekan buluyorum. Küçücük yerin içinde isli grill yapıyorlar sosislerden. Bense uzun tahta piknik masalarından birine oturup bir Asahi bira içiyorum (7 dolar). Yanında (niye Allahım niye?) beyaz lahana ve miso sos, şerez niyetine getiriyorlar. Masamın diğer ucundaki çiftle konuşmaya dalıyoruz. Erkek olanı İngilizce biliyor, pointball mühendisi gibi bir mesleği var, Murakami'yi seviyor veee İstanbul görmüş. Sohbet güzel, ama son metro 12'de ve taksiye 25-30 dolar vermeye niyetim yok...

Alışverişi yalnızca bir külfet olarak gören biri olarak bu bölgeyi ilk seçmem, ilk günün yorgunluğunda en az ilgimi çeken yere gitmek içindi. Oysa, bembeyaz oyun salonundaki anime pınar fotoğrafları, ışıklı gökdelenler ve nazik insanlar arasında bir akşam yürüyüşü, salaş ve ucuz bir birahanede sohbet... Ginza'yı sevmiştim.

 
Toplam blog
: 132
: 3374
Kayıt tarihi
: 09.08.06
 
 

Odtü mezunu; edebiyat ve sinema düşkünü biriyim. AFSAD’ta fotoğraf, Sinematek’te film yapımı üzer..