Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '20

 
Kategori
Güncel
 

TOPLUMSAL BAKIMA DAİR

 

Toplumlar zincirlere benzer, birbirine bağlılığı o toplumun gücünü oluşturur. Toplumlar tarlalara benzer, ne ekersen onu biçersin. İçinde zaman zaman zehirli otların çıktığı tarlalar temizlenmezse en güzel ürünler kısa zamanda helak olur. Bazı bölgelerde, bu otlara; “köy göçüren” derler ki o otlar zamanında temizlenmezse hasadı yok edeceğinden halk kıtlıktan yok olur. Daha önceki tarih boyu yaşanmış acı tecrübeler, bu otların böyle isim almalarına neden olmuş olmalıdır.

Halkın birbirine sevgisini muhabbetini güvenini inşa etmek ve toplumun bireylerinin birbirleriyle sağlıklı iletişimler kurmak suretiyle gelişeceğini bilmeyen yoktur. Herkes sözde bunu savunur. Gerçekte yapmak istediği belki de budur ya bundan şikâyet eder. Bu durumdan yakınır. Son yıllarda herkesin birbirine selamı sabahı kesmesi, apartman dairelerinde yalnız ölenin cesedi kokunca öldüğünün anlaşılması son yıllarımızın acı gerçeği olması nedeniyle herkes eski komşulukları bir şekilde özler ve bundan şikâyet eder vaziyette. Özellikle din adamlarımız bu konuda vaazlarında sıkça komşu hakkı üzerine İslam’ın emir ve tavsiyelerini hatırlatıyor olmalarına rağmen, şikâyetler halk nezdinde artmaya devam ediyor.

Neden düzelmiyor işler? Neden her geçen gün daha da vahimleşiyor düşler.

Bunun nedenleri bence oldukça açık. Toplumlar da tarlalara benzer. Özenle bakılmaları gerekir. Zehirli fikirlerin toplum nezdinde itibar kazanması için toplumu boş bırakmak yeterlidir. Toplum başka bir ifadeyle bedene benzer. İnsan bedenine elbette, doğar, doğurur büyür, büyütür vakit gelince de ölür. Bedene giren virüsle idmanlı, bağışıklık kazanmış, bağışıklık sistemi bilinçli şekilde güçlendirilmiş beden doğru şekilde mücadele eder ve daha uzun yaşarken, kısmen zayıf kalmış bedenler virüslere kolayca yenilirler. Bunun için bilinç gerekir.

İnsan bedeni ve tarla ile toplum bire bir aynı olmadığı için insan bedenine ve tarlaya uygulanan işlemler topluma nasıl uygulanır? Bu önemli bir sorundur ve birçok toplumun böylesine somut bir projesi olmamasına rağmen, küçücük bir şirketin dahi gelecekle ilgili planları, bu konuda çalışan uzmanları vardır. Ne ilginç değil mi? Pazarlama, halkla ilişkiler, gelecekteki vizyonu ve misyonuna dair bir şirket doğru yöntemi bulmak ve kurumunu geliştirmek isterken, toplumlar gerçek liderlik açısından sahipsizdir. Bakmayın siz, doğuya batıya. Batının şu sıralar olan kültürel üstünlüğü doğulu halklara bir yaşam tarzı, bir tüketim tarzı dayatsa da bu fikirlerin gerçekte batılı toplumların fikri olduğu düşünülmemelidir. Yani sağlıklı bir toplum her şeyden önce obez olamaz. Bedeni anlamayan bir toplumun beynini kimler yönetmektedir bu hemen her toplumda ancak özellikle de batıda cevaplandırılması gereken bir sorudur.  Ama bu soruları kim neden cevaplasın?

Toplumlar devasa bedeni olan, beyni ise kendinden başka herkesin müdahale ettiği bir canlıdır. Toplumdan toplumu oluşturan herkesin özünde bireysel olarak öncelikli olarak kendisi için bir talebi vardır. Bu talebi özünde yaratanın bireyin kendisinin oluşturmadığı bu talep milyonlarca kere milyonlarca çatışma demektir. Bu çatışmalar toplumu yorar. Toplum için kendini feda etmeye hazır olanlar olsa dahi bu kişilerin şirket örneğinde olduğu gibi işinin ehli olması gerekir. Öyle ki o toplumda esas görevi öğretmek olan bir öğretmen farkında olmadan bireyleri yanlış yönlendirebilir, din adamı ise insanların beyinlerini açmak yerine beyinlerini başkalarının kullanımına teşvik edebilir. Suçlama olmasın ama bunu elbette hepsi özellikle yapmaz, öyle öğrenmiştir. Öyle öğretilmiştir. Toplumla ilgili görevi olan ya da olmayan kişinin niyeti, aslında baştan kötüyse, ortaya çıkacak durumlara televizyonda, haberlerde özellikle gösterilen çokça kötü örneğimiz mevcuttur, böyle bir durum ortaya çıkar.

Milleti doğru yola teşvik etmek zor, kötü yola teşvik etmek son derece kolaydır. Geçenlerde birisi yazmış; sekiz yaşında çocuğum kitap okusun istiyorum ama okumuyor. Siz okuyor musunuz? Benim vaktim olmuyor, okusam da kafam almıyor diye cevap veriyor. Sohbet aynen şu şekilde devam ediyor.

Soru:“-3. Sınıfa giden oğlum var ona kitap okumayı nasıl sevdirebilirim fikir alabilir miyim?”

Cevap: “-Siz kitap okuyun, bir de kitap kumbarası yapın, birikince gidip o paralarla ona seçtiği kitapları alın, sahiplenmesi daha kuvvetli olur.”

Cevaba cevap: “-ablası okuyor örnek olmaya çalışıyor ama ben okusam da kafamda hiçbir şey kalmıyor ama yine de bir şeyler yapıyorum sevsin diye ama çok kitabın üstünden kalkıyor”

Cevap: “-Sahiplenmesi “benim” demesi için onun biriktirdiği paralarla alın. Babası da okusun, erkek çocuk, en çok da babayı örnek alır.”

Cevaba cevap: “-Baba ilkokul mezunu kitap alıp okuma gibi bir huyu yok, çok destek olamıyor ama ben elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum ama bir türlü sevdiremedim buraya yazma nedenim de farklı fikirler çıkar belki diye. Kitap okuyan insanlara çok özeniyorum.”

Cevap: “-Çocukları yetiştirmek dert değildir aslında. Çocuk, insan fark etmez. İnsan dediğiniz su misali. Hangi kaba korsan o şekli alır. Aile, çevre, işte o kaptır vesselâm.”

Cevaba cevap: “-Babaları da okumalarını istiyor oğlum biraz sabırsız bunu da bir türlü atlatamadık”

Cevap: Çocuk ailenin minik bir kopyasıdır Dediğim gibi, "yap, yapma, oku-okuma" demekten ziyade siz okumalısınız, baba da okumalı ki, çocuk da okusun... Bu böyledir. Tabi imkân meselesi de var. Çocuklar sözlere bakmazlar. Sözleriyle eylemleri ne kadar tutarlı ona bakarlar. Örnek sizsiniz, hele o yaşlarda benim babam herkesten güçlü zamanları, kolaylıklar dilerim.”

Cevaba cevap: “-Çok doğru kitap alıp okuduğumda oldu çok okuduğumu anlayamasam da ama sevmiyor okusa da baştan salma yapıyor akıllı bir çocuk hele ki matematikte. Ama işte dediğim gibi okumada zorluk çıkarıyor.”

Başka bir cevap: “-Siz yanında kitap okursanız oda okuyacaktır televizyon telefon tabletten büyükler uzak durursa çocuklar da ebeveynlerini örnek alır rol model anne babalardır.”

 

Daha başka bir cevap: “-Örnek olmak ve kitap kumbarası bence. Kitap alması için birikim yapabilir ya da kitap okudukça birikim yapılabilir. En başlarda belki sadece kumbaraya para girsin diye okuyabilir ama alışkanlığa da vesile olabilir bence.”

 

 

Diye konuşmalar devam ediyor. Soru soran kişi aslında ne sorduğunun tam anlamıyla neyi neden istediğinin farkında değil ve sadece özendiği itirafı burada anahtar kelimelerden birisi. Toplumda herkes bir şekilde birilerinden etkileniyor. Neden ve nasıl oluyor? Üst seviyedekilere özeniyoruz, alt seviyelerdeki insanlardan kendimizi ayrıştırmak istiyoruz ama bunun için bir emek mücadele olduğu gerçeğiyle karşı karşıya kalınca bahaneler buluyoruz. 

 

Her fikrin dolu olduğu kitap iyi olabilir mi? Her fikir topluma ön tarafta bir fikir verirken arka planda ne yapar? Bunlar önemsiz şeyler midir? Bizde nice atasözleri vardır, rüşveti içselleştiren, toplumsal birliği parçalayan,  toplumda güveni yok eden, insanların hepsini nankör kabul edip, “insan işte, çiğ süt emmiş, sakın anana babana bile inanma”  türünden toplumsal birliğin özüne dinamit koyan fikirlerin altında Mevlana, ya da başka ünlü şairlerin isimlerinin yazılması ismine hürmeten yanlış fikirlerin doğru algılanmasına neden olabilir.

 

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..