Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Haziran '10

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Tomurcuk Düşlerim

Tomurcuk Düşlerim
 

Başkentin sokakları yağmurlara esir, koşuyorum her tarafım ıslanıyor. Çocukluğumdan kalan alışkanlığım ile yağmur altında uzun süre yürüyorum. Bir an durup üzerime bakıyorum hemen aklıma annem geliyor. Şimdi evin kapısından gireceğim kulaklarımdan tuttuğu gibi “Hadi bakalım banyoya üzerini çıkar. Ben sana demedim mi yağmurda yürüme şemsiyeni aç” diye söylenecek.

Zaman çabuk geçip gitti. Evin önünde duruldum gözlerim annemi aradı ama kimse kapıyı açmıyordu ve kimse bana bağırmıyordu. İçeri giremedim bahçede biraz oyalandım. Yağmurun akışını ve evimin duvarlarından süzülüşünü izledim. Bahar geliyordu çiçekler diriliyordu. Bahçem bir hüznün aynası gibiydi canlı hiç bir şey yoktu. Ne kadar çabaladıysam da olmamıştı. Hiçbir çiçek sevgimin karşısında yeşeremedi hep soldu.

Yağmur yağmaya devam ediyor koyu bir Pazar günün en anlamsız dakikalarını yaşıyordum. Üşümeye başlamıştım hava soğuyordu ya da ben soluyordum. Bahar kendisini gösteremiyordu saklanıyordu. Ona dair hiçbir şey göremiyordum. Bahçede yürümeye başladım. Çamurlara batıp çıkan ayaklarım yaşamımın bir parçasıydı. Tanınmaz bir hale geliyordum. Hüzün bahçemde dolaşamaya devam ediyordum.

Yazları kaşık attığım, altında düşlere daldığım meşe ağacımın yanına doğru ilerledim. Bu da çocukluğumun evresinde koşuşlarımın en güzeliydi. Hemen hemen her gün çıkar o ağacın tepesinde naralar atardım komşuların hepsi yamacıma toplanırdı. Ardından annem elinde sopasıyla gelirdi ben gecelere kadar o ağacın tepesinde kalırdım hiç bir şey yemeden içmeden beklerdim, çünkü bilirdim aşağıda dayak vardı. Sevişlerim gibi hep ayrılıklarla biterdi ben kaçardım sonunda beni bulurdu. Sarmalardı, annemden daha kötüydü cezaları.

Ağacın arkasına doğru ilerledim. Garip bir şeyler seziyordum.

Bir an karşımda birisini gördüm ne olduğunu anlamadan gözlerini bana dikti. Evet ölüyordum, inanılmaz bir şekilde gözlerini dikmiş ve bana saldırmıştı boğuşuyordum. Gücüm tükeniyordu, nasıl ve nerden çıkmıştı ve benim bahçemdeydi hiç bir şey söyleyemiyordum yalnızca mücadele ediyordum gözlerine esir düşmemek için.

Konuşmak imkânsızdı gözlerinin karşında, o da susuyordu ne söylemeliydim bilemiyorum ama dayanamıyordum. Bir ara gözlerim, gözlerinden kurtulup eline odaklandı elinde bahçemde biten papatyalardan vardı. Daha açmamış tomurcuk papatyalardan. Yüreğim biran açılı verdi. Bahçemde açılmayı bekleyen tomurcuk papatyalar gibi bugüne kadar farkında olmadığım duygularım gibi bahçemde biten papatyalarım onun elindeydi.

Ellerini tuttum konuşmak istemiyordum açmadan solmasından korkuyordum. Nerden geldiği ve neden geldiği önemsizdi. O buradaydı adı da önemsizdi o benim tomurcuk papatyamdı. Alıp içeri götürdüm elleri titriyordu. Gözlerime bakıyordu kapıdan içeri girdik. Evim sessiz ve loştu. Onu kanepenin üzerine oturtup tekrar bahçeye döndüm. Odunluktan birkaç tane odun alıp içeri döndüm. Çarşafa sarılmış öylece bana bakıyordu. Üşüyordu benim gibi ama ben her gün üşüyordum her dakika açmayı bekliyordum. Gülümsemeye başlıyordu. Sobayı yakmıştım. Az önce topladığı papatyalar ahşap sehpanın üzerinde birer ay parçası gibi parıldıyordu.

Mutfaktan bir bardak getirdim ve içerisine biraz su doldurdum. Tomurcuk papatyaları alıp içerisine koydum. Artık yalnız değillerdi büyüyecek açacaklardı o suyun içerisinde.

Bende kanepeye oturdum hemen yanına ıslanmıştı benim gibi. Belki oda çocuksu düşlere kapılıp papatyaları toplamaya çıkmıştı ve yağmurda ıslanmayı seviyordu. Neden bilmiyorum ama kendimde ondan bir şeyler buluyordum ya da aramaya çalışıyordum. Solmak istemiyordum.

Saçlarını okşasam bir şey der miydi tepkisi ne olurdu ben yine kaçamak dokunuşlar atmaya çalışıyordum. Saçları omuzlarından aşağıya dökülüyordu. Islak olmasına karşın yumuşaktı. Gözleri bir gülüşün adı, mutluluğun adresi gibiydi her bakışımda kayboluyordum.

Üzerimden yağmur damlacıkları dökülmeye devam ediyordu. O da fark edecek ki gözlerimi acıyormuş gibi baktı sadece baktı hiç konuşmuyordu.

Merdivenleri hızla tırmanıp odamın kapısına dayandım. En hızlı şekilde hemen üzerimi değiştirmek istiyordum. Geçen her dakika beni ondan ayrı koyuyordu. Üzerimi değiştirirken hızla çarpan bir kapının sesiyle irkildim. Aşağı doğru koştum oturduğu yer boştu. Geldiği gibi sessizce gitmişti. Kapıdan hızlı adımlarla çıktım. Tüm bahçeyi yağan doluyla birlikte dolaştım aradım ama yoktu. Bahçeden dışarı çıktım yağmur göletlerine gire çıka Başkentin tüm caddelerini dolaştım. Yoktu belki hiç olmamıştı. Bende değildi ben öyle sanıyordum.

Eve geri döndüm bu defa üzerimi değiştirmedim. Tüm vücudum yağmura teslim olmuştu. Odama çıktım kitapları karıştırdım. Hüzünlere bürünmek için elimden gelen her şeyi yapıyordum. Elime aldığım kitapları duvara fırlatıp intikam almaya çalıştım.

Birden elektrikler kesildi mumları yakıp oturdum. Sessizliğe büründüm, soğuk yalnız sessiz odamın penceresinden dışarı baktım. Gözlerim olmadığı kadar çiçeği bir arada görüyordu. Bahçem tomurcuk papatyalarla dolmuştu. Hüzünlere bürünen bahçemin her bir köşesinde beyaz tomurcuk papatyalar biti vermişti. Bu onun eseriydi hüzünlerim geride kalmıştı aşkıyla.

Biliyorum artık tomurcuk papatyalarım açmadan dönecek. Yüreğim sevgisiyle dolu ve ben bekleyeceğim tomurcuklar açana dek...

***** ***** ***** **** *****

Bazen hüzünler yanar, düşler yeşerir, bekleyişler çoğalır ve bitmeye yüz tutan duygular, aşklar son bir kez daha yeşertmeye değer… Sonunda mutluluklar varsa...

 
Toplam blog
: 43
: 603
Kayıt tarihi
: 12.06.10
 
 

1983 Adıyaman doğumluyum. Çukurova Üniversitesi Bilgisayar Programcılığı bölümünde okuyorum. Adana y..