Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

23 Eylül '10

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Topluma mâl olmak

Topluma mâl olmanın ne demek olduğu düşündüğümde bu fırsatı yakalayan çoğu sanatçının bunun farkında olmadığını, elde ettikleri bu ayrıcalığı sanat dışında herşey için de kullandıklarını üzülerek görüyorum. Bu düşünce ışığında sanat için sanat yapan insanları ayırarak konu hakkında görüşlerimi sizlerle paylaşmak isterim.

Dünya tarihinde icat edildikten sonra tüm insanlığın kölesi oduğu icat oldu olalı, maddi koşullar ve yaşam şartları doğal olarak sınıflanmış toplumlar yaratmıştır. Sınıflanmış bu toplumlar ihtiyaçları çerçevesinde üreten ve tüketen gibi ayrışmalara yer yer çatışmaya başlamışlardır. Bu sınıflar kendilerine ya bir lider seçmişler ya da içlerinden bu sınıfı temsil edebilecek biri bu görevi üstlenmiştir. Gelişen ve değişen her şey gibi, düşünceler ve fikirler doğmuş gelişmiş olgunlaşmış ve zaman içersinde kimi aktivitesini günümüze kadar taşıyabilmiş kimi unutulup gitmiş, hatta sonlandırılması gerekip tarihe gömülmüşlerdir.

Bence, topluma mâl olmak sadece insana özgü bir şey değildir. Bir taş, ağaç, yapı, elbise hatta hayvan gibi bir çok şey topluma mâl olabilir. Sanat çatısı altında sayabileceğimiz müzisyen, heykeltıraş, ressam, ses sanatçısı, yorumcu, komedyen, yazar, şair, gösteri sanatçısı, aktrist, sahne sanatları ile topluma mâl olanlar vardır ki; bunlar toplumun entelinden danteline, varoşundan köylüsüne, şehirlisinden kasabalısına kadar her kesim insana etki edebilmekte beğenilmekte örnek alınmakta ve alkışlanmaktadır. Ülkemizin her sınıfından sevilen sanatıyla bir kült olmuş Sezen Aksu, Orhan Gencebay, Metin Akpınar, Ediz Hun, Tarık Akan, Fikret Hakan, Hülya Koçyiğit, Edip Akbayram, Ahmet Kaya, Zülfü Livaneli, Türkan Şoray, Müslüm Gürses, Kibariye gibi birçok sanatçı icra ettikleri sanatlarıyla gönüllerimize taht kurmuş ilahlaşmış bu toplumun bağrından çıkan toplumun bütününü oluşturan bireylerdir.

Gördüğüm ve izlediğim kadarıyla toplumun büyük çoğunluğu, bu sanatçıların duruşları davranışları ve yaşam şekilleri sevenleri tarafından takip edilmekte ve örnek alınmaktadır. Ancak, sanatçıların da bizler gibi insan olduğunu unutmamalı topluma birebir örnek teşkil etme zorunluluklarının olmadığının da altını çizmek gerekir. Onların da ruhiyatını etkileyen yaşamlarında etkilendikleri birçok şey olduğunu dikkate almadan onları yıpratırcasına aşağılarcasına eleştirmenin de haksızlık olduğunu belirtmek isterim. Bireyler beğendikleri, genel anlamda sanatçı çatısında topladığımız bireylere kendi ruhani dünyalarında aşık olabilir, saygı duyabilir, sevebilir, takdir edebilir, hatta onlara tapabilir. Hal böyleyken yine yukarıda bahsettiğimiz sınıfsal yapılara, topluma mâl olan sanatçıların sanatlarının dışında kendilerini aynı topluma kabul ettirmeleri bazen tepkilere bazen de serzenişlere sebep olabilmektedir. İşte bu tür sapmalar bazı sanatçılarımız tarafından belki farkında olarak belki farkında olmadan ön plana çıkabiliyor. Bir Ahmet Kaya’yı sanatı ile değerlendirdiğimde yerine konulacak bir Ahmet Kaya daha olmadığını kendine has özgün bir yorumcu besteci olduğunu eserlerini büyük bir beğeniyle dinlediğimi söylemek isterim. Bir Sezen Aksu’yu 70’li yıllardan bu yana bu toplumun iliklerine işlemiş eserleriyle takdir etmemek mümkün müdür? Dünyaca tanınan bir sanatçı olduğunu düşünen U2 grubunun vokalisti Paul David Hewson, kısa adıyla Bono’nun ben bir sanatçı ile tek yürek tek dil olunabildiğini ilk defa gözlemledim dedirtebilecek derece şaşırtan, gerçek bir sanatçı bir Zülfü Livaneli değil midir?

Kanaatimce, sanatçının sanatı dışında faaliyetlerini toplumca kabullenilen sanatından mümkün olduğunca uzak tutarak sanatına taşırmadan icra etmesi, bu elastiki durumu çok iyi ayarlamasını bilmesi gerekir. Ahmet Kaya’ yı daha nice eserleriyle uzun yıllar dinlemeyi çok isterdim. Onun sanatını yapmasını engelleyen ideolojik ya da her ne sebep olursa olsun, engellenmiş sanatı için için hep üzüldüm, bu durum sanatını çok beğendiğim sanatçının yanlış bir yerde yanlış bir zamanda olmasından kaynaklanıyordu sanıyorum. Sezen Aksu’nun sanatı dışındaki her şeyinin şimdiye kadar yapabildiği oranda kendinde kalmasını arzu ederdim. Toplum yararına birçok kampanyaya imza atmış bir sanatçı tüm toplumu kucaklayıcı tavrını sürdürmeliydi. Zülfü Livaneli’nin vakti zamanında sanatçıdan siyasetçi siyasetçiden de sanatçı olamayacağını anladığı düşündüğüm gibi, paylaşılan ve toplumun malı haline gelen sanatı bozacak lekeleyecek her şeyi sanattan uzak tutmanın gerektiğine inanıyorum. Bu sebeple, sanatçıyı seven bireylerin sanatçının bu faaliyetlerine ilişkin sanatçıyla aynı paralelde olamayacağı ya da hiç umursamayacağı durumlar söz konusu olabilir. İşte bu noktada sanatçıyı seven bireyler kendilerine mâl ettikleri sanatçıyı, bildik ve alıştığı şekilde görmek ve devamının bu yönde olmasını arzu etmektedir.

Sanatçı; ya sanat ya sanat demediği, farklı kulvarlarda kendini gösterme çabasına girdiği sürece, bazı hallerde sanatının da işin içine katıldığı bir çok yorum yazı ve eleştiriye göğüs germek zorunda kalabilmektedir. Yaptıkları sanatı tartışılabilir olan niceleri için, reklamın iyisi kötüsü olmaz ama akılda kalıcılığı vardır diye düşünüyorum.

Emin ORTA

 
Toplam blog
: 28
: 920
Kayıt tarihi
: 16.06.10
 
 

Merhaba ben 1965 doğumlu Nedim ORTA oğlu Emin ORTA. Milliyet Blog' a yıllar önce birşeyler yazmaya..