Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Kasım '10

 
Kategori
Sosyoloji
 

Toplumbilim ve cemaatler

1980 miladının ardından, Türk aydınının bilinci büyük bir aşınmaya uğradı. Gerçek aydınlarla, olmayanlar arasında turnusol kâğıdı benzeri ayrışma yaşandı. Düşünce dünyası, tutarlılık yeteneğini, ilerleme düşüncesini yitirdi. Üniversitelerde bile, tutarlılık dizgesi, birikim bir yana bırakıldı. Bilimsel yaklaşımın yerini; içi boşaltılmış kavramlara dayandırılmaya çalışılan sözde çözümlemeler aldı. Her kavram her kavramla pervasızca yan yana getirilebildi. Buna da süslü bir ad bulundu: Postmodernizm. Bilim kreması sürülmüş karmaşa, giderek “seçkinler”, “seçkin olmayanlar” gibi, gerçeklerle ilişkisi olmayan, Amerikan toplumbilimi artıkları safsatalar eklenerek, Türk üniversitelerinde de baş tacı edildi.

Belirtilen aşınmaya en belirgin kanıtlardan birini, sivil toplum örgütleri (STÖ) yapay kavramı bağlamında, üniversite kürsülerine kadar sokulan, cemaatlerle ilgili bilimdışı anlayış ortaya koyuyor. Buna göre, cemaatler bir STÖ’dür, demokrasinin gereklerindendir. Diğer baskı grupları, meslek kuruluşları, STÖ’ler gibi serbestçe yaşamalı ve gelişmelidir. Oysa sözkonusu anlayışın insan özgürlüğüne, insan haklarına, demokrasiye karşı olduğunu, insanlığın bilimsel, Aydınlanmacı felsefesel birikimi açıklamaktadır.

Adeta işlikte üretilen bu sorunun yanıtı çok açıktır. Sözlük, yalın olarak, toplumbilimi: “Toplumun oluşum, işleyiş ve gelişim yasalarını inceleyen bilim dalı, içtimaiyat, sosyoloji” diye; cemaati ise “Bir dinden ya da bir soydan olanların topluluğu” diye tanımlar. Bu iki gerçeklik, Spartaküs’ün özgürlük kavgasından başlayarak; 1789 Fransız Devrimi, 1917 Bolşevik Devrimi, 1922 Türk Devrimi’yle günümüze ulaşan vazgeçilmez nitelikteki insan haklarıyla birlikte düşünüldüğünde, benimsenmesi, savunulması gerekenin özgürlük düşüncesi olduğu anlaşılır. İnsan haklarında, insanlığın ulus devlet aşamasıyla özdeşleşen gelişme düzeyi, 1990’lı yıllarla başlayan tek kutuplu Yeni Dünya Düzeni’nde, yoğunlaştırılan yayılmacı (emperyalist) saldırılarla yok olma noktasına getirilmiştir. Bu saldırıların başat araçları ise yönlendirilmiş STK’lar, budunsal (etnik) ve dinsel (mezhep, tarikat, cemaat…) güçlerdir. Yayılmacılarca ulus devletleri parçalamak ve emek haklarını, sınıf bilincini aşındırmak amacıyla izlenen yol budunsal yapıları, cemaatleri, mezhepleri, tarikatları yüceltmek, desteklemek, güçlü kılmaktır. Bireyin seçeneklerle tanışıp bilgileneceği, seçimlerini özgür biçimde yapacağı koşulların sağlanması çağdaş demokrasinin gereğidir. Aksi durumda demokrasiden, gerçek seçimden söz edilemez Ancak bu koşullar yaratıldığında parlamentoları sağlıklı çatışmaların, yani sınıf çelişkilerinin belirleyeceği söylenebilir. Bireyin görece özgür yurttaş konumunda bulunduğu sanayi toplumu öncesi, toprak (derebeylik) düzenine ilişkin cemaat, tarikat, budun gibi eşitsizlik üreten yapılar içinde bireyin özgür olamayacağı, tersine, temel haklarını bile kullanma olanağından yoksun kalacağı bilimsel bir gerçektir.

Bir tarihte Prof. Şerif Mardin, “mahallenin iyi, güzel, doğrusu”nun; Türk Devrimi’nin değiştirdiği, Cumhuriyet öncesi toplumsal değerlerce, bunun “temsilcisi” “imam” tarafından simgelendiğini savlamış, “imam” rakip olarak da öğretmeni sunmuştu. Oysa “mahalle” adına Türk halkına yaşatılanların insanımızı köleleştirdiği, iyi, güzel ve doğruyla hiçbir ilgisinin olmadığı defalarca kanıtlanmıştır.

 
Toplam blog
: 15
: 625
Kayıt tarihi
: 06.05.10
 
 

Günay Güner 1963 yılında, Erzincan'da doğdu. Erzincan'ın Kemah yolu üzerindeki Söğütözü (Bırastik) k..