Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Eylül '10

 
Kategori
Güncel
 

Toplum hasta

Toplum hasta
 

Yaz mevsiminin son ayını bitirip sonbaharın ilk ayı olan Eylül’ e merhaba dedik.

Haziran ayının sonundan bugünlere kadar geçen süreç bizim için üzüntü, stres ve koşturmaca ile geçti. Bunun nedeni ise kocaman bir kistti.

Eşimin en büyük ablası olan Meryem ablamızın karaciğerinin tamamını kaplayan, hatta karaciğeri sıkıştırıp iten ve diğer organlara da sıçrayan, doktorunun deyimiyle dev bir kist.

Bu bir kanser değil. Tıpta Hidatik kist diye geçiyor. Halk arasında bilinen ismi ise kedi köpek kisti. Kedi ve köpeklerin tüyünden kaynaklanan bir kist olarak biliniyor. Ancak bu kisti oluşturan bildiğimiz basit bir hayvan tüyü değil.

Bağırsaklarında parazit olan kedi, köpek gibi hayvanların dışkılaması ile bulaşıyor. Diyelim ki hayvan toprağa dışkıladı ve bir zaman sonra oraya ağacınızdan meyve düştü. Siz de alıp o meyveyi yıkamadan yediniz. Böylece hastalığı kapmış oluyorsunuz.

Bu hastalıklı hayvanların dışkıladıkları yerler sebze bahçeleri de olabilir. O yüzden uzmanlar sebzelerin her yaprağının çok iyi yıkandıktan sonra en az on dakika bir kabın içinde sirke ile bekletilmesini öneriyorlar.

Veya hayvan, dışkılanmış olan bir toprak üzerinde yatar da siz de onu severken ya da başka bir şekilde tüyünü yutarsanız yine hastalığı kapıyorsunuz. Ancak evde beslenen hayvanlar bu parazitlere karşı kontrol edilip aşılandığı için onlardan herhangi bir şey geçmiyormuş. Tabi kontrol ettirip aşılatıyorsanız.

Yani hayvanın paraziti insanda kist yapıyor. Üstelik bunun etten, sütten ve peynirden bile geçebileceğini belirtiyorlar.

İşte bizim ablamızın kisti tüm karaciğerini kaplamakla kalmayıp onu boyut olarak geçmiş ve de itmiş. Hatta diğer yerlere de sıçramış.

Elbistan’ da oturan ablamızı oradaki doktorlar çok yerinde bir kararla tıp fakültelerine yönlendirdiler. Kayseri’ de ablamızın masadan kalkamayacağı, kalksa bile üç gün sonra organ yetmezliğinden gideceği söylendi.

Bu alanda en iyi olarak duyduğumuz Ege Üniversitesi’nin değerli cerrahlarına teslim ettik ablamızı.

Çok uzun bir süreçti. Önce hastane de yatacak yer sırası beklemek zorunda kaldık. Yatırdıktan sonra ise bu sefer de ameliyat sırası.

Eşim yanında, bendeniz de bahçede bekleyip durduk.

Nihayet 20 Ağustos’ ta ameliyat oldu. Ameliyatı oldukça başarılı geçti. Karaciğerinin büyük bir kısmı ve safrası alındı.

Ancak bu stres dolu bekleyiş bizi de etkiledi. Ben mide ve bağırsak enfeksiyonu geçirdim. Uzun bir süre yatmak zorunda kaldım.

Bu dönem yazılarımıza da zorunlu bir ara verdik.

Şimdi ablamızın sağlığı gayet iyi. Mutluyuz.

Yalnız benim dikkatimi çeken ve de tüylerimi diken diken eden bir şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Hastane dolu. Hem de ağzına kadar. Ameliyathaneler ise hiç boş durmuyor. Üç hasta giriyor, dört hasta çıkıyor. Bu, her bölümün servisi için geçerli.

Anlayacağınız toplum hasta. Hem de çok hasta.

Bu durum ister istemez sizi düşünmeye sevk ediyor. Acaba Avrupa ülkelerinde durum ne? Bu hastaneler, ameliyathaneler neden dolu?

Elbette bir sürü neden geliyor aklımıza. Doğal pek bir şey kalmadı. Hormonlu, ilaçlı, genetiği değiştirilmiş pek çok şey yiyoruz. Etlerin çoğu kaçak. Hükümet de Avrupa’ya sokulamayan G.D.O.’ lu ürünlerin Türkiye’ye girmesine izin verdi.

Sonra hala kışın kömür kullanıyoruz. Üstelik devlet eliyle de bu teşvik ediliyor. İnsanlara kömür dağıtılıyor. Bu kömürlerin kalitesini de bilmiyorum artık.

Ülkemizin en güzel yerlerine hidroelektirik santralleri açık. Bacalarında filtre yok. İşte Yatağan’ın durumu, işte Elbistan’ın durumu. Neredeyse herkes kanser.

Karadenizin cennet köşelerine de hidroelektirik santrali açmaya çalışılıyor. Herkes yenilenebilir yeni enerji kaynaklarının peşinden koşarken biz bu hidroelektirik santralleri yetmezmiş gibi bir de nükleer santral açmaya çalışıyoruz. Tamamen mantıksızlık.

Kazdağı’ nı altın aramaya açtık. Yer üstü kaynaklarımızı yok etmek için yarışıyoruz.

Bunları düşündükçe insan hem kendi için hem de ülkenin geleceği için endişeye düşüyor.

Çevrecilerin haykırışları ise yetkililerin bir kulağından giriyor diğer kulağından çıkıyor.

Sonumuz hayrolsun.

 
Toplam blog
: 1042
: 299
Kayıt tarihi
: 02.03.08
 
 

Yazmak benim için bir tutku, bir yaşam kaynağı. Sadece basit bir hobi olarak açıklanamaz yani. Be..