Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

11 Ekim '10

 
Kategori
Sinema
 

Toprak altında

Toprak altında
 

Sinemaya gitmeyeli uzunca bir süre olmuştu, izlemek istediğim filmler vizyondayken ben uygun değildim... Ben uygunken güzel film yoktu. Bu böyle devam ederken nihayet denk getirebildik de sinemanın yolunu tuttuk. Şu sıralarda da insanı meraklandıracak filmler var vizyonda, nasıl oldu bilmiyorum sıradan bir gerilim filmiymiş gibi duran bu filmi tercih ettik. En başta ben ortaya attım aslında ''Kızlar bakın çok ilginç olabilir, adam tabuttaymış!'' dediğimi itiraf edip yine de doğru bir karar verdiğim için kendimi kutluyorum.

Evet adam tabutta, tüm film boyunca tek bir mekan, tek bir oyuncu, telefon sinyallerinin arasında başka sesler... Peki bu kadar sınırlı görünen bir film ne kadar geniş ve ne kadar önemli bir konuya değinebilir ki? Çok, inanamazsınız filmin sadece bir hayatla anlatabildiği gerçekler insana bunu arıyordum dedirtebiliyor. Yüzeysel düşündüğünüzde Amerika yine kendini melek gibi mi gösteriyor diyebiliyorsunuz ama alakası yok. Ben fazla insancıl düşünmüyorsam film gerçekten insancıl bir yaklaşımla hazırlanmış. Yani ince ve güzel bir eleştiri var, büyük bir düzenin yanında yok yere harcanan bir takım hayatlar ve filmin gerçek olduğuna başından sonuna kadar inanarak izlemeniz...

Kahramanımız Paul Conroy bir cep telefonu ve bir fenerle, bir tabutun içinde uyanıveriyor... Fidye için kaçırıldığını yanında bulduğu o cep telefonuyla öğreniyor... Ailesinden tutun çalıştığı firmaya kadar herkese ulaşmaya çalışıyor, bu sırada tabi ki telefonun şarjı bitiyor, oksijen tükeniyor. Bunlar genel bilgiler her yerde okursunuz. Filmi izlerken şu bilinmeli Amerika değil, daha çok büyük bir düzen eleştiriliyor. Irak'da rehin alınan kahramanımıza telefondaki ses '' Sen Amerikalısın'' deyip duruyor... Ben asker değilim diyen Paul Conroy karşısındakine de terörist diyor zaten... Buralar işin basit bölümleriyken filmi yine tek bir cümlede yakalayabiliyoruz... '' Ben babayım yapmayın.'' diyen Paul'a telefondaki sesden yanıt gecikmiyor, ''Benim de beş çocuğum vardı sadece biri yaşamaya devam ediyor.''

Telefondaki iki sesin birbirinden hiç bir farkı yok. Sonunda yine Amerikalıya üzülüyorsunuz ama Amerika'ya değil. Bu yüzden filmin merkezinde insan yer alıyor. Oksijen bitiyor mu? Amerika vatandaşını kurtarabiliyor mu? Hatta gerçekten kurtarmaya çalışıyor mu? Bunları tabi ki söylemeyeceğim, ama film önerilir. Ben izlemediğim halde 'Ye, Dua et, Sev' filminden daha başarılı olduğuna eminim. Daha başka şeyler kazanırsınız. Siyasi bir eleştiriden uzak kalmak istiyorsanız bile sadece daha önce izlemediğiniz türden bir film izlemiş olacaksınız, bunu bir değerlendirin. Filmle ilgili yine yeniden genel bilgiler vermek gerekiyorsa yönetmenimiz Rodrigo Cortes, araştırdığım kadarıyla uzun metrajlı ilk filmi... Oyuncumuz Ryan Reynolds...

Filmi yakalayacağınız anlamlı sözler var ve sonu da gerçekten çok etkileyici. Salondan çıktığımda mezardan çıkmış gibi hissettim, diyorumya eleştiri çekemiyorum ben diyenler bile etkilenebilir bu filmden... Çok etkileyici sahneler de vardı özellikle iki sahne... Bunları da söyleyip beklentilerin iyice tavan yapmasını sağlamaya gerek yok. Zaten yeterince övdüm gibi... Filmi yine de tarafsızca izleyin, bakalım sizler neler yakalayacaksınız...

 
Toplam blog
: 31
: 1120
Kayıt tarihi
: 13.08.10
 
 

Her yıl yeni bir yaşı kutluyoruz. Yılın o gününde sanki birden büyüyormuş gibi hissediyoruz. Aslı..