Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Şubat '12

 
Kategori
Öykü
 

Töre ve Zulüm/ Bölüm 6

Köyün girişinde köpek havlamalarını duydu. Eve zor attı kendini, içi üşümüştü ve terliydi. Kulağının arkasından bir ses işitti. İrkildi, korktu adeta.
"Dur, kahpenin dölü! Sakın Kımıldama!"
Donakaldı Sultan. Gecenin bir vaktinde bu seste neyin nesiydi böyle? İçindeki korkunun sebepsiz olmadığını şimdi daha iyi anlıyordu. Sesin geldiği yöne bakınca, başlarını poşuyla kapatmış, iki adamla göz göze geldi. Adamlar silahlıydı, silahların namlusu kardeşlerine çevrilmişti. Bir el Sultan’ın saçına dolandı, çekti onu. Yere kapaklandı Sultan. Bu Cafer’den başkası olamazdı. Ama bilmiyordu Sultan.
"Çabuk söyle?" diye bağırdı. "Baban olacak katil nerede?"
"Vallahi bilmiyorum." Sesi ağlamaklı ve titrekti.
"Çabuk söyle Kız, sana soruyorum: Babanı, o korkak adamı nereye sakladınız?’ Tehditlerine devam ediyordu. "İnsan hesaplaşmadan korkar mı hiç? Öldürmek varsa, ölüm de var!"
Hıncını yerde yatmakta olan Sultan’dan çıkarıyordu, attığı sert bir tekmelerle. Tekmeler birbirini izliyordu. Kendini kaybetmiş gibiydi. Poşusu kayıp düşünce, yüzü açıkta kaldı Cafer’in. Sultan şimdi durumu sezinlemişti; Husonun öcünü almaya gelmişlerdi demek ki. Evet ama Ahmet Husonun oğlu değil miydi? O neden gelmemişti, babasının öcünü almaya. Doğruydu demek, Ahmet seviyordu Sultan’ı. Hem de sevdiği kızın babasını öldüremeyecek kadar çok seviyordu...

Bunları düşünürken Sultan, rahatladı, yediği tekmelerin acısını bile unutuverdi. Ahmet’in varlığı ona güç veriyordu. Sevgisi her şeye bedeldi. Cafer gözlerini yerdeki Sultan’a dikmişti. Tüm güzelliğini keşfetti birden onun. Dokunmak istedi. İzin vermedi Sultan. Cafer oracıkta aklına gelen planı uygulamaya soktu hemen. Sultan’ı kaçıracak ve alıkoyacaktı onu! Bir taşla iki kuş vurmuş olacaktı böylelikle... Hem amcasının intikamını alacak, hem de cinsel açlığını giderecek, Sultan’ı kirletecekti. Olayı duyan Meme emmiye inmeler gelecek sonra da ölüp gidecekti kahrından...

Yanındaki adamına bir şeyler fısıldadıktan sonra, çocukların ellerini arkadan iple bağlayıp, yan odaya kilitlediler; "sessiz" olmalarını buyurdu Cafer ve adamı.
Sultan’ı bir güzel bağlayıp, sürükleyerek dışarı çıkardılar. Atının terkine bindiren Cafer, "Bu gece bize lazımsın sen." diyordu.
Atlarına atladıkları gibi, karanlığa karıştılar. Cafer bir eliyle atının terkindeki Sultan’ı tutuyordu. Kaçıp kurtulsun istemiyordu çünkü... Atlar hızlandıkça gecenin soğuk ayazı, yüzlerine çarpar olmuştu. Sultan’ı nereye götüreceğini düşünüyordu Cafer. Birden aklına çardak geldi.
"Atını çardağa doğru sür " dedi adamına.

Çardak saman yığınlarıyla doluydu, boştu, üstelik kimsecikler gelemezdi bu saatte yanlarına... Kahkaha attı, kahkahası karanlığa karışıp kaybolup gitti.

Sultan uyanıktı, soğuk ayaz onu kendine getirtmişti, anne ve babasını düşünüyordu, soğuğu boş vermişti. Şayet eve gelmişlerse, kardeşlerinin bağını çoktan çözüp, kurtarmışlardır. Rahatladı. Ardından kendisini arayacaklardı nasılsa. Belki de çıkmışlardır bile aramaya.
Çardağa vardıklarında Cafer, atın terkindeki Sultan’ı saman yığının üzerine attı, samanların üzerinden kayarak düşen Sultan, başını sertçe bir yere çarptı. Bayılmıştı, sessizce atıyordu yüreği. Belli belirsiz nefes alıyordu.

Cafer korkmuştu."Öldü mü yoksa?" dedi telaşla. "Hele bir göz at şuna."
Adamı eğildi yere, başını göğsüne dayadı Sultan’ın. Bir kaç kez dinledi. İyice emin olduktan sonra;
"Ölmemiş" dedi. "Yalnızca bayılmış."
Rahatlamıştı Cafer."Hele bir ucundan tut ta kaldıralım şunu." diye emretti adeta."Çardağa taşıyalım." Ağzının suyunu şapırdatarak, "İşimizi orada halledelim"

Sultan’ı sedyede hasta taşır gibi taşıdılar çardağa. Kendinden geçmiş bir haldeydi; hiç bir şeyin farkında değildi.
"Ne bir acı ne bir sızı hissetmiyordu bile. Belki böylesi daha iyi olacaktı onun için. Hiç bir zaman anımsayamayacaktı bu kötü anını.
"Bu böyle hiç güzel olmadı ama ne edelim görev işte!" dedi Cafer boğuk bir ses çıkartarak, işini bitirdikten sonra, adamına seslendi,
"Sıra sende!"

Yıllardır biriktirdikleri cinsel açlıklarını Sultan’a saklamışlardı sanki. Üst başını yırttıktan sonra, emellerine ulaştılar. İnsan olmaktan çıkmıştı ikisi de... Altlarındaki bu genç kıza acımıyorlardı bile. Küçük bir sevgi kırıntısı bile yoktu içlerinde. Yalnızca intikam dürtüsü ve cinsel açlıklarıydı, onların hissettikleri... Ve Sultan kendinden habersizce "kadın" oluvermişti birden... Hem de istenmeyen bir kadın! Töreye göre namusu kirli biriydi O. Ölüm damgası çoktan kazılmıştı alnına!

Ahmet annesinin bağırtısıyla uyandı:
"Sen uyu bakalım" diyordu yarı alaylı bir tonla."Sen yatağında tatlı mışıl mışıl uyurken, başkaları alsın babanın öcünü."
Gözlerini ovuşturarak, "Ne oldu ki ana? Ne öcü, kim kimden almış babamın öcünü?"
"Duymazsın tabi... İnsan içine çıktığın mı var sanki?"
"De hele ana. Çıkar ağzındaki şu baklayı?"
"Kim olacak emminin oğlu Cafer! Babasını bulamayınca kızını kaldırmış dağa... Kız utancından inmemiş bir daha da dağdan... Babası olacak Memet duyunca kızının başına gelen akıbeti, dayanamaz, o vakit oracıkta boylar eşek cennetini..."
Ellerini yukarıya kaldırdı, dua eder gibi yaparak,
"İnşallah ölür." Zevkten dört köşe olmuştu bunları anlatırken Fadime.
"Kimmiş bu kız?“ diye sordu Ahmet hayretle."Cafer nereden bulmuş ki onu?"
„Nerden bilem oğul… Adı Sultan mıymış ne! Yanılmıyorsam!’’

devam edecek...

 
Toplam blog
: 62
: 233
Kayıt tarihi
: 12.01.12
 
 

1977-78 İzmir Namık Kemal Lisesi Edebiyat Bölümü mezunuyum. Çesitli dergi ve sayfalarda öykü, den..