Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

05 Nisan '11

 
Kategori
Doğa Sporları
 

Toros Keçileri-1

Toros Keçileri-1
 

Stresle ve günlük yaşantıların yorgunluğuyla geçen bir haftanın ardından, çok keyifli, sazlı, sözlü bir cumartesi gecesini noktalayıp başımı yastığa koymuştum ki, içime çöken pişmanlık duygusuyla huzursuzlandım.

Neden mi?

Pazar sabahı geç vakitlere kadar yana döne uyumak, sağımda solumda sinekler uçurtmak varken, erkenden kalkıp, sırt çantamı ve öğle kumanyamı hazırlamalı, söz verdiğim üzere,“Toros Keçileri’nin “ yapacağı doğa yürüyüşüne katılmak için 08.00 de buluşma noktasında olmalıydım.

Aslında kolay bir parkurdu. Kumluca yakınındaki dağlara çıkılacaktı ve yaklaşık 10 kilometre yürünecekti. Lymra ve Rhadiopolis antik şehirlerine yapılacak ziyaret ise proğramı kültürel açıdan tamamlıyacaktı.

Oysa, benim içimde karşı konulmaz bir miskinlik yapma duygusu, diğer yandan verdiğim sözü yerine getirmeye ilişkin sorumluluğum(!) ve de üstüne üstlük dışarıda gök gürültüsüyle karışık, sağanak yağmur vardı.

Neyse…

06.30 a kurduğum saatin alarmı çalarken sızlanarak, biraz da kendime kızarak doğrulmaya çalıştım, üzerimdeki ağır uykuyu ittirerek kalktım…

Bir de baktım ki, hava daha yeterince aydınlanmamış, yağmursa hâlâ hızını kesmemişti…

Offfff… Doğada yürüyüşmüş… Peeeeeeh… Akıllanmam beeeennn!

!!!

Kemer-Çamyuva’da, taze pide, siyah zeytin, mis gibi beyaz peynir, domates, biber, salatalık, çilek ve frambuaz reçelinden oluşan kahvaltılıkları demli ve sıcacık çay eşliğinde afiyetle tüketirken fark ettim ki, olumsuz duygularım çoktan beni terk etmiş, günün şahane geçeceği önsezisi beni çoktan teslim almıştı bile…

Duran yağmurun ardından yemyeşil çam ormanlarına çöken sis, aşağılara kadar inmiş beyaz bulutlar, bulutları delerek masmavi gökyüzüne yükselen dorukları karlı dağlar…

Çam, mimoza, portakal ve limon çiçeklerinin, ciğerlerime dolan kokusu…

Nefes nefese tırmandığımız o yüksek tepeye varınca, bizi karşılayan papatya tarlası…

Ağaçların kuytusunda çiçek açmaya hazırlanan sıklamenler, yabani irisler, tepelerde sapsarı katırtırnakları, sütleğenler, mor çiçekleriyle ebegümeciler, zarif ve kırmızı yapraklarıyla kırmızı gelincikler…

Bulutların aralanmasıyla ortaya çıkan ve çam ağaçlarının dalları arasından süzülerek ormanın kuytularını aydınlatan güneş, oynaşan gölgeler…

Rüzgarın sesi...

Yaprağın üzerinde yağmur damlası...

Çağıldayan dereler, dere kenarında suya eğilmiş dallarıyla salkım söğütler…

Çınar ağaçları, sarıya bulanmış mimozalar…

Şarkı söyleyen kuşlar, şurada istifini bozmadan otların arasına giren kaplumbağa…

Kırmızı çiçekten bal alan arı…

Yamaçlarda otlanmayı bırakıp, merakla “Toros Keçileri’ni”izleyen keçiler…

Hep aşağıdan ve hep uzaktan Toroslara bakmak, sonra birgün, tam da böyle,Torosların tepesinden Antalya’yı seyretmek…

Sanki bir düş, bir masal ülkesinde, dünya cennetinin içine yürümek, incitmeden, zarar vermeden, doğal dokuyu koruyarak doğayla bütünleşmek, doğayla kucaklaşmak…

Yenilenmek, canlanmak, tazelenmek, bedeni, ruhu rehabilite etmek...

Doğa, tarih, spor, sağlık, ağız tadı ve güzellikleri tamamlayan dostluk, sohbet, şamata ve bir de “Toros Keçileri”…

Daha ne olsun!

Şimdi susuyorum...

Aşağıdaki resimler her şeyi daha güzel anlatacak…

 
Toplam blog
: 247
: 1493
Kayıt tarihi
: 29.01.08
 
 

Antalya ve Akdeniz aşığı bir öğretmenim. Bol bol okurum, blog yazarım, şiir yazarım. Yazdıkça ve ..