Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Mayıs '12

 
Kategori
Kültür - Sanat
 

Toplumcu şair Ahmet Telli.. Ve okuru bir deli..

Toplumcu şair Ahmet Telli.. Ve okuru bir deli..
 

Su çürüdü çoktan ama.. O hâla yazıyor, O hâla yazıyor.. Hâla yazıyor..


Suya düşen bir karanfilse yüreğin..
Bırak kendini ırmağın türküsüne gülüm..
Kavgadan uzak kalmışsan;
Sevdadan da uzaksın demektir..

Tarih; Ankara.. Öğrencilik.. Bindokyuzyüzdoksan - fi..

Bindiğim otobüsün kaza geçirmesini istiyordum..
 
Geri kalan kırk küsür yolcunun ne suçu vardı bilmiyorum ama benimle beraber onlarda gitmeliydi.. Organlarımdan sorumlu değildim.. Midemi iki gündür doldurmuyordum.. O da zili çalmıyordu zaten.. Annemle vedalaştım.. Otobüse bindim.. Yanımda bücür bir adam oturuyordu.. Çok sempatik ve garip şekilde tanıdıktı.. Küçük yastığını kıçının altına koymuş elindeki mini radyosunu parmaklayıp duruyordu.. Hiç bir kanal onu memnun etmiyordu.. Derken, siyah - beyaz fotoğraflarından hareketle bu adamın kim olduğunu hatırladım.. Koskoca Ahmet Telli gelmiş benim yanıma oturmuştu.. O kulağına uygun bir müzik arıyorken ben kendisiyle sohbet başlatmak için uygun bir girizgah arıyordum..
 
"  Şey.. Siz şair Ahmet Telli değil misiniz? "
"  Evet, tanıyorsun galiba.. "
 
O 'nun şiirlerini, eşsiz notalarla ölümsüzleştiren Grup Yorum 'un arlanmaz bir tutkunu olarak, nasıl tanımazdım.. Bizim nesil için; Aşk, özlem, yalnızlık, sevgi ve elbette ayrılık denince us 'a ilk düşenlerden biriydi O..  

" İnsan, insanı acıtır mı.. " dizelerini kimbilir etrafımdaki kaç kişiye aktarmıştım.. Kaç gece sevdiğim kadına; " Gün biter, gülüşün kalır bende, bir de gülüşün eklenir kimliğime.. " demiştim.. Sevdalımın ardısıra hüzünlü vakitlerde Aşk 'ı ürkütmeyen her maşuk kadar en az; " Hâlâ koynumda resmin!" dizeleri ile seslenmiştim.. Umutsuz ilkgençlik yıllarımda üç ortalı, kareli metod defterimin son sayfasına sıklıkla; " Ayağı kayan bir çocuk kadar şaşkınım, bilemedim düz yolda yürümenin imlâsını.. Kanayan dizlerime bakıp da, ağlamayı öğrenemediğim gibi.."  kutsal kelâmını karalamıştım.. Yağmaya bahane arayan, ılık ama puslu bir Akdeniz gecesinde, yaşı benden birazcık küçük aşık olduğum kadına; " Çocuksun sen, sesindeki tipiye tutulduğum.. " demiştim de ucu sivri topuklusunu kafama yemiştim.. Kaç sancılı ayrılık ertesi unuttum saymayı; " Sessizce çekip gidiyorum şimdi, sessiz ve kimliksiz.. Belki yine gelirim; sesime ses veren olursa bir gün.. " , vedâhi " Söz de sararır, biterken aşk.." yazmıştım duvarıma.. 
 
Hatta hiç unutmam, şiirinden etkilenerek Su Çürüdü deneyi bile yapmıştım! Bir sene boyunca bardağa koyup terkettiğim su çürüyememişti.. Yaraladığım sinekleri örümcek ağına atıp zavallı sineğin örümcekle yaptığı nafile mücadeleyi zevkle izleme faaliyetimden sonra yaptığım nice irili ufaklı saçmalıktan birisiydi sadece.. Adam ne güzel anlatmış çürümeyi senin yaptığına bak! Birinci ağır depresyon etkinlikleri programının en saçma faaliyetiydi belki de.. Diğerlerini saymaya kalksam, bıkarsınız..
 
 
" Ankara'da sevdiklerimle kucaklaşacağım.." dedi ben sormadan..
 
O an us 'uma üstadın Ankara şiirinin dizeleri düştü arsızca;

Posta caddesi, Taşhan, Karpiç ve diğerleri
Ama artık meyhaneler kalmadı Ankara'da
Belki bundandı Cemal Süreya'nın Kızılay'da
Huzursuz bir zürafa gibi dolaşması.. 
 
İmza günü falan vardı heralde.. Akabinde bir konferans yakışırdı.. Yok ama Ankara 'ya dönüyormuş.. Orada yaşıyormuş.. Bir süredir dönememiş.. Deplasmana dönmüş kendi sahası.. Derin adamlar bu şairler.. Ben ancak bir otobüs koltuğu rastlantısıyla yaklaşabilirim onlara..

Düşündüm de bu adam her şiiriyle uçurumun kenarına gidip tekrar dönüyor.. Ne zor iş, sende oturmuş zırıltılı depresyonunu felaket senaryolarıyla kuşandırmaya çalışıyorsun.. Acaba ona olası bir trafik kazasından şoförün değil benim sorumlu olacağımı söylesem bana ne der ? Tamam şairler delileri severler ama dur orada bakalım..
 
Adama " Depresyondayım Ahmet Bey! Haricimde dönüyor dünya.." desem koltuğunu değiştirir mi acaba ? Elbette yapmaz.. Bana mücadeleyi öğütler.. Ne olsa; Kavgadan uzak kalmışsan, sevdadan da uzaksın demektir..  demiş koca bir yürektir O.. Ah! Tanrım bir şairle nasıl sohbet edilir ki ? Benim boyumu aşar bunlar.. Hem de gece yolculuğu, adamı bunaltıp, sıkmayayım..
 
" Biliyor musunuz bir imza gününde kitap imzalatmıştım size.. Aynen şunu yazmıştınız; ' Hiç kimse bir aşkı onarmaya kalkmasın.. Kaybedilmeye değer en güzel anında yitirilmişse eğer..' "

Etkilenmişe benziyordu, en azından hoşuna gitmişti..
 
" Evet, çok yorulurum ama özenirim kitap imzalarken.. "
 
Kızarmıştı..
Mahcup olmuştu sanki..
Adam nasılda mütevazi..
" Engin ova yüksek dağın suyunu içer" mecazının gayrıresmi canlı kanıtı!

Bir kat daha büyümüştü gözümde.. Aklıma; " Büyük aşklar yolculuklarla başlar.."  dizesi geldi ustanın.. Acaba bir otobüs yolculuğunda mı gelmişti aklına.. Saçmalıyordum yine.. Sormaktan vazgeçtim.. Ama ona mutlaka çok kötü durumda olduğumu söylemek istiyordum.. Kendimi öldüremeyecek kadar hayatı sevdiğimi ama aynı zamanda yaşamak istemediğimi bu adama anlatmak istiyordum.. Onu ilgilendirmezdi ama bilmiyorum işte.. Söylemeliydim..
 
" Biliyor musunuz, şu sıralar 'Hayat çok üstüme geliyor..' Hiç bir şeyden zevk alamıyorum.. "
 
Nasıl ağzımdan çıktı bilmiyorum ama " Yardım et be baba.. " alt metniyle söyleyiverdim işte.. Ferhan Şensoy 'a söylemek isterdim bir de.. Ya da Yaşar Kemal ustamıza.. Eminim her ikisi de takmazdı.. Nazım Hikmet 'e belki de utana - sıkıla.. Ha, bir de Charles Bukowski 'ye belki.. O hiç takmazdı.. Zaten son aklıma gelen iki isim de ölüydü.. Onlara söylemek istememin nedeni belki de bu pek kutsal takmama yetenekleriydi..
 
Ahmet Telli mimikten yoksun bir yüzle baktı..Sonra birden gülmeye başladı.. O ciddi şairi güldürmüştüm.. Derken bende gülmeye başladım.. Ben gülüyordum, o gülüyordu.. Gülümseyen bir otobüste gecenin ucuna yolculuk yapıyorduk.. Koskoca ciddiyetiyle ünlü şairi güldürmüştüm.. Allah iyiliğimi versindi.. Ne çılgın bir andı.. Allah Allah.. Oysa ben cidden böyle durumlar için söyleyebilecek kallavi moral lafları vardır diye düşünüyordum.. Belki de adam kahkahalarıyla bana en doğru cevabı vermeye çalışıyor(muy)du..
 
Depresyonun dibine vuran adam gerçekten çok komik oluyordu.. Anlamıştım bunu.. Kendi içimdeki o o.. çocuğu sancı beni gebertirken bunu dışavurumumdaki saçmalık herşeyi gülünçleştirmişti belki.. Binbir başlı depresyonum Kamil Koç koltuklarında kahkahalarla ayaklar altına alınıyordu..Ne kutsal bir ritüel alanı.. 
 
Bir şair ve bir deli kahkahalar atıyordu.. Ve ön koltukta oturan anne çocuğunun uyuduğunu ve sessiz olmamızı rica etti.. O 'na depresyon kovma ritüelimin atmosferini bozduğunu söyleyemezdim.. Depresyon şişesinin dibindeydim.. Ve o çok ciddi ve saygın şair çok sevgili Ahmet Telli 'nin kahkahaları beni biraz kendime getirmişti.. Şairler bazen istemeselerde kurtarıcı olabiliyorlar..
 
Otobüs kaza geçirmedi maalesef.. Geçirseydi bu satırların yazarı bunları yazamazdı zaten.. Ama bir şey söyleyeyim mi; Eğer gerçekten bir kaza gerçekleşseydi Kamil Koç 'tan sadece iki kişi sağ çıkabilirdi o gece;
 
Toplumcu şair Ahmet Telli.. Ve okuru; bir deli!

 
09.Mayıs.2012
Kerem Porazan
 

 
 
* Dipnot : 
İşbu yazı; TRT Radyo 'da Ahmet Telli 'nin canlı yayın konuğu olduğu " Bavulum Dolu Sanatla " isimli programda; yapımcı Feryal Uz tarafından okundu.. 

 

 

* * İşbu yazı; Şiir Parkı internet sitesinde Sn. Ahmet Telli referans gösterilerek yayımlandı..

* * ilgili Link :
http://www.siirparki.com/yolculuk.html

 

 

 
Toplam blog
: 59
: 14527
Kayıt tarihi
: 17.12.09
 
 

İmgelemelik 'ten düştüğü 6.Mayıs.Bindokuzyüz... ~ fi tarihinden bu yana; Sonsuzluk 'da insan.. Yüre..