Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

21 Kasım '16

 
Kategori
İlişkiler
 

Tombişken de sev beni

Tombişken de sev beni
 

Heeeyyy!! Merhaba, ben geldim.

Uzun zamandır uğrayamıyorum buralara, farkındayım. İşim gereği kışın oldukça fazla çalışıyorum. Kendimi unutacak kadar yoğun ve telaşlı oluyorum. Yaklaşık bir hatta bir buçuk aydır başımı kaşıyacak vakit bulamıyorum desem yeridir. Birde üzerine kilo vermeye karar verdim. Hem diyet serüvenim devam ederken hem de bu kadar yoğun çalışınca blogla arama ister istemez sıralı duvarlar örüldü. Aslanlar kadar çalışıp bir kedi yavrusundan daha az yiyerek yaşamak pekte kolay olmuyor takdir edersiniz ki. Ama bu zaman zarfı içinde yine fazlasıyla yazacak şey biriktirdim kendime. Sezonu kapatıp, işlerimi hafiflettiğim zaman uzun uzun yazacağım size hepsini.

Aslında şöyle bir kırk kilo falan vermeyi bekliyordum size yazmak için ama dayanamadım. Evet, yukarıda da bahsettiğim üzere diyetteyim. Ve toplamda şimdilik on yedi kilo kadarcık küçüldüm. Nasıl oldu, neler yaptım, benim gibi bir pisboğaz nasıl oldu da kilo vermeye karar verdi bunları zaten maddeler halinde dizeceğim vakti geldiğinde. Ama benim sizlerle dertleşmem gereken daha başka konular var şu sıralar. Fiziksel değil de manevi şeyler…

İnsan kilo vermeye başlayınca ister istemez daha çok özen göstermeye başlıyor kendisine. Giyinmek, giyindiğini yakıştırmak istiyor. İşe giderken “bir jean bir de üzerine kazak olsun yeter “diyen ben, akşamdan “yarın acaba ne giysem” diye kafa patlatmalara başladım. Makyaj yapmaktan zerre kadar haz etmeyen biriyken bu aralar sabahın 07:00ında ayna karşısında eyeliner çekerken yakalıyorum kendimi.

Şimdi öyle abartmaya gerek yok, çok mu çok güzel biri değilim öyle. Hatta bana kalırsa hiç değilim. Ama bedenim küçülüp yüzüme iki boya sürünce de yüzüne bakılır biri olup çıkıyorum. Zaten ne demişler; “Çirkin Kadın Yoktur, Bakımsız Kadın Vardır!” Yalnız bu durumun sadece ben farkında değilim sanırım. Hayatım boyunca karşıma çıkmayan ne kadar kısmet varsa, bu sıralar peşimden gelir oldu. Kilolarımın içinde kaybolmam mıydı yani tek sorun? Anlamadım gitti. Haydi kısmetleri bir tarafa savurup atıyorum bu seferde çevremdeki dost – ahbap takımı kafayı benimle bozdu. Annem bile durup durup “Konuştuğun kimse yok mu senin, sen evlenmeyecek misin?” diye baskı uygular oldu. İnsanların benim adıma kısmet arayışlarından, kısmetlerimin de benim adıma gelecek planları yapmasından iğrenti geldi şu sıralar. Geçen gün bir arkadaşımla kahve içiyoruz ve tepkisi şu; “Taş kalpli misin kızım sen, hiç mi hayatımda biri olsun istemez bir insan?”…İster efendim ister de her şeyin bir yolu, adabı var. Ben bir şey sırf olmuş olsun diye istemiyorum ki hayatımda! Bazılarına göre bu durumun benim gururumu okşaması gerekirken şunu fark ettim ki sadece inceden inceye kırılıyorum ben. Her halimle ben yine aynı benim çünkü. Beni olduğum gibi kabul etmeyen herkes bir miktar gurur kırıklığına neden oluyor bende.

Ben giydiğim eteğin yırtmacından, sürdüğüm boyanın, parfümün havasından, dekoltemin derinliğinden etkilenen birini istemiyorum ki karşımda. Ben üzerimde seksi geceliğim yerine çoraplarımı pijamamın içine sıkıştırıp dev gözlüklerim suratıma yapışmış halde elimde kitabımla yatağıma girdiğimde de yanımda uyumak isteyecek bir adamı bekliyorum. Ben kimsenin kolunda kukla gibi taşınmak istemiyorum. Sohbetimi seven, beni her halimle kabul edecek, düşüncelerime ve sevgime değer verecek birini istiyorum. Geciken kredi taksitimden tutunda ailevi problemlerime kadar çekinmeden rahatça anlatabileceğim bir eş arıyorum. Tüm bir Pazar günümü sevdiğim adama yemek yaparak geçirmek istiyorum mesela, görmediğim her saniye deliler gibi özleyeceğim birine hasret duyuyorum. Ben yeniden aşık olmak ve birine güvenmek istiyorum sadece.

İnsan bir kere bir darbe aldı mı ya da sıfıra yakın denecek kadar tüketti mi tüm güzel ve çirkin duyguları, yeniden bazı şeylere başlamak kolay olmuyor ne yazık ki. Şahsi blogumu okuyan ve takip edenler benim bu konuda ne kadar bahtsız şeyler yaşadığımı zaten iyi bilirler. O yüzden kendime de bir başkasına da öyle kolay kolay bir şans sunamıyorum maalesef. Doğru adımlarla, doğru yolda, doğru kişi ile yürümek istiyorum yarınıma. Tabii ki bende istiyorum incelen belimi kavrayan bir adam olsun hayatımda. Ama inceldiği yerden kopar ya duygular, bir türlü cesaret edemiyorum bende bu yeniliklere.

Hayatımın ikinci evresi diye değerlendirdiğim bu dönemde, Barış’tan sonra sadece kendime değer verir, kendimi sever oldum. Verdiğim kilo da kendime, aldığım eğitim de, gördüklerimde, öğrendiklerimde… Kimse için yaprak kıpırdamaz oldu içimde.

Tabii ki bunlar bir daha kimseyi sevmeyeceğim anlamına gelmiyor. “Onunla olmadı onsuzda olmaz” gibi beylik cümleler kurmuyorum hiçbir zaman. Yaşım daha 24. Ömrümün daha ilkbaharındayım. Yarınlarım güzel, inanıyorum. Benim sadece anlık bir deli cesaretine ihtiyacım var, bir de karşımda sapasağlam duracak bir adama…


Hayatınızda kaybettiğiniz tek şey fazla kilolarınız olsun. Tekrar görüşmek üzere…

 

 
Toplam blog
: 17
: 528
Kayıt tarihi
: 25.06.16
 
 

27 Haziran 1992 İstanbul doğumluyum. Çenesi düşük, az biraz patavatsız, gülerken aynı zamanda ağl..