Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Temmuz '07

 
Kategori
İnançlar
 

Tolstoy müslüman olmuş muydu?

Diriliş, bir solukta okuduğum kitabıydı onun. İnanan insanın psikolojisini entellüektüel birikimiyle ne kadar güzel tahlil etmişti bu romanda. Rus klasizmini bana sevdiren güçlü yazarlardan biri oldu. Arayışları ve hayatı öğretile gelenin dışında sorgulama eğilimi, eserin her sayfasında hissediliyordu. Yalnız, bunlara verdiği cevaplar nedense pek özenilerek, olgunlaştırılarak hazırlanmış gibi gelmemişti bana. Birikimlerini yetiştiği dönemin kültürel zeminine uygun düşen beklentilere feda edebileceğine hiç mi hiç ihtimal vermiyorum. Ama eserin kurgusu Ortodoks inancı içinde bir formül koyuyordu ortaya. Bir çelişki vardı. Çünkü bana göre probleme çözüm getiren ve bunu yetiştiği kültüre göre ortaya koyan kişi, prensipte bu ölçüler içinde yapar açılımlarını. Örneğin, Dostoyevski’nin Zosima Dede’sinde olduğu gibi mistik bir kahramanın gizemli kişiliğini öne sürerek Alyoşa kimliğinde kilisenin değerlerini işlerdi. Fakat hatırladığım kadarıyla Tolstoy bunu böyle yapmıyor. Evet, kahramanı suçluluk duygusuyla hareket ediyor ve günahlarından arınmak istiyor ama kilisede günah çıkarıp, af dilemek yerine çile çekmeyi tercih ediyor. Şöhret ve serveti önemsemiyor. Halk arasına katılarak mutluluğu çoğunluğun yaşadığı sıkıntıları paylaşmakta buluyor. Feodal yapıyı derinlemesine sorguluyor. Ama akıllı hareket ederek toprak reformunu öne sürüyor. Rasyonel çözümler üretiyor Tolstoy. Hıristiyanlıktaki günahtan arınma için çile çekme anlayışı eserinde var fakat bu klasik anlayıştan uzaklaşarak işlenmiş ve daha arka planda kalmış gibi. İşte onun bu tavrı ya da tercihi üzerinde durulabilir.

Bu suskunluk, onun engin bilgi birikimiyle geldiği noktada kendi insanının değerlerine aykırı düşmek istememesinden mi kaynaklanıyordu? Yoksa gerçekten bir din olarak islamı benimsemişti de bunu gizlemeye mi çalışıyordu? Bunu bilmem imkânsız.

Rusların Müslüman toplumlarla iç içe yaşamaları nedeniyle Müslümanları yakından tanımaları şaşılacak bir şey değil. Ondan kültürel anlamda etkilenmeleri de öyle. Hatta onların Müslüman olmalarına da şaşmamak lazım. Çünkü dinimiz, Cenabı Hakk’ın insanlığa gönderdiği en son ve en mükemmel bir din. Evrenselliği olan bir din. Nice dehalar, tarihin her döneminde İslam’ın cazibesine kapılmış ve Müslüman olmuşlardır.

Kendi tarihimizde Mevlana, Yunus Emre, Hacı Bayram Veli, İbni Sina, İmamı Maturidi gibi dehalar kişilik ve görüşleriyle dünyanın saygı ve iltifatına mazhar olurken nedendir bilinmez yabancıların dinimize olan ilgilerini abartıyoruz gibi geliyor bana. Onların Müslüman oluşlarında neyin tesellisini arıyoruz anlayamıyorum? Artı ne gibi kazanımlar ekleyebilirler ki bize. Zavallı Leydi Diana’ın o kadar bunalımlı, o kadar çalkantılı bir hayattan sonra teselliyi dinimizde bularak huzura kavuşması o kadar büyütülecek bir şey midir Allah aşkına. İnanmış olanların bir kardeş olarak başımızın üzerinde yeri var elbette, böylesi konularda kişilerin etnisitesine bakılmaz fakat yabancılaşma karşısında da duyarlı olunmalı ve başımız dik olmalıdır. Kendi kültürümüzden, kendi varlığımızdan emin olabilmeli ve bundan gurur duyabilmeliyiz. Tolstoy’un ölümünden önce İstanbul’a doğru yaptığı fakat tamamlayamadığı yolculuğu inşallah iddia edildiği amaçlarca yapılmıştır. Tolstoy bu durumda İnanın pek çok şey kazanmış olacaktır.

 
Toplam blog
: 177
: 1268
Kayıt tarihi
: 09.03.07
 
 

1965 Almanya doğumluyum. Atatürk üniversitesi İlahiyat fakültesi mezunu olup, öğretmen olarak çalışm..