Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

16 Mart '20

 
Kategori
Öykü
 

TOSUNLARIN DÜŞÜŞÜ

Çok güçlü, damızlık bir boğa gücü kuvveti oldukça yerindeymiş ve köyündeki tüm ineklerle çiftleşmiş. Onlardan renk renk ve erkek dişi bir sürü buzağısı, düvesi, danası olmuş.

Köydeki inekler yetmeyince diğer hayvanlara ve hatta hikâye bu ya köyün kadınlarına yan gözle bakar olmuş. Bu durumdan rahatsız olan köy ahalisi ne yapsak diye düşünmeye başlamış. Köy ihtiyar heyeti toplanmış ve ünü tüm ülkeye yayılan boğayı devlet üretme çiftliğine bağışlamaya karar vermişler.

Devletin çiftliğine yerleşen tosunu yeni bakıcıları ineklerin arasına salmaya karar vermiş, aradan birkaç gün geçmiş ancak boğada o geldiği köyde anlatılan ününden eser yokmuş. Tabi bu duruma çok şaşırmışlar. “Yani nasıl olur böyle azgın boğa, inekleri görecek ve yerinde öylece yatacak, olacak iş değil” diye düşünmüşler.

Ağacın altında geviş getiren boğanın bakıcısı yanına gitmiş ve; “-Boğa kardeş, köydeyken seni kimse tutamazdı, ne oldu hasta mısın?”

Boğa umursamaz bir şekilde ve yavaşça bakıcısına dönerek; “-Eee ne yapalım? Artık bundan sonra biz de devlet memuru olduk,” demiş.

Bu trajikomik hikâye elbette pek hoş değil. Burada bu hikâye anonim halk arasında anlatılan bir hikâye olması yanında devlete memur olanların devlet kademelerini yatma yeri olarak adlandırmaları ile alay ederken, aslında bir duruma vurgu yapıyorlar farkında olmadan, devlet yatma yeridir. “Oraya cevval bir tosun olarak giren uyuz bir eşeğe dönüşür.”

Hastalıklı fikirlerle refaha çıkılması mümkün değildir. Hastalıklı halk hikâyeleri uydurmanın da topluma bir faydası yok hatta oldukça fazla zararı vardır ki bu durum toplumu çürümeye doğru hızla yaklaştırabilir, toplumu vurdumduymazlık, “bana ne”  ya da “neme lazım”-cılık farkında olmadan kitleler halinde uçurumun başına getirebilir.

“Devletin malı deniz, yemeyen domuz” veya “bal tutan parmağını yalar” daha bir sürü uydurma atasözü ile rüşveti içselleştiren anlayışın milletine toplumuna ve elbette geleceğine bırakabileceği fazlaca bir şey yoktur.

Devlete memur olunca devletin yan gelip yatma yeri olacağına dair bir nevi tamamlayıcı ancak devlet mevhumunu, dolayısıyla toplumu batıracak, ortadan kaldıracak ortak akıl, bilinçli, planlı ve tuzak bir anlayışın toplamıdır.

Devlet hemen her kesimin ancak özellikle de en alt kesimlerin büyük emeğinin olduğu vergilerle hemen herkesin katıldığı bir organizasyondur.

Devlet kuramında herkes farklı şeyler söyleyebilir. Savaşçısının ve vergiyi üretmek için çalıştırılanların veya çalışanların halkın en fakirlerinden müteşekkil, yönetim kademesinin ise nispeten eğitimli halkın desteğini alanların olduğu herkesin, aklınca beden gücünce emek verdiği bir yapı son derece titizlikle korunmalı ve sahte atasözleri ve insanların kısa süreli düşünmeden güldüğü hikâyelerle kurban edilmemelidir.

Bizler boy boy bu topraklarda yaşıyorsak, boyların kardeşliğini, birliğini temin ederken, kurdukları yapıları nasıl daha sağlam hale getirirler diye beyin yorup, birliği, düzenli adaleti teşvik eden hikâye ve atasözleri söylemezsek ve bunları prensip haline getiremezsek,  bizden sonra geriye kalan tufan olacaktır. Beyler ve bey izi taşıyan halkta bu nüve mevcuttur. En azından Türklerin devlet geleneği bir şekilde veya buna yakın bir şekilde olmuştur. Bey, diğer beylerin de desteğini alabilirse devlet ortaya çıkar, beylerin desteğini alamadığı zaman ise; mecburi savaşlar ve güç mücadeleleri olmuş, ölenler ölmüş, kalanlar birliği sağlayabildikleri ölçüde var olabilmeyi başarmışlardır.

Günümüzde beyler olmadığına göre; parayı elinde tutan beyler, sermaye grupları, partiler, sendikalar, şehirlerde malum güçler, elbette dini cemaatler, ırksal farklılıklar varsa bu grupların temsilcileriyle yapılan açık veya kapalı ittifaklar denebilir.

Burada esas pastanın büyüğünü daima güçlü olanın alacağını, birbiriyle sıkı ittifakı olan gruplar, kökü dışarıda olup içeriye tehdit transfer etme kapasitesine sahip gruplar ki bu sorun küçük devletler ve devletçikler aleyhine büyük devletler tarafından kullanılan uzaktan kumandalı sömürge valilerinin günümüze yansımasıdır. Bu durumda; ittifakı güçlü olan, birbirine sıkı sıkıya bağlı gruplar, birbirleriyle herhangi bir bağı olmayan ve bir şekilde birbirlerine rakip olmak zorunda kalanların ortaklığından güçlü bağlara sahiptir.

Patronlar ve işçiler, ağalar ve topraksız köylüler gibi grupları göz önünde bulundurarak en basitidir gerçekte ilişkiler çok daha karmaşık ve komplikedir.

Para sermaye genellikle fizik kuralına göre çalışır. Şöyle ki; yağmur damlaları doğanın yasaları gereği yere düştüklerinde, dereleri doldurur, dereler kendilerinden büyük nehirlerin kollarını onlar da Tuna nehri misali denizlere, denizler de okyanusları besler.

Sermaye ve kapitalizm düzeni de aşağı yukarı günümüzde aynı şekilde çalıştığı düşünülebilir. En azından ben böyle düşünüyorum. Burada yağmur damlaları sıradan insanları hem üretici hem de tüketici olarak temsil ederken, tek başlarına anlamsızdırlar.

Devlet aslında biz yağmur damlaları olan insanların ihtiyaç duyduğu güvendiği güvenebileceği tek kurumdur. Bu kurumunu kaybeden toplumlar diğer toplumların her türlü hizmetini yapmak üzere derhal konum değiştirir ve statüsü bir anda tüm demokrasi, insan hakları safsatalarına rağmen bu durum değişmez.

Yine yağmur damlalarının çoğunun asla okumayacağı, görmeyeceği bir hikâye ve yazı yazıldı. Yağmur damlası elbette küçük ve önemsiz gibi görünebilir ancak gerçek yağmur damlası olmadan okyanusların asla olamayacağıdır. Bunu ise yağmur damlaları asla öğrenemeyecek, öğrendikleri ve ittifak edebildikleri zaman bir başka çağ gerçekleşecek ancak bu belki de ölüm halinde gerçekleşecek bir hülyadır.

Yazıyı tamamlamıyorum ancak devlet denilen kurum öncelikle güçlü bir devlet yağmur damlaları için gereklidir. Sıradan insanların devleti güçlü olduğu takdirde, karınları tok sırtları pek, güvenlik içinde huzur dolu olabilirler. Belki de son söz olarak şu söylenebilir; “günü geldiğinde ki bu gün tosunun inisiyatifinde değildir; tosunları keser, yerler”

 

 

               

 
Toplam blog
: 2271
: 163
Kayıt tarihi
: 15.10.14
 
 

Bugünün doğrusu yarının eğrisi, dost görünenler düşman ve herşey aslında zıddı olabilir. Büyük ih..