Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Mayıs '09

 
Kategori
Futbol
 

Toraman attı şampiyonluk geldi

Toraman attı şampiyonluk geldi
 

İbrahim Toraman'ın golü Beşiktaşlıları havalara uçurdu.


Denizlispor – Beşiktaş karşılaşmasının 63.dakikasında İbrahim Toraman takımını 2-0 öne geçiren golü ağlara gönderdiğinde, siyah-beyaz gönüller haftalardır set çektikleri şampiyonluk coşkusuna daha fazla direnemediler. Yüzüncü yılda lige konulan ezici ağırlık ve bu ağırlığın doğal sonucu olarak yaşanan şampiyonluk sonrası “post travmatik stres bozukluğu” semptomları gösteren camia, uzun süreli bir inzivaya çekilmiş ve bu dönemde yaşanan başarısızlıklar yüreklere gömülerek üzeri Beşiktaş sevgisiyle örtülmüştü. Son dönemde yazılı ve görsel basındaki neredeyse her platformda “Helal olsun Beşiktaş seyircisine! Takımlarını ne de güzel destekliyorlar.” yorumları yapılırken, aslında stattan çıkan ve kükremeyi andıran o gürültünün yaklaşık 6 sezonluk bir isyanın dışa vurumu olduğunu bilecek kadar durumun farkında olanlardan birisi de bendim. Çünkü Beşiktaşlılığın özündeki isyan ve direnişe defalarca şahit olmuş, tribün şovlarını “sosyal faaliyet” statüsünden çok “aşk” temeline oturtmam gerektiğini evvelce öğrenmiştim. Bahsettiğim isyan ve direnişin tribünler dışında tamamen kontrollü şekilde yönlendirilmesi gerektiğini ise en güzel şekliyle bu sezon gördük.

Ligin ilk yarısı bitip de Beşiktaş yönetimi barkovizyon gösterisi eşliğinde federasyona, hakemlere ve yayıncı kuruluşa veryansın ettiği zaman siyah-beyazlı takımın puanı 28, klasmandaki yeri altıncılıktı. O günlerde kaleme aldığım ve “Mayıncı Kuruluş” başlığı ile bu köşede yayınlanan yazımda bakın duruma nasıl yaklaşmışım:

“Protestoyu yapanlara sorsanız size yayıncı kuruluşun aslında takımın şampiyonluk yoluna mayın döşemekle görevli “mayıncı kuruluş” olduğunu ikna için ceplerinden bir yığın argüman çıkaracaklardır. Pozisyon istenilen sayıda ekrana gelmemiştir, sarı kartın kırmızıya dönmesi gerektiği vurgulanmamıştır, ofsayt çizgisi yamuk (!?) çizilmiştir, pieroda Hierro ne aramaktadır, başkan burnunu karıştırırken neden ekrana getirilmiştir? Aslında egzajere biçimde anlattığım tüm bu argümanlar taraftarın takımına konduramadığı tozu yayıncı kuruluş üzerine silkelemesinden başka bir şey de değildir. Lige kötü başlayıp ard arda puanlar kaybeden takım hele bir de hakem hatasına kurban gitmişse yayıncı kuruluşun o hafta stüdyoyu ateşe verip “Türk futbolunda yangın var” başlıklı açık oturumlar düzenlemesi gerekir. Aksi halde o kuruluş taraflıdır, kutsal ittifakçıdır, düzenin adamlarıyla doludur. Ama her ne hikmetse o problemli takım ilerleyen haftalarda formunu bulup klasmanda basamakları üçer üçer çıkmaya başlayınca o ilk haftalarda gördüğümüz “algıda seçicilik” yerini tatlı bir endorfin sarhoşluğuna bırakır. Tabi durumu “yayıncı kuruluşu nasıl hizaya getirdik ama” şeklinde açıklayan paranoya şampiyonu taraftar modeli de ülkemizde bolca mevcuttur.”

Peki, Beşiktaş camiasında şampiyonluk sevinci doyasıya yaşanırken ben bunları neden yazıyorum? İlk yarıyı (16 hafta) 28 puanla kapatan bir takım toplamda 71 puan toplayıp şampiyon oluyorsa demek ki bahsettiğimiz takımda bir şeyler değişmiş ve 18 maç / 43 puanlık performans da bu şekilde yakalanmıştır. Beşiktaş yönetiminden hiç kimse kalkıp da “İlk yarı sonunda gösterdiğimiz tepki ile federasyonu da hakemleri de yayıncı kuruluşu da hizaya getirdik.” görüşünü savunamayacağına göre doğruyu başka yerlerde aramak gerekiyor. Sakın o doğru Beşiktaş yönetiminin susmayı ve sadece işini yapmayı seçmesi olmasın? Takımın idaresini Mustafa Denizli’ye bırakmak ve transferde “ismi duyulmadık cevherlerden” (!) vazgeçip 24 kez Almanya Milli Takım formasını terletmiş Ernst gibi yaşından öte kimsenin eleştiri getiremeyeceği Yusuf gibi isimleri Beşiktaş’a kazandırmak (eski Beşiktaş yönetimi göz önüne alındığında) hiç de azımsanmayacak bir değişim. Eskiden haftada minimum üç kez Yıldırım Demirören, Kenan Öner ya da Levent Erdoğan’ın ağzından “irrite” basın açıklamaları okurken son dönemde tam aksi istikamette sergilenen duruşun da gelen başarıda etken faktörlerden biri olduğunu düşünüyorum. Sanıyorum Yıldırım Demirören bu köşede en fazla eleştirdiğimiz isimlerden biri olmuştur. Ancak kendisinin özellikle ligin ikinci yarısından itibaren çizdiği profille beni şaşırttığını ve alkışı hak ettiğini de belirtmem gerekiyor.

Şimdilerin modası “Fenerbahçe ve Galatasaray kötüydü, o yüzden Beşiktaş şampiyon oldu.” ya da “Beşiktaş zaten 6 senede bir şampiyon oluyor.” cümleleriyle dâhiyane (!) futbol saptamaları yapmak. Zaten bir takım şampiyon olduğunda kalan 17 takımdan iyi olduğu için şampiyon oluyor. Üstelik bahsettiğimiz bu takım hem kupayı hem de ligi kazanıyor. 6 senelik ara için ise yukarıda bahsettiğim yönetimsel yanlışları tartışmak gerekiyor. Yıldırım Demirören için asıl zorlu periyot şimdi başlıyor. Beşiktaş Başkanı etrafını saracak menajerlere kanıp ismini ilk kez duyduğumuz futbolcuları transfer etmeyi sürdürürse bir altı sene daha Beşiktaş camiasına çile çektirir. Yok, eğer kendi kendine de olsa transferlere en azından “milli olma şartı” getirir ve ligin ikinci yarısındaki hareket tarzına devam ederse “Beşiktaş 6 senede bir şampiyon oluyor” diyenler de cümlelerini yutmak zorunda kalırlar. Gelen günler Beşiktaş’a neler getirecek merak ediyorum.

Siyah-beyazlıların 13.şampiyonluğunu da can-ı gönülden kutluyorum.
 
Toplam blog
: 235
: 717
Kayıt tarihi
: 21.06.06
 
 

Yazar 1976 yılında İstanbul'da doğdu. Tüm eğitim ve öğretim hayatını burada tamamlayarak, 1999 yı..