Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '10

 
Kategori
Deneme
 

Toplumsal paranoyamız

Sultanahmet, dünyanın en güzel köşelerinden biri.. İş çıkışı uğradığım lokantada içtiğim enfes paça çorbasının hazzıyla yürüyorum. Acelem yok. Zaten aceleyle yürünecek son mekanlardan biridir Sultanahmet. Orada bir dünya kenti havasını bulursunuz. Mahalle baskısından kurtulmuş insanların çimlere sere serpe döküldüğü, arkeolojik ve dinsel motiflerden cömertçe nasibini almış, dünya tatlısı bir alandır burası. Keyifle gerinen göbeğime çeki düzen vermek için kemerimi şöyle bir kaldırıyorum. Bu zamanda iki cep telefonu taşımak zor ama, kızımın eskisini atmaya kıyamadım. Birini iş için, diğerini özel görüşmelerimde kullanıyorum. Tabi tişörtün altındaki silüetlerinin kimlerde nasıl çağrışımlar yaptığını kestirmek olası değil.

Ben bedenime bu rötüşleri yaparken az ötedeki ekip otosunun aynasından izlendiğimi farkediyorum. Bunun nasıl bir duygu olduğunu bileniniz var mıdır? O anda insanın aklından birçok şey geçiyor. Suçluluk psikolojisi ve izleniyor olmanı ağırlığı ile güvenlik görevlilerinin işlerini ne kadar ciddiye aldıklarının sade vatandaşa verdiği güveni aynı potada görmek, tuhaf bir duygu- düşünce yumağı yaratıyor insanda. Neyse bendeniz izlendiğimin de farkında olarak ve üzerime alınacak bir tehdidin olmamasının özgüveni ile bakına bakına yürümeye devam ediyorum. Araç ta beni izliyor. Ben bir taraftan gazete bayisi ararken diğer gözümün ucuyla aracı kesiyorum. Tramvay yolunun karşısında duraksamalar yaparak ardımsıra geliyor. Dünyanın en güzel kızları kaldırımda resmi geçit yapıyorlar. Aksilik bu ya; bir türlü gazete bayisini bulamıyorum. Derken motorsikletli yunuslar beliriyor. Araçtakilerle konuşuyorlar. Arada bir belli etmemeye çalışarak bana bakıyorlar. Ben yürüyorum ama giderek sırtımdan soğuk terler süzülmeye başlıyor. Soğukkanlılığımı kaybetmemeye çalışarak en doğal hallerimle o ulaşılmaz(!) gazete bayisine varmaya çalışıyorum. Şu çift telefonun başıma açtığı hallere bakın. Bir taraftan sade vatandaş olarak güvenliğime bu kadar önem verildiği için seviniyorum. Diğer taraftan aklıma bin türlü senaryo geliyor. Bir devlet büyüğümüzün evinin yakınında dolaşırken derdest edilen, elinde kroki olan ama krokiyi ateşleyemeden(!) etkisiz hale getirilen subaylar aklıma geliyor. İsimsiz ihbar mektuplarıyla yıllardır cezaevlerinde tutulan aydınlarımızı, profesörlerimizi, parti başkanlarını, muhalif televizyon kanalı sahiplerini, askeri zevatı düşünüyorum. Sağda solda yazdığım makaleleri, haksızlıklar ve statüko karşısındaki tutumumu ve entelektüel ortamlardaki paylaşımları hatırlıyorum. Kendimi fazla önemsediğimi düşünüp rahatlamaya çalışıyorum.

Az sonra yunuslar etrafımı sarıyor. İçlerinden biri nazik ama temkinli bir ifadeyle “Beyefendi şöyle gelir misiniz” diyerek üst araması yapıyor. Tabi oradaki herkes bizden uzaklaşıyor. Yüzüm kızarıyor. Kocaman bir yumruk boğazımda. Heyecanlanmamak, potansiyel bir suçlu gibi davranmamak o kadar zor ki. Karizmam yerlerde sürünüyor. O güzel kızlar yanımızdan hızlı adımlarla da olsa geçerken bana bakıyorlar. Ama ben bu bakışlardan hoşnut olamıyorum artık. Tişörtümün altındakilerin bomba değil telefonlar olduğunun görülmesi, güzel paça çorbası hikayem, midemdeki şişkinlik, masum özgeçmişimi belgeleyen kimliğim sayesinde aklanıyorum. Araçtaki polis düştüğüm halleri telafi edercesine güleryüzlü bir ifadeyle “Sizin için yapabileceğimiz bir şey var mı?” diye soruyor. Dünyalar benim oluyor. “Ben size canlı kalkan olurum” deyiveriyorum. Bunu yağcılıktan mı, korkudan mı yoksa inandığım için mi söylediğimi bilemiyorum. Haksız yere suçlanan, kırgın tarafımla, toplumsal güvenliğimiz için bu kadar hassas davranan polisimize hak veren tarafım elele veriyorlar. Tekrar kalabalığın arasına karışarak özgürlüğün tadını çıkarıyorum. Bir taraftan da bu toplumsal paranoya hallerine nasıl itildiğimizi düşünüyorum..
 
Toplam blog
: 68
: 644
Kayıt tarihi
: 17.11.08
 
 

1964 İstanbul doğumluyum. Bekarım. Çocuk hastalıkları uzmanıyım. Halkla İlişkiler ön lisans ve İk..